MİLLİYETÇİLİK, “ANADOLU ve RUMELİ’NİN HUKUKUNU SAVUNMA” BİLİNCİDİR

FARUK HAKSAL

Türkiye Devleti, sanıyoruz kurulduğundan beri hiçbir dönemde bu ölçüde iç ve dış risklerin ortasında kalmadı.
Türkiye Kuzey Irak bataklığının kıyısındadır.
Türkiye’nin Suriye sınırı her an parlamaya hazır bir barut fıçısı haline getirilmiştir.
Türkiye ile İran arasında ciddi sorunlar oluşturulmaya çalışılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin İran politikasının temel esasları ABD politikalarının kuytusunda sürdürülmektedir.
Türkiye’nin Kıbrıs sorunu her an yeniden alevlenecek bir gerginlik ortamı içinde yıllardır sürmektedir.
Yunanistan ile kıta sahanlığı konusundaki anlaşmazlık genişleyerek büyüme eğilimi taşımaktadır.
Türkiye, Libya’ya karşı düzenlenen “Haçlı” saldırısının İzmir’den yönetildiği bir mevziin içindedir.
Türkiye’nin kendi çıkarları doğrultusunda kendi iradesi ile belirlediği bir dış politikası yoktur.
Ama Türkiye, Dünya’nın ısınan her köşesinde fiilen ya da dolaylı olarak mevcuttur…
Mustafa Kemal Atatürk’ün, “yurtta barış, Dünya’da barış” stratejisi bir kenara bırakılmış, Dünya’nın kriz bölgelerinde sahne alan taşeron bir güç durumuna gelinmiştir.
Peki niçin böyledir?..
Çünkü Türkiye’nin dış politikası Türkiye Devleti’nin milli çıkarları doğrultusunda oluşmamaktadır.
Çünkü Türkiye halkı üzerinde yürürlüğe konmuş bulunan plan ve programın milli çizgileri yoktur…
Milliyetçilik, dış politikada emperyalizme karşı kendini koruma amacıyla mücadele vermek demektir…
İç politikada ise milliyetçilik, öncelikleri ulusal çıkarlarımız olan bir ekonomik politika izlenmesi ve toplumun, milli kültürümüzün evrensel kültür mirası ile zenginleştirilerek yoğrulması yönündeki çalışmaları içermektedir.
Emperyalist güçlerin milliyetçiliği düşman bellemelerinin birincil nedeni de budur.
Çünkü milliyetçi olmak gerçekte emperyalizme karşı olmak anlamına gelir.
Bu karşı oluş, fiili direnme anlamındaki fiziki savunma demektir.
Ancak bu karşı duruş, kültür anlamında da emperyalizmin kültür alanındaki saldırılarına karşı direnmeyi içermektedir.
İnsanlar ulusal çıkarlarını korumayacaklardır ki, o ülke kolaylıkla sömürülebilsin…
Yurttaşlar ulusal kültürlerine sahip çıkmayacaklardır ki, o ülkenin halkı emperyalizmin kültürel saldırılarına teslim olup onun ideolojik gücü altında ezilip, uydulaşsın.
Denklem çok basit ve sadedir.
Hedef, ulusal kültürü çökertmektir.
Milli direnci ve savunma yeteneğini yıpratmaktır.
Ülkenin içerisinde dışarıya bağımlı etkin bir kitle oluşturmaktır!..
Ve dolayısıyla, ülkenin ekonomik kaynaklarına el koymak ve kültürel damarlarına egemen olmaktır…
Bakın çevrenize…
Medyaya bakın, Ankara’yı izleyin.
Ne görüyorsunuz?..
İşte Türkiye halkının büyük çoğunluğu sizin gördüklerinizi görebildiği anda başlayacaktır bu ülkenin kurtuluşu.
Hiç değilse halkın öncü aydınları bu gözlüğü taktıklarında ayak basılacaktır Samsun’a…
Sonra da ver elini Amasya, Erzurum, Sivas…
Hedef: Anadolu ve Rumeli’nin Hukukunun Savunulmasıdır.
Bilinç budur.
Yön bellidir.
Hedef ise, tam bağımsız, gerçekten demokratik, özgür ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’dir.
Ve bir de hukuk devleti…
İllaki ve bütün özerk kurumları ile, gerçek bir hukuk devleti!..