NEREDEN NEREYE...

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 91. yılını kutladığımız şu günlerde, ülke mutlu ve geleceğe güvenle mi bakıyor?
Yüksek Seçim Kurulu’nun verdiği veto kararıyla birlikte Türkiye’nin içine düştüğü duruma bir bakalım. Verilen karar hukuki nitelikte olmasına rağmen, ortaya aşılması çok zor büyük sorunlar çıkmıştır.
TBMM’nin açılışının 91. yılını kutladığımız şu günler, yaşanan ayrılıkçı eylemler, toplumsal vicdanı derinden sarsmaktadır.
Oysa Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 yılında başlayan eylemiyle yabancı şer güçlerin egemenliklerini yok etmiş, milli birliğin yeriden kurulmasına yardımcı olmuş ve peş peşe yapılan devrimlerle ülke bir bütün olmuştur.
Atatürk, yalnız siyasal yapıları değil, vatandaşın günlük yaşamını değiştirmiş ve çağdaş bir Türkiye’nin temellerini atmıştır.
Fakat aradan geçen bunca yıl sonra Türkiye, Atatürk’ün düşüncelerini, onun siyasal ilkelerini, ortaya koyduğu devrimlerini bir kenara iterek, ülkede ayrılık rüzgarları esmesine seyirci kalmıştır.
Şüphesiz ki, çekilen sıkıntılar bir gün ortadan kalkacaktır. Türkiye, sorunlarına teşhis koyacak, bunlara çözüm bulacak yetenekli bilim adamı kadrosu yetiştirmiştir. Yeter ki siyasal sistem, bu kadrolardan yararlanmasını bilsin.
Batı dünyası, Türkiye’yi üye yapma aldatmasıyla hiç de hoş olmayan dayatmalar yapmakta ve Anayasa’mızın değiştirilemez maddeleri içinde bulunan üniter yapımızı sarsıcı ilerleme raporları hazırlamaktadır.
Ama aynı batı, Türkiye’nin bölünmesine çanak tutmakta ve dağdaki PKK’ya kadar onları desteklediklerini dünyada bilmeyen kalmamıştır.
Oysa Atatürk’ün siyasal ilkeleri, yaşanan bu olaylara taban tabana zıttır. Çünkü Atatürk’ün siyasal ilkesi, politikası millidir ve hiç bir ülkenin yararına çalışmaz.
Etnik ayırım yapmadan, hepimiz bu toprağın insanlarıyız. Atalarımız bu topraklarda yaşadı. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda birlikte düşmana karşı savaştılar ve bu topraklarda yatıyorlar. Çocuklarımız, torunlarımız gelecek kuşaklar da bu topraklarda yaşayacaklar.
Onun için Atatürk ilkelerinin kalıcı yönüne bir bakalım. Atatürk 23 Nisan 1920’de TBMM’yi toplarken, amaç, aşağıdan yukarıya doğru katılmacı bir toplum yapısını gerçekleştirmekti. Bu ilke günümüzde tam olarak benimsenirse, demokrasi o zaman oluşma imkanını elde eder.
Oysa şu sıralarda bu yapıyı bozabilecek, “Başkanlık Sistemi”nden söz ediliyor.
Anayasa’nın ilk üç maddesinin içinde bulunan “değiştirilemez maddeler” değiştirilecek ve padişahlık sistemine benzer “yukarıdan aşağıya doğru” işleyen bir sistem kurulacak. Bu düşünce bize uygun gelen bir sistem değildir.
Çünkü çağdaşlaşmak, çağdaş olmak devlet için, kişi için bütünleyici bir kavramdır. Bunun yanında siyasal siyasal sistemin içine sadece bir öğeden gelen dinselliği öne çıkarırsanız, çağdaş olmak daha da zorlaşır.
Türkiye günümüzde bunun sıkıntısını fazlasıyla yaşıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 91. yılında bu kıvancın sonsuza dek devam etmesini temenni ederim.
SEÇİME DOĞRU
Seçime doğru görünen net bir fotoğraf var. AK Parti, tek parti iktidarının bütün özelliklerine kavuştu. Aynı 1940’lı yıllardaki CHP’nin tek parti iktidarına döndü. O tarihte yargı ve yürütme yasamanın elindeydi. Günümüzde de buna benzer eğilimler var.
Güçler tek elde toplandığı için iktidar çok güçlü görünüyor. 1946 ve 1950 Milletvekili Genel Seçimlerinde CHP’de öyle görünüyordu. Ama seçimlerde çok farklı sonuçlar çıktı.
Bu koşullarda AK Parti’nin kesin olarak seçim kazanacağını kim iddia edebilir?
2009 Yerel Seçimleri’nde AK Parti İktidarı (İl Genel Meclisi oyları) yüzde 38 oy aldı. O günden günümüze ne değişti de AK Parti’nin oyları yüzde 50’yi buldu?
2009’dan bu yana dünyanın en pahalı mazotu, dünyanın en pahalı benzini, dünyanın en pahalı eti, en pahalı sigarası, en yüksek dolaylı vergileri, dünyada ÖTV’den bile KDV alan tek ülke Türkiye’de ne değişti de seçmenlerin yüzde 50’si oylarını gidip AK Parti’ye verecek.
Enlerin hepsini yazsam inanın bu sütunlar almaz. Bunlara zaman zaman köşemde yer veriyorum.
Eğer toplumun içinde yönetimi değiştirme irades hala duruyorsa, 12 Haziran seçimlerinden büyük sürpriz sonuçlar elde edilebilir.
İsterseniz geçmiş tarihimize şöyle bir göz atalım.
12 Eylül Askeri Hayatı’ndan sonra yapılan 6 Kasım 1983 Milletvekili seçimlerinden bir gece önce Kenan Evren, televizyonda milletin gözünün içine baka baka, “Oylarınızı ona buna değil, MDP’ye verin” demişti. Ama seçmen tam tersini yaptı. ANAP’ı bir gecede iktidara taşıdı.
Kuruluşundan 6 ay sonra iktidara gelen AK Parti’de de benzer bir gelişme ve güdülenme yaşandı.
Türk seçmeni yeter ki karar versin, en güçlü ve yıkılmaz gibi görünen yönetimler bir gecede değiştirilebilme dirayeti ve yeteneğine sahiptir.
ANAP, DYP, MDP, SODEP, SHP ve şu an sadece tabela partisi konumuna gelen siyasi partilerin durumlarını göz önüne getirdiğimizde, Türk seçmeninin nelere kadir olduğunu daha iyi anlarız.
Olaylara dışarıdan bakılınca, Türkiye’nin durumu hiç de parlak değil ve bu atmosfer içinde Türkiye, 49 gün sonra sandık başına gidiyor. Toplumsal iradenin vereceği her türlü sonuca saygılı olmalıyız. Çünkü toplumsal irade, kendine layık olan yönetimleri iş başına getirir.