Önerdiğim fakülteler Söke halkınca olumlu

E. TURGUT TEKİN

Daha önce bu konuda yazmıştım. Yazımda, “Söke’de kurulacak fakültelerden söz etmiştim. Söz ettiğim fakülteleri olumlu bulan okuyucularım ve dostlarım bu konuyu sık sık yazmamı, gündemde tutmamı istiyorlar. Elbette yazacağım. Bizim amacımız Söke’ye bir yatırım yapılacaksa bunun yelpazesi ne kadar çok geniş olursa, bu yelpazenin gölgesinden o kadar çok insan yararlanır. Amaç bu olmalı, kurulacak tesisler Söke halkına önder olmalı, yarar sağlamalı.

Söke, coğrafi konumu itibariyle çok önemli bir yerde bulunuyor. Bu coğrafyada deniz, ırmak, göl, dalyan, haliç gibi kıyı varlıkları mevcuttur. Yine bu coğrafyada Büyük Menderes Irmağı’nın oluşturduğu zengin azonal topraklara sahip geniş bir dolgu olgusu vardır. Bu topraklar ılıman Akdeniz ikliminde sulandığı takdirde her tür ürünün yetişmesine müsaittir. Böyle bir ova ve bitimindeki Bafa Gölü, Karina lagünleri, Ege Kıyıları, Büyük Menderes Deltası, Halici ile önemli ekolojik özelliklere sahiptir. Böyle içeriği zengin bir doğa bindebir bulunur. Ne yazık ki bizler, bu zengin doğal kaynaklarımızı ne tanıyor, ne de tanıtıyoruz!.. Sorun bakalım, Söke’de Büyük Menderes Halici’nin özelliklerini kaç kişi biliyor? Yine sorun, haliçler balık veya suda yaşaayan canlılar için neler ifade ediyor? %99’u bu konuları ne bilir ve ne de ne işe yaradığını anlarlar.

Beni ve yazılarımı Söke’de iki kişi anlıyor ve gerçekten bu iki muhterem, eli öpülesi kişiler, yazı üretmemde bana ilham kaynağı, yazma gücü veriyor. Bu iki insandan biri Söke’nin yetiştirdiği her yönüyle örnek insan Ekrem Karakaş; diğeri ise yine Söke’ye emek vermiş, yazılarıyla ışık tutmuş Selim Sabit Pülten Bey’dir.

Ekrem Karakaş ağabeyimiz, yazılarımı okur, beğendiği olursa, hemen beni arar, yazının olumlu ya da olumsuz yanlarını belirttikten sonra görüşlerini açıklar ve neler yazmam gerektiğini söyler. Fakülteler ile ilgili yazımı okuyunca beni yanına çağırdı. Yanına gittim. Konu ile ilgili görüşlerini, bölgenin potansiyel kaynaklarını bana bir saat boyunca anlattı. Şimdi Ekrem Bey’in konuşmasını buradan sizlere aktarıyorum:

- Ensar Bey, benim anlamadığım birşey var. O da şudur. Boş binaları bakanlıklar arası aktarmalar çok mu zor ki bu işlemleri yapamıyorlar. Örneğin DSİ Bölge Şefliği’nden boşalan bina ve arsalara mükemmel bir su ürünleri fakültesi kurulabilir. SÖKEV, bu binaları tadilatla işler hale getirir. Bir diğeri iseZiraat Meslek Lisesi binaları ve arazisi de Tarım Makinaları Mühendisliği Fakültesi olur. Burada aynı zamanda Ziraat Mühendislerine tarım makineleri ve mekanizasyonu konusunda da dönem dönem tanıtıcı, eğiticikurslar, yine bu fakülte dekanlığı kapsamında verilebilir. Aynı kurslardan bölge çiftçileri de yararlanır. Söke için hayati önem taşıyan bu iki fakülteyi gündeme getirdiğin için çok teşekkür ederim.

Evet Ekrem Bey’in görüşü bu. Biz yine fakültelere dönelim. Bakın bana gelen telefon zincirlerini aktarıyorum. Bir vatandaş diyor ki, “Büyük Menderes Deltası ve Karina Lagünleri balıkların üreme, yavrularının büyüme alanıdır. Yazın bilimsel olmayan metod ve yöntemlerle bu yavru balıklar avlanarak başka bölgelere satılır. Denetim, usul ve kontrolden yoksun olan bu avlanmalar,, milyonlarca yavru balığın ölmesine neden olmaktadır. Adına yavru balık katliamı denen bu vahşete kim dur diyecek?.. Bir de su yönetimi düzensizliğinden, ırmak yatağı boyunca yaşayan yine milyonlarca balık telef olup gidiyor. Bunlar milli servet değil mi? Bunca balığın ölmesine neden dur diyen yoktur?

Bunları söyleyen vatandaştır. Gördüğünü, duyduğunu, yaşadığını ifade etmektedir. Balıklar veya deniz canlıları neden akarsu ağızlarını veya haliçlerini tercih ederler? Buna burada değil başka bir yazımda değineceğim.

Bugün Bafa Gölü, bereket kaynağı olmaktan çıkmış, yeteri kadar su alamadığı için de kokmaya, balçık tutmaya, kurumaya başlamıştır. Bafa Gölü tabanında yetişen otsu besinler çürüyüp gölü zehirlemektedir. Bir yığın balık bu yolla ölmektedir. Aynı durum ırmak yatağında, yeterince tatlı su alamayan lagünler ve haliçte vardır. Buralarda tatlı suların etkisiyle deniz dibindeki fosfat tuzları gün ışığına çıkamayınca balıklar için birinci dereceden olan bazı besin kaynakları platformu oluşamaz. Yani balıklar besinsiz kalır.

Bölgedeki bu önemli ölçüde var olan potansiyel güç kaynakları ancak, bilimsel çalışmalar sonunda verimli işletmelere kavuşturabiliriz. Buralarda yeni iş ve istihdam kaynakları oluşur.  Balık üretimi artar. Halkın hemen hemen her kesimi bu kaynaklardan yararlanır. Halkımızın istekleri bu yönde. Bay rektör, bay politikacılar, Söke’nin şimdilik bu iki fakülteye acilen ihtiyacı vardır. Güzel Sanatlar’da iyi bir dal. Ama, insanlara önce et ve ekmek gerek. Bir ata sözü, “Aç ayı oynamaz!..” diyor. Aç insan, sanata, estetiğe bakarak karın doyuramaz ki!..

Su Ürünleri Fakültesi bölgede neler yapabilir? Biraz da bu konu üzerinde duralım.

Herşeyden önce, bölgedeki su kaynaklarını tesbit ederek, bu kaynakları verimli hale getirmek için araştırmalar yaparak, ileriye dönük, birbirine entegre olup, destekleyecek projeler üretir. Bu projeleri halka ve yatırımcılara tanıtarak, su ürünleri dalında yatırım yapacak olan özel ve tüzel kişilere önderlik ederek, onlar için projeler üretir. Bu projeler, zaman zaman kontrol edilir. Aksıyan yanları bilimin ışığında düzeltilir. Onlara yine bu dalda bilgiler verilir. Üretilen ürünleri tanıtılır, onlra yni pazarlar denenir. Bölgede çok verimli projelere dayalı tesisler kurulur. Bunların yurt dışına satmaları sağlanır. Turizm potansiyeli yüksek olan bölgede balıküretimi artar. Yeterince besin maddeleri bulunur. Özellikle su ürünleri turistlerin yöreye gelmesini sağlar. Bu da az iş değil. Gerek su ürünleri fakültesi ve gerek Tarım Makinaları Mühendisliği fakültesi şarttır.