NİÇİN MİLLİ GENÇLİK?

NEVZAT LALELİ

Her zaman karşılaştığım bir soruya, bugün sizlerle bir cevap bulmaya çalışalım.

Soru şu; “Niçin Milli Gençlik…”

Belki siz de aynı soruya takılmışsınızdır.

“Acaba Nevzat Ağabey, niçin gençlik… dememiş de Milli gençlik…” demiştir?

Değerli kardeşlerim,

1968 - 69 öğrenim yılından beri gençlerin yani sizlerin arasındayım ve 42 senedir gençlerimizin Milli gençlik normlarına uygun bir gençlik yetiştirmek çalışıyorum.

Ama isterseniz önce gençliğin ne olup olmadığına, sonra da Milli Gençlik nasıl bir gençliktir, ona bakalım.

Gençlik, belli bir zaman diliminde yaşanan hayatın en önemli bir bölümüdür.

Gençlikten önce bebeklik ve çocukluk devreleri gelir, arkasından gençlik ve daha sonra (tabii ömür varsa) olgunluk ve ihtiyarlık dönemleri gelir. Hayatın son noktası ölümdür.

Bunu bir grafikle gösterirsek;

Doğum --- bebeklik --- çocukluk --- gençlik --- olgunluk --- ihtiyarlık --- ölüm

Bu tarifi yaş guruplarına bölerek de söylemek mümkündür.

Doğum --- 0 – 2 yaş --- 2 – 15 yaş --- 16 – 35 yaş --- 35 – 50 yaş --- 50 den sonra…

Bir şey dikkatinizi çekti mi?

Yukarıda ki tarifte hayatı, doğumla başlattık ve ölümle bitirdik.

Peki, size bir soru daha sormak istiyorum.

Hayat, doğmadan önce başlayıp, ölümden sonra da devam ediyorsa, buna ne diyeceksiniz?

Öyle ya… Doğmadan önce bizler neredeydik ve ölümden sonra nereye gidiyoruz?

HAYAT (YAŞAM) ANLAYIŞIMIZ

Değerli genç kardeşlerim,

Verdiğim ilk tarif, hayatı sadece dünyadan ibaret sayanların yani materyalistlerin ortaya koydukları bir tariftir. Bunlara göre insanla, ot arasında bir fark yoktur. Ot da biter, filiz verir, çiçek açar, varsa meyvesini verir, sonra sararır solar ve ölerek toprak olur gider.

Ama insan, çok değerli bir varlıktır. Her türlü duygu ve hislerle donatılmıştır. Ayrıca akıl denen bir nimetle desteklenmiştir. Yaşadığı sürece birçok esere imza atar. Öldükten sonra ya hayırla anılır veya ölüp yok olmasına sevinilir.

Nasıl olur? Böyle mükemmel bir varlık olan insanın doğumdan öncesi ve ölümden sonrası olmasın?

Dünyada yaşarken yaptığı iyiliklerin mükâfatını (ödülünü) almasın veya yaptığı kötülüklerin cezasını çekmesin.

Eğer yapılanların karşılıkları bir gün görünmeyecekse, hayatın ne kıymeti olur. İyilik yapanla, kötülük yapanın yaptıkları yanına kar kalırsa hiç, kimse etrafına yararlı olur mu? Gücü yeten, yeteni ezmez mi?

Akıl verilen tek canlı insandır. Bu akılla birlikte kendisine serbest hareket edebilme özelliği ile bazı mes’uliyetler (sorumluluklar) verilmesi tabii değil midir?

Verilen bu sorumlulukları, bir gün nasıl kullandığı sorulmayacak mıdır?

İNSAN, BİR OT DEĞİLDİR

Sevgili kardeşlerim,

Milli Gençliğin ilk tarifi (açıklaması); Milli gençlik o kimsedir ki materyalistlerin ortaya attıkları “insan = ot…” tarifini kabul etmez.

O inanır ki insanın, bir doğumdan öncesi vardır. Buna “besm-i ezel” denir. Bir de ölümden sonrası vardır ki, buna da “ahiret hayatı” denir ve hayat ezelden ebede (sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe) akıp gitmektedir.

Bu tariflerden de gördüğünüz gibi “doğumdan öncesi ile ölümden sonrasını…” kabul edenlere “Maneviyatçılar…” diyoruz.

İşte Milli gençliğin ikinci bir tarifi daha karşımıza çıkmıştır.

“Milli gençlik, maneviyatçı bir gençliktir”

Milli gençlik boş bir şey düşünmez ve boş bir hareket yapmaz. O, bir şey düşünürken ve bir şey yaparken o şeyin maddesini düşündüğü kadar manasını da düşünür. Ondan dolayı Milli gençliğin düşünceleri derin, yaptığı hareketler manalıdır.