NEYDİK NE OLDUK

NEVZAT LALELİ

“Gençlerimiz, acaba kendi milli tarihlerini merak ediyorlar mı?” sorusuna, büyük bir üzüntü içerisinde “hayır” demek olmaktadır. Çevrelerinde onları meşgul edecek o kadar olay vardır ki tarihlerine bakacak, inceleyecek ve öğrenecek zamanları yok. Okullar bilgili insan değil sanki bir yarış atı yetiştirmektedir. Bilgisayarlar, İnternet, futbol maçları, televizyon dizileri... Evladımızın kendini ve değerlerini reddetmesi için sanki birer tuzak.

Okullarda verilen derslerin, çocuklarımızı çağımızın teknik, ekonomik, ilmi, ahlaki konularına yönlendirmesi gerekirken, “Amerikan tavuğu elektrik ampulü altında daha çok nasıl yumurtlar...” şeklindeki derslerden oluşmaktadır.

Dünyanın hiçbir ülkesinin milli eğitimi, kendi milli değerlerine ters eğitimi yapan bir başa ülke göstermek mümkün değildir. Buna paralel olarak geçlerimize kişilik kazandıracak, onların geleceklerine emin adımlarla yürümelerini sağlayacak tarih konusunda bilgileri de maalesef kendilerine yeteri kadar ve doğru olarak verilmemektedir.

Tarih, çocuklarımıza bir milli bir ruh ve bir milli düşünce tarzı vermesi gerekirken maalesef onlara batıyı taklit, batıya hayranlık duyguları aşılamakta, böylece bir sanki birer “Batı maymunu” yetiştirmektedir. Böyle yetişen geçlerimizden artık milli hasletler beklemek, onlardan milletimize hizmet almak mümkün olmamakta, buna mukabil mesela ABD denilince, AB denilince, IMF denilince hemen yelkenleri suya indirerek onlar karşısında şahsiyetini (kişiliğini)ve pazarlık gücünü kaybederek, şartlarına boyun eğmektedir. Onların derdi ise bütün anlaşmalarda kendi çıkarları korumak ve kollamak olduğundan, milletimizin çıkarlarına ters olsa da onların istedikleri yapılmaktadır.

KIZARACAK YÜZLERİ KALMAMIŞ

Bir müddet beri ülkemizde “Ergenekon soruşturması” adıyla hukuki bir işlem yürütülmektedir. Aramalar ve tutuklamalar, Cumhuriyet savcılarının ve mahkemelerin kararlarıyla yapılmakta, şüpheli bazı insanlar evlerinden alınmakta, bir kısmı serbest bırakılmak büyük bir kısmı ise tutuklanmaktadır. Ve adım adım soruşturma ve tutuklama çemberi genişlemekte, bu çemberin içerisine Üniversite rektör ve profesörleri, milletin değerlerine karşı militanlık yapan 60 bin öğrenciye(!) burs verebilen sivil toplum kuruluşu yöneticileri, asker sivil bürokratın önde gelen isimlerini içine almaktadır.

Görüyor musunuz, batılılaşma da aldığımız büyük mesafeyi! Bizim tarihimizde hiç kendi milleti ve memleketinin aleyhine (kötülüğüne) gizli teşkilat kuran, silah ve cephane gömerek depolayan, bir taraftan anarşik gurupları (PKK) destekleyen diğer taraftan güya Müslümanları (Hizbullah) kuran bu kadar Aydın insanın(!) bir araya geldiği görülmüş müdür?

Gazetenin biri pabuç gibi harflerle, tutuklanarak Metris ceza evine konan profesörlerin fotoğraflarını da basarak “Metris Üniversitesi” diye manşet atmış. Bazı gençler ki bunlar burs aldıkları derneğe destek olmak için, tutuklananlar lehine (yararına) sloganlar atmakta, afişler açmaktadırlar. Hele bazı siyasi partilerin konuyu gurup toplantılarında gündeme getirerek Ergenekon soruşturması aleyhinde beyanlarda bulunmaktadırlar. Eski siyasilerin ve yüksek rütbeli askerlerin, tutuklanan insanları ziyaret etmeleri ve onun yanında yer almaları, gerçekten ülkemizin ne hale gelmiş olduğunun açık göstergesidir.

Bu yapılanlar, yani zanlı olup da tutuklananlara deşik şekilde destek olanlar, aslında milletimize karşı işlenmiş bir suça iştirak etmektedirler.

MEĞER BİZ NEYMİŞİZ

Yıl, 1783... Avrupa standartlarına göre mütevazı da olsa, yeni bir denizci devlet olan ABD, denizlerde tek başına bayrak gezdirmeye  başlamıştır.

25 Temmuz 1785'te, Atlantik'te Cadiz açıklarında, bu yeni bayrağı  taşıyan ilk gemi Cezayir açıklarında Osmanlı gemileri tarafından ele geçiriliyor. Bu gemi, Boston limanına bağlı, Kaptan Isaak Stevens'in  idaresindeki Maria gemisidir. Arkasından, Philadelphia limanına bağlı, Kaptan O'Brien'in Dauphin'i ayni  akıbete uğramıştır. 1793 Ekim ve Kasım aylarında 11 ABD gemisi daha Osmanlıların eline geçiyor...

Amerikan Kongresi, 27 Mart 1794 yılında, Osmanlı denizcilerine karşı koyacak güçte  savaş gemileri inşa edilmesi veya satın alınması için, Başkan George  Washington'a 700.000 altına yakın harcama yetkisi veriyor. Osmanlıların oluşturduğu deniz tehdidi sayesinde, ABD donanmasının temelleri atılıyor.

5 Eylül 1795'te ABD bu tehdide karşı bir  anlaşma yapmayı kabul ediyor. Bu anlaşmaya göre ABD, Cezayir'deki esirlerin  iadesi ve gerek Atlantik'te, gerekse Akdeniz'de ABD sancağı taşıyan hiçbir tekneye dokunulmaması karşılığında, 642.000 altın ve yılda  12.000 Osmanlı altını (216.000 dolar) ödeyecektir.

Dili Türkçe olan ve 22 maddeden oluşan anlaşmaya, Başkan George  Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan Dayı imza koyuyorlar... Böylece ABD yıllık vergiye bağlanıyor.

Bu, ABD'nin iki asri aşkın  tarihinde, yabancı bir dille (Türkçe) imzalanan tek anlaşma olduğu gibi, yabancı  bir devlete vergi ödemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir... ABD tarihinde vergi vermeyi kabul ettiği tek ülke Osmanlı İmparatorluğudur.

ABD başkanı George Vasington Efendiye, Osmanlı imparatoru muhatap görülmemiş ve anlaşma Osmanlı devleti adına Cezayir beylerbeyi tarafından imzalanmıştır.

İnanılacak gibi değil, değil mi? Ama 200 yıl önce işte biz buyduk ve bütün dünyaya ilim, adalet, insanlık,  dersleri veriyorduk.

İspatını isteyenlere, Yale üniversitesinde yayınlanan Türkçesinden İngilizce kopyası için aşağıdaki adresten görebilirler.

http://www.yale.edu/lawweb/avalon/diplomacy/barbary/bar1795t.htm

Batı taklitçiliğinin bizi nereden nereye getirdiğini görüyor musunuz? Azıcık insaf ve merhameti olanların, bu yanlış yolda ısrar etmemesi ve çocuklarımıza kendi milli değerlerimizin verilmesinin şart olduğunun artık bilinmesi gerektiğini söylemeliyiz.