MUTLULUĞUN TEK ÖLÇÜSÜ

NEVZAT LALELİ

Bütün işlerimiz, çalışmalarımız, para kazanma derdimiz, para harcama arzumuz hep kendimizin, eşimizin, çocuklarımızın, yakınlarımızın mutluluğunu sağlamak içindir. Mutlu olma isteği o insanın biraz daha “diğerkâm (başkalarının da mutluluğunu isteme)” olması halinde çevremizde ki insanların ve oluşturduğumuz milletİ ve bütün insanlığı kapsayacaktır. Eğer insanın biraz manevi yönü varsa, o insan sadece dünya mutluluğu değil bunu yanı sıra ahiret mutluluğunu istemesi doğaldır. Çünkü o insan bilmektedir ki bu dünya geçicidir. Kendinden evvelkiler nasıl bir gün çekip gitmişler ve şair Yahya Kemal Beyatlı’nın; “Gidenin her biri memnun ki yerinden/ Birçok seneler geçti dönen yok seferinden” dediği gibi, bir gün de kendisinin dönüşü olmayan o yolculuğa çıkacağını bilmektedir. İşte bu gerçek, insanımızın ahiret âleminde ki mutluluğunu sağlamak için bir takım ön hazırlıklar yapılması gerektiğini ona telkin eder ve yaşamakta olduğumuz şu dünyada olsun, geri gelmemek üzere gittiğimiz ahiret hayatımızda olsun “mutlu olmayı istemek” aklı başında her insanın arzusu olur. “O halde bunun için ne yapılmalıdır?” mukadder (mutlaka çıkacak) sorusuna verilecek cevap, “Hayatımızı İslami ölçülere göre tanzim etmek” olacaktır.

Bu inancın sahipleri, İslami ölçüler sayesinde bütün işlerini, çalışmalarını, para kazanma derdini, para harcama arzusunu ibadet haline çevirecek ve yaptığı işler dünyalık olmasına rağmen o insanın hem dünyada ve hem de ahirette mutlu olmasını sağlayacaktır. Görünüşte adam çiftçilik yapmakta, hayvancıkla uğraşmakta, iş yerinde işlerini takip etmekte veya dairede kendisine verilen görevleri titizlikle yerine getirmektedir. Bütün bu ve benzeri işler, o işi yapanın niyetinin “Yaratıcının (Allah’ın) rızasını kazanmak” olması halinde, dünya ve ahiret saadetini yakalamasına sebep olmaktadır.

Bizi bekleyen en büyük tehlike, nefsimizin ve şeytanın kuracakları hileler ve tuzaklardır. Eğer insan hayatında uyacağı ölçüleri iyi bilir veya bilen insanlara sorarak hareket ederse, kendisini bu tehlikelerden de kurtarır ve hedeflediği mutlulukları yakalar.

ALLAHIN İPİNE SARILMAK

Dünya ve ahiret mutluğu sağlayacak bütün ölçüler, Kuran-ı Kerimde toplanmıştır. Tamamı 6666 ayet olan Kuran-ı Kerim, Allah sözüdür ve 1400 seneden fazla, bir noktası bile bozulmadan bize kadar gelmiş bulunmaktadır. Bu sözümüzün doğruluğunu öğrenmek isteyenler, müzelerde sergilenen eski el yazması Kur’a-ı Kerimlerle, zamanımızda ki Kuran-ı Kerimleri veya dünyanın dört bir tarafında okunan Kuran-ı Kerimlerden birer örnek getirterek onları incelemeleri yeterlidir. Hâlbuki diğer mukaddes kitaplar Zebur, İncil ve Tevrat, tahrif edilmiş (bozulmuş ve değiştirilmiş) lerdir.  Kuran-ı Kerim, diğer mukaddes kitaplarda olduğu gibi, aynı Allah tarafından insanlara gönderilmiş, asrımızdaki insan ve topluluklarının yapılarına uygun son model bir kitaptır. Kur’an-ı Kerimin gelmesiyle diğer kitaplar tahrifattan ve model eskiliğinden yürürlükten kaldırılmışlardır. Kuran-ı Kerim sadece ahiret hayatımızı değil, dünya hayatımızı da tanzim etmektedir. Bu da gayet doğaldır. Zira Kuran-ı Kerim’in iddiası onu kabul edenin “dünya ve ahiret saadetini sağlama” garantisini taşımasıdır.

Bir şey ölçüyorsun, bir şey tartıyorsun… Bak Kuran-ı Kerime sana nasıl hareket etmen gerektiğini bildirsin. Evinde, iş yerinde, köyünde, şehrinde hatta helâya nasıl girilip nasıl çıkılacağını nasıl merak ediyorsun… Dön Kuran-ı Kerime, cevabını orada bulacaksın. Düğünde, dernekte, çarşıda pazarda ne yapman lazım? Bu ve benzeri bütün davranışlarının nasıl olması gerektiğini öğrenebileceğin tek kaynak kitaptır, Kuran-ı Kerim.

Kitap okumayı sevenler… Okuduğunuz bir kitabı en çok kaç kere yeniden okursunuz? İki mi? Üç mü? Daha mı çok… Belki de bir kere de fazla okumam diyeceksiniz, değil mi? Doğrudur. Bir, belki iki sefer okunur. Ama Kuran-ı Kerimi okudukça onu okuma isteğiniz çoğalır. Daha çok okumak, daha çok okumak istersiniz.  Vasat bir Müslüman, 70 – 80 yıllık bir ömrü içinde Kuran-ı Kerimi binlerce kere okur ve tekrar eder. Ayetler üzerinde düşünür, çalışmalar yapar. Notlar alır, dersler çıkarır ve hatta ilmi çalışmalarının kaynağı olarak kullanır. Bütün bunlar, Kuran-ı Kerimin Allah sözü olmasından kaynaklanır. O okundukça üzerinizde manevi tesirler oluşur ve siz bu kitabı bir daha, bir daha okumak istersiniz. Kuran-ı Kerim’in bir başka özelliği de bütün sure ve ayetlerinin birbirlerini tamamlaması ve asla bir ayetin diğeri ile tenakuz (çelişki) halinde bulunmamasıdır. Nasıl üretim yapan bir fabrikanın bütün makine ve dişlileri o üretime göre ayarlanmış, hiçbir dişli ve makine diğerine göre ters çalışma yapmıyorsa, Kuran-ı Kerimin bütün sure ve ayetleri arasında da bir terslik bulunmamaktadır. Kuran-ı Kerim yüzlerce ve hatta binlerce yıl önceki olayları bize anlatarak o olaylardan ders ve ibret çıkarmamızı ve hayatımızı tanzim ederken bunlara dikkat etmemizi sağlamaktadır. Zira bir medeniyet kurulurken eskilerin halleri bilinmesi lazımdır ki o hatalar tekrarlanmasın. Onları ileriye götüren çalışmaları oradan örnekleyerek, uzun zaman vererek aynı şeyleri yeniden tecrübe ile tespite kalkışmayalım.

Yukarıdan beri anlatmaya çalıştığımız şeyleri bir de Kuran-ı Kerimin diliyle ele alırsak; "Topluca Allah'ın ipine (Kuran’a) sımsıkı sarılın. Sakın (ondan) ayrılmayın (Kuran’dan uzak kalmayın), (ve birbirinizden ayrılıp dağılmayın)” (Al-i İmran:3/103) ayetini okuyabiliriz. Ayette geçen "habl" ip, halat, bağ, rabıta, "Hablullah" ise Allah'ın ipi demektir. Ayette fert olarak bizlere, Kuran-ı Kerime sarılmamız ve her ne işimiz olursa olsun bütün işlerimizin ölçülerini ondan almamızı istemektedir. Ölçülerini ondan alanlar, dünya ve ahiret mutluğunu yakalamış insanlardır. Çünkü ahiret olduğu kadar dünya ve onun içindekiler de Allah’a aittir. Zamanımızda, büyük adam pozlarında bazı insanlar, “insanların mutluluğu benim koyduğum ölçülerdedir” demek ve bu ölçülerin baskıyla uygulattırmak gibi bir yanlış yoldadırlar. Nitekim bunlar aradan yıllar geçtiği halde aranan mutluluğu bir türlü yakalayamamış ve insanlık, gözyaşı ve kandan başka bir şey görmemiştir.