Malazgirt Zaferi’nin 937. yılını kutluyoruz

E. TURGUT TEKİN

 

 

Ağustos ayı Türkler için zafer ayıdır. Anadolu’nun Türkleşmesinin başlangıcı ve Kurtuluşunun son safhası Ağustos ayı içerisinde gerçekleşmiştir. Günümüzden 937 yıl önce Büyük Türk Hakanı Alparslan, 26 Ağustos 1071’de, Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e karşı verdiği savaş sonunda bu vatanı Türkler’e ebedi yurt olarak bahşetmiştir.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun başkenti olan Rey şehri bugün İran toprakları içinde kalmıştır. Alparslan önce Orta Asya’nın Anadolu’ya ve Karadeniz’e bağlantı yolu olan Güney Kafkasları 1064 yılında feth ederek imparatorluk toprakları içine katmıştır. Başta Ani, Kars, Ardahan, Ahıska, Batum, Tiflis ve Azerbaycan’ı egemenliği altına alarak Kura ve Aras Vadileri’ne kendisine yakın olan Oğuz Türkleri’ni yerleştirmiştir. Buralardaki bir miktar topraklar Bizans’a aitti ve İpek Yolu’da Türkler’in kontrolü altına girmişti. Bizans İmparatoru Romen Diyojen, Alparslan’ın Güney Kafkasları ve İpek Yolu’nu ele geçirmesini hazmedemedi. Bunun için Balkanlar’dan ve Anadolu’dan 250.000 kişilik bir ordu toplayarak Alparslan’ın üzerine yürüdü. Oysa Alparslan’ın Romen Diyojen’le savaşmaya niyeti yoktu. Çünkü onun plânında Mezopotamya Ovaları ve Suriye Toprakları vardı. Anadolu’nun Güney’inde kalan bugünkü Irak ve Suriye topraklarını imparatorluğa katarak, Basra ve Akdeniz’e ulaşacaktı. Kesin bilinmemesine rağmen, muhtemelen kuzeyden Karadeniz, güneyden İran ve Suriye toprakları üzerinden Anadolu’yu feth etmeye çalışacaktı. Belki de Romen Diyojen’in korkusu da buydu. Eğer böyle bir düşüncesi olmasaydı, 250.000 kişilik bir kuvvetle Doğu Anadolu’ya gelmezdi.

Savaş 26 Ağustos 1071 Cuma günü Cuma Namazı’ndan sonra başladı. Romen Diyojen’in kuvvetleri birçok kaynağa göre 200 ile 250 bin arasında idi. Alparslan’ın kuvvetleri ise 50.000 kişiden oluşuyordu. Alparslan Cuma Namazı’nı kıldıktan sonra askerlerine hitaben önemli bir hutbe okudu. Hutbede özellikle vatan, millet ve din birliğinin bütünlüğüne hitap ederek: “Ya öleceğiz, ya kazanacağız” parolasıyla, üzerindeki beyaz harmanisini göstererek:

- Askerlerim işte ben kefenimi giydim. Vatan, millet ve din uğrunda şehit olursam beni bu kıyafetimle gömünüz. Artık Allah’tan başka bize yardım edecek hiçbir kuvvet yoktur. Malazgirt Ovası ya bize ya Bizans’a mezar olacaktır. Çünkü dinimizi, ırkımızı ve vatanımızı bundan başka koruma yolu yoktur. Gazanız mübarek olsun, der ve atını Malazgirt Ovası’na doğru sürer.

Malazgirt Savaşı’nın plânı Dünya Harp Tarihi’ne altın harflerle yazılmıştır. Merkezde Sultan, sağ ve sol kanatta sultana yakın ay hilali şeklinde bir yarım dairelik yerleşme vardır. Alparslan bu yarım daireyi iki sıra hinle getirir. Öncü kuvvetler ve Asil kuvvetler. Öncü kuvvetler iç daireyi, Asıl kuvvetler dış daireyi oluşturur. Taktik şudur; asil kuvvetler arkada beklerken, öncü kuvvetler düşmanla bir müddet savaşacak, daha sonra yenilmiş süsü vererek geriye doğru kaçarak çekilme plânını uygulayacak ve geriye çekilip de asıl kuvvetlerle birleşince, çember sağ ve sol kanatlarda ilerleyerek düşmanı tam bir daire için alarak her taraftan saldırı başlatacak ve böylece düşman neye uğradığını şaşıracak. Bizans İmparatoru Romen Diyojen’in plânı ise 250.000 kişilik bu büyük kuvveti sağ ve sol kanatlara açmadan Türklerin merkez kuvveti üzerine yönlendirip çemberi kıracak şekilde düzenlenmişti. Gerçektende savaş böyle gelişti. Büyük Türk Komutanı Alparslan kendi geliştirdiği bu savaş taktiğini usta manevralarla mükemmel bir şekilde uygulamaya koydu. Düşmanı istediği biçimde daire içine alarak 6 saat içinde koskoca orduyu imha etti. Yine Dünya Harp Tarihi’nde kendisinden 5 kat daha az olan bir ordunun, kendisinden 5 kat daha fazla olan bir orduyu 6 saat gibi kısa sürede imha etmesi ilk defa görüldü. Yenilen düşman ve tutsak alınan Romen Diyojen, Alparslan’ın huzuruna getirildi. Alparslan öyle büyük bir komutan, öyle yüce bir insandı ki düşmanını bile bağrına basacak kadar mert ve yiğitti. Romen Diyojen’e bir esir muamelesi yapmadı. Onu serbest olarak geri memleketine gönderdi. Ama kendi soydaşları onun gözlerine mil çekerek ölüme terk ettiler. Romen Diyojen bu acıklı halini şu sözlerle ifade eder:

-Ahh kardeşim Alparslan! Gel de halimi gör. Böyle soydaşlarım olacağına senin gibi binlerce düşmanım olsa daha iyidir, der ve tahtından da olur.

Değerli okuyucularım, çatısını özet olarak verdiğimiz Malazgirt Meydan Savaşı Zaferimiz’in bugün 937. yılını kutluyoruz. Bütün Türk Milleti’ne ve insanlık âlemine örnek ve hayırlı olmasını dileriz. Alparslan kişilikli bir komutan ve büyük bir devlet adamı idi. Bugün Anadolu vatanımızsa hiç kuşku yok ki ona ve onun stratejisini uygulayan komutanlarına borçluyuz. Bugün Türk Tarihi bir bütündür. Geçmişini çok iyi bilemeyen ulusların gelecekleri yoktur. Türkler atalarından almış olduğu bu miras ve misyonla Türklüğü ve İslam Dinini Avrupa’ya kadar götürmüşler ve Güneydoğu Avrupa’yı feth etmişlerdir. İslamiyet’i ve Türk Milletini Haçlılara karşı korumuşlardır. İstanbul’u alarak Hz. Muhammed’in hadisinin gerçekliğini ispatlamışlardır. 15 Mayıs 1919’da resmen topraklarımızı işgale başlayan düşmana karşı Kuvay-i Milliye ruhunu şahlandırarak Anadolu’nun 2. kurtarıcısı olan Gazi Mustafa Kemal’i Samsun ufuklarından hiçbir şekilde batamayacak derecede doğan bir güneş gibi çıkarmıştır ve Alparslan’dan Atatürk’e uzanan bu uzun yolda milyonlarca şehidimizin kanı vardır. Mehmet Akif’in dediği gibi; “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda”. Yine bir şairimizin dediği gibi; “Toprakları toprak yapan üstündeki kandır. Toprak uğurunda ölen varsa vatandır”.

Türk Ulusu için her şeyden önce vatan gelir. Vatan bizim kâbemizdir. Vatan bizim anamızdır. Vatan bizim canımızdır. Vatansız yaşamak, tutsak olmak Türk’ün Kitabında yazmaz. Türk öyle bir ırktır ki vurula vurula kırılmaz daha da güçlenir. Bizim parolamız, Büyük Önderimiz Atatürk’ün dediği gibi, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” istemektir. Çünkü Atatürk bize bu yolu gösterdi. Türk, dostuna dost, düşmanına düşmandır. Ona dokunmayana dokunmaz. Dokunanı da perişan eder. Tarihimiz buna şahittir.

Büyük Zafer’in 937. yılı bütün Türk Ulusuna kutlu olsun. Bu vatan üzerinde yaşayan herkes, bu vatanın  evladıdır, bu vatanın ekmeğini yer, suyunu içer. Herkes, bu vatanı canı gibi sever. Sevmeyene, ihanet edenede haddini bildirmesini bilir.