SIDDIK SAMİ HOCAMIZ ve MİLLİ HÜKÜMET

FARUK HAKSAL

Dün gibi hatırlıyorum…Ünlü Hukuk bilgini, Ord. [idare hukuku] Profesörü Sayın Sıdık Sami Onar kürsüden bizlere şunları anlatıyordu:

- “Kamu hizmeti,” idare hukukunun aslıdır, esasıdır, kendisidir!. Devletin varlık sebebidir; “hikmet-i vücudu”dur. Devlet, kamu hizmeti için vardır. Kamu hizmeti mekanizması işlemiyorsa, o toplumda Devlet yoktur; Kaos vardır; ilkellik vardır… Milli egemenlik, kamu hizmetini tesis edemiyorsa ortada, milletin egemenlik hakkını kullanan zorbalar mevcuttur…

Bu sözleri dinler, bilincimize yerleştirmeye çalışır ve hayranlıkla bakardık hocamızın aydınlık yüzüne…

Müthiş bir saygı çemberi oluşmuştu çevresinde. Ancak hocamızın üzerimizde dolaşan bakışlarıyla birlikte gönüllerimizde belli belirsiz bir korku da oluşurdu…

Değişik bir korku idi bu.

O’nunla aramızdaki kapatılması imkânsız görünen kültür farkından, delici bakışlarından, ciddi görünüşünün yüzüne yansıttığı heybetten… Ve galiba bu nedenlerin hepsinden kaynaklanırdı bu korku duyarlılığı…

Kamu hizmetinin, sadece basit bir işin yerine getirilmesinden çok fazla bir şey olduğunu, demokratik devletin temel esası olduğunu ondan öğrendik.

Şu anda size basit bir şeymiş gibi gelebilecek bu gerçeğin, ne kadar önemli bir temel unsur olduğu konusundaki bilince o zaman, o süre-gelen yoğun ders temposu içinde ulaştık.

Zihinlerimiz ağardı… Aklımız aydınlandı.

Bilinçli, duyarlı ve sorumlu bir aydın olma yoluna ilk adımlarımızı bu büyük insanın önderliğinde atmaya çalıştık.

Aradan yıllar geçti.

Ord. Prof. Sıdık Sami Onar vefat etti.

Cenazesi görkemli bir törenle defnedildi.

Aradan daha daha yıllar geçti.

Bugünlere geldi Türkiye…

Kamu hizmeti, özelleştirildi.

Devlet anlayışına, yurttaşı “müşteri” olarak gören bir neo-ortaçağ zihniyeti yerleşti…

Herşey para oldu.

Sokaklar parasızlarla doldu.

Paranın değeri düştü.

Devlet herşeyini sattı.

Satılanları yabancılar aldı.

Kamu hizmeti, hukuk tarihi derslerinde “okutulan” nostaljik bir ders haline geldi, gerçekliğinden soyundu.

Devlet, dıştan parçalanma ve yok edilme; içeriden ise, yıpratılma ve kemirilme aşamalarına geldi, dayandı.

Peki, şimdi ne olacak?..

Devlet, bir Anonim Şirketi olmaktan çıkartılacak ve tekrar, Devlet Baba haline dönüştürülecek.

Yabancılara peşkeş çekilen milli değerlerimiz ve ekonomik kaynaklarımıza yeniden sahip çıkılacak.

Parçalanma riski ile yüz yüze, göğüs göğse gelen ülkede yeniden milli-birlik  ve beraberlik sağlanacak…

Türkiye halkı etnik bölünme ve tarikatlarla parçalanma süreçlerini tersine çevirecek.

Peki, bütün bunları kim yapacak?..

Tabiidir ki, memleketi bu hale getirenler değil…

Tam tersine, “milli” nitelikli bir yönetim ve onun uygulayacağı “Milli Hükümet Programı”…

Lütfen soğukkanlılıkla ve sağduyu ile düşünüp yanıt verin:

- Yanlış mı düşünüyoruz?.