Ne adamım beee!

 

 

Yaşıyoruz işte ezbere.

Nasıl yaşadığımızı bilmeden, ne okuduğumuzu anlamadan. Neyi değerlendirdiğimizin farkına bile varmadan.

Bir birine karıştırdığımız bir çuval kuru fasulye ile barbunu ayırmaya çalışıyoruz.

Ne var k sanki, ikisini beraberce pişirip de yesek.

Ha barbun, ha kuru fasulye. ‹kisi de bir sülalenin nimeti.

Yo olmaz. ikisi de ayrı ayrı pişmeli.

Çünkü kuruyu seven var, barbunu seven var.

Kimisi barbunu sevmez, kimisi de kuru fasulyeyi.

‹kisi bir arada katiyen olmaz.

Çünkü herkes kendi adına bir ağız tadı almış, kendi ağız tadı ile fikirlerini beyan ediyor.

Yani başkalarının da beyinlerini yıkıyor.

Eğer beyin kırmızı ise, yeşile boyamak moda olsun, eğer yeşil ise kırmızıya boyamak moda olsun

Yıka babam yıka, boya babam boya.

Bu tezgahları yapanlar işlerinden çok memnun.

Kim kimi mağdur ederse, kaybeden o olacak nasıl olsa. Mağdur olma sanatı diye bir sanat icat edildi. Halkın önüne sahnesi kuruldu.

Halk da memnun. Çünkü mağdur Ferhat, fiirini almak için koskoca dağı delmesi gerekir. E… benin vatandaşım da yardımı sever ya. Beraberce deliverelim şu dağı da, Ferhat fiirinine kavuşsun.

Ne adamım beeee. Vallahi de billahi de..

Bayılıyorum şu bizim dizi filme. Sevgili Dünürüm’e

Hele hele yaptıklarından sonra keh keh gülmesi yok mu?

Ardından a ;

“Ne adamın be” demesi yok mu.

Dizideki oyuncular işi komediye vurmuşlar hiç olmazsa bizi güldürüp, güncel gerginlikten biraz olsa uzaklaştırıyor.

fiimdi bir senaryo yazayım diyorum kendi kendime.

Senaryo için düşünmeye hiç gerek yok.

Senaryo hazır.

Oyuncular hazır.

Oyuncuları alkışlayanlar hazır.

Sahne desen o uzun yıllardı hazır.

Bir tek sahneye çıkıp oynamak kalıyordu, o da oluverdi.Bunun için gerek yok diyor vaz geçiveriyorum.

Zaten, bizim siyasi aktörlerimizden daha iyi oynayan bulunmaz doğrusu.

Alkışlar geldikçe sahneye yeni yeni aktörler geliyor, yeni aktörler geldikçe de alkışlar çoğalıyor.

Bir AB tiyatrosu çıkarıldı başımıza, yıllardır sahneden inmedik.AB alkışlıyor,ABD alkışlıyor.

Bir Güney Amerika ülkeleri gibi olamadık. ABD oraları da çok alkışladı ama, adamlar çabuk uyandılar da, sahneleri yıktılar. Biz halen uyuyoruz.

Belki adamlar alkışlamadan bıktılar (gerçi bıkacakları yok da) elleri kabardı. Biz o sahneyi o kadar sevdik ki, oynamaktan bıkmadık. Adamlar niye bıksın ki sonra. Bizde sahneyi dolduracak aktör çok.

Bazen bıkmış gibi gözükerek küsmüs hareketi yapsak ta, sahne elden gidecekmiş gibi ödümüz kopuyor.

Anlayın artık. Elli yıldır oynuyoruz. Uyanalım artın.‹şte son örnek.

Yıllardır üst üste fuar yapma yarışmasında birinci olan Milano yine birinci oldu.

Kimlerin oyları ile.

Bizi bıkmadan alkışlayanların oyları ile.

Bir de utanmadan çıkıp da “bu yarışmada Türkiye kendini çok iyi tanıttı” demezler mi?

Ne adamız be…

Hiç oynamaktan bıkmıyoruz.

Bıkmayacağız da herhalde.

Bazen soruyorum kendime.

Geçmişimizle övünmekten başka ne yaptık diye.

Hep övündük. Bize bir şey olmaz diye.

Hep övündük” bir Türk dünyaya bedel” diye.

Hep övündük, bu ülkeyi hiç kimse bölemez diye.

Ama bakıyoruz ki işler iyice karıştı. Bırakın dünyaya bedel olmayı, dünya bize güler oldu.

Alkışlar, alkışlar. Bu arada da gülen sinsi gözler ve ovuşturulan eller.

Gözlerimize at gözlüğü takmışız, oyna babam oyna.

330 kişi ile 110 kişi bir birine girmiş, sen ben mücadelesi yaparken işler iyice karıştı.

‹ktidar bu arapsaçını nasıl çözeceğim diye kara kara düşünürken, diğerleri neredeyse zil takıp oynayacaklar.

Muhalefet “biz nerede yanlış yaptık” diye düşüneceğine, halkın %47sini almış iktidarı al aşağı etme gayretinde.

Sanki partileri kapatınca beyinleri de kapatacaksınız.

Biriniz bu girdaptan nasıl kurtulacağım , diğeriniz “inşallah kurtulamazsın” diye el ovuştururken halkın ne olduğunun farkında mısınız beyler.

Bakın pirinçte fiyatını katladı. Zaten bulgur da sayenizde yok oldu.

Sizler sahnede oyunlarınızı oynarken bizlerin sizleri alkışlamasını beklemiyorsunuz değil mi?

Biz yine Ferhan ağabeyi izlemeye devam edelim. Bir tek o bizi güldürebilecek galiba. “Ne adamım beeee”