Miletoslu Aspasia ve A. Semih Tulay

E. TURGUT TEKİN

 

 

Uzun yıllar, Milet Müzesi’nde yöneticili olarak görev yapan A. Semih Tulay ile bir kardeş gibiydik. Çalışkan, başarılı, tuttuğunu koparan bir arkeoloji uzmanı ve yönetici idi. Ülkemizin antik değerlerini yazdığı İngilizce, Türkçe makale ve kitaplarla hem ülkemiz içinde hem de dışında tanıttı. Bu tanıtımlardan birinde bende bulundum. Yunanistan’ın Girit Adası’nın A.Nikolas kentinde verdiği görselli sunum ve tanıtım yunan halkını büyülemişti.

Semih’le olan arkadaşlığımız ve özellikle arkeoloji ve “Antik Kültür” üzerindeki çalışmalarımız dostluğumuzu pekiştirdi. Ben uzun yıllar “Miletos’ta Bahar” adlı yapıtım üzerinde çalışırken Tulay’dan yakın ilgi ve destek gördüm. Bugünkü batı uygarlığının temelleri hiç kuşku yok ki “Antik Çağ Sanat ve Düşüncesi Üzerine İnşa Edildi” Bu sanat ve düşüncede Anadolu’nun önemli katkısı vardır. Hele Miletoslu doğa filozoşarı ve okulunun yaktığı ateş bütün dünyayı aydınlatmıştı. O dönemki Latmos Körfezi ve kıyılarındaki antik kentler her bakımdan ileri bir kültüre sahiptiler.

İşte A.Semih Tulay’ın öykülediği “ASPASİA” bu kentte doğdu, büyüdü ve sonra Atina’ya giderek, çağının en ünlü kadını oldu.

Bu yapıtı Tulay akıcı bir üslupla çok güzel işlemiş. Öyle ki Aspasia’yı okurken kendimi antik çağ Miletos’unda yaşıyor gibi hissettim. Çünkü anlatıda o çağın düşüncesi yaşam tarzı gerçeğe uygun olarak verilmiş. Ayrıca çağın felsefesini, düşünce tarzını, yaşam biçimini, dinsel inançlarını, gelenek ve göreneklerini de fıkralar ve anektodlar halinde okuyucuya sunuyor. Olaylar, olduğu gibi çağın gerçeklerine, özelliklerine uygun olarak anlatılıyor.

Bir edebiyatçı olmayan arkeolog için böyle ustaca anlatım her babayiğidin karı değildir. Rahmetli Remzi Oğuz Arık’ın, edebiyat dünyasına armağan ettiği “Coğrafyadan Vatana” yayınlandığı zaman yankılar yapmıştı. Bir arkeolog olan Remzi Oğuz Arık, nasıl ki bu yapıtı ortaya koymuş, edebiyat dünyasını alevlendirmişse, yine bir arkeolog olan A. Semih Tulay’da “ASPASİA” adlı yapıtı ile sanat ve edebiyat dünyasını aydınlatmıştır. Renkli ve pırıl pırıl olan şu şiirsel anlatıma ne denir?

“Pırıl pırıl parlayan yıldızlarla dolu gökyüzü ve karanlık gece ile birleşen bu ezgiler, herkeste, özellikle ASPASİA’da tanımlanamayan derin duygular yaratıyodu. Bir ara başını kaldıran aspasia korkusuz kaptanın gözlerinden dökülen ve gecenin karanlığında parıldayan gözyaşlarının kırçıllaşmış sakalarına doğru indiğini gördü”

Şu betimleme kendilerinde çok abartı veren ve kasılan usta yazarlarda bile yoktur. Yapıt, dil ve anlatım açısından mükemmel. Bundan başka yapıtın bir başka özelliği daha vardır birazda kısaca bu özelliğinden söz edeceğim.

Söke’nin gururu Samim Kocagöz’ü İzmir’de ziyaret ettiğimde bana dedi ki:

-Ben bugün Bayraklı’ya Simirna kazı evine, Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgalı ziyarete gideceğim. İşin yoksa sende gel. Hocayı görürsün. Ben o zamana kadar bu hocayı görmemiştim. Prof. Tahsin Özgüç’ü Erzincan Altıntepe Kazılarından tanırdım. Birlikte gittik. O yıllarda biz Söke’de “BEŞPARMAK” dergisini çıkarıyorduk. Samim Kocagöz bu dergiyi beğeniyor ve “Bizim Beşparmak” diyordu. Bu dergilerden hocaya verdik. Söz, arkeolojiden açılmıştı. O günlerde hocanın “Anadolu Uygarlıkları” adlı yapıtı çıkmıştı. Yapıt arkeoloji dili ile yazıldığı için hem ağır hem de bilimsel terim çoktu. Bu yapıtı bu dalın eğitimini görmemiş olanların anlaması oldukça zordu. Ona sordum:

-Hocam yeni yapıtınız çok güzel. Ama dili çok ağır. Ne yazık ki bu şaheseri kimse anlamaz. O gülümseyerek:

-Biz taşları konuşturuyoruz. Elbette ağır olacak. Siz edebiyatçılarda çağın insanlarını konuşturun ki yumuşasın ve o dönemin yaşam biçimini ortaya koysun.

Semih Tulay Aspasia’yı yazmaya hazırlanırken, bana düşüncemi sordu. Bende bu konuyu anlattım. Sonra zaman zaman yapıtla ilgili konuşmalarımız oldu. Semih bu yapıtla, Ekrem Akurgal’ın söylemini bihakkan yaptı. O çağı bize Aspasia ile anlattı ve edebiyatımıza güzel bir yapıt armağan etti.

Bu tür yapıtların bölge kültürünün tanıtımına önemli bir katkı sağladıkları bir gerçektir. Rahmetli Halikarnas Balıkçısı Bodrum’a gelmeden önce, orası bir köydü. O’nun usta kalemi, engin kültürü, arkeolojik bilgilerle ve mitolojiye dayalı tanıtımları sayesinde Bodrum Bodrum oldu. Aynı durumu Kuşadası ve Söke’de de görüyoruz. Rahmetli Hümeyra Özbaş’ın “Söke Harabelerini Koruma ve Tanıtma Başkanı” olduğu yıllarda Didim, Milet, Prien, Efes’le ilgili çok önemli çalışmaları olmuştur. Yabancı dergi ve makalelerde ‹ngilizce olarak yazdığı makaleler ve Kuşadası Turizmi’nin babası sayılan o yılların Kuşadası Kaymakamı Özer Türk’ün teşvikleriyle eşi Halil Özbaş’la birlikte Kuşadası’nda Kısmet Oteli yapmışlardı. Bugün Kuşadası ve Didim aranan gözde turizm merkezleri haline gelmişerdir. Ünlü antikçağ tarihçisi Halikarnaslı Heredot, bu bölge için: “Gökyüzünün altındaki en güzel coğrafya” der. Gerçektende bu yöre tarih, coğrafya, güneş ve denizin kucaklaştığı büyülü bir ortamdır.

Aspasia gibi yapıtlar yöreyi tanıtma açısından oldukça önemli kaynaklardır. Yazarını içtenlikle kutlar, başarılar dilerim.

Okuyun “Miletoslu Aspasia”yı. Yapıt Remzi Kitapevi tarafından yayınlanmış. Fiyatı 10 YTL. Edinme adresi www.remzi.com.tr.”