SİGORTA ATTI BUGÜN, IŞIKLAR SÖNDÜ...

FARUK HAKSAL

Bugün canım hiçbir şey yazmak istemiyor.

Ama hiçbir şey…

Peki o zaman niçin hala klavyenin tuşlarına basmaya devam ediyorum?..

Bunun adı can sıkıntısıdır, nikbinliktir, hayal kırıklıklarının ense kökümde yarattığı sızıdır.

Yazmayı ben her zaman toplumsal bir sorumluluğun bir parçası olarak kabullendim ve uyguladım.

Bilinçlenme, birleşme, örgütlenme ve genişleyip çoğalmanın lokomatifi olarak benimsedim, yaşamıma geçirdim.

Ama bu günkü yazıda bunların hiç birisi yok…

Çünkü o enerji kontak yaptı bu gün!..

Sigorta attı.

Işıklar söndü.

Dünyamı zifiri bir karanlık kapladı.

Göz gözü, gönül gönülü görmez oldu.

Körlerin sofrasında, sağırlar diyaloğu içinde duyarsızlığın sığlığına gömülmüş cıvık bir bataklık sardı her bir yanımı…

Ve bu gün gerçekten canım hiçbir şey yazmak istemiyor…

İçinde debelenmekte olduğumuz “hiçlik”ten bile söz etmeyi istemiyor canım…

İyisi mi, sevgili Oğuz Atay’a bırakayım bu gün sözü, O’ndan alıntı yaparak gidereyim canımın sıkıntısı…

Şöyle yazıyor Oğuz Atay:

“Bizim sorunumuz, “İnsanımızın kişilik kazanma savaşının önemini henüz kavramamış olmasıdır. Kendisiyle hesaplaşma diye bir kavramın varlığından habersiz oluşundandır. Bunun için romanımız düzmecedir. Diyalektik gibi gerçekten büyük kavramların gerisine sığınan cüceler ordusu oluşundandır. Köylünün sefil yaşayışı olgusu büyük roman yazmayı gerektirmez. Buna benzer sözler söyleyenlerin de aslında sözlerinin anlamını kavramamaları da daha acıklı bir durumdur. Halka büyük doğrular adına yalan söylemekten kurtulamamaktır sorunlardan biri. Kültürsüzlüktür. Ve en önemlisi, ne kendini ve ne de gerçeği sezememektir. Sezgisizliktir. Duyarsızlıktır. Kültür kopukluğudur.

… Bir iki toplumsal gerçeği bir yerden duyan insanın başka şeyleri duyamamasından ileri gelen bir cahillik coşkunluğudur.

… Bunları yazmanın da bir yararı yoktur aslında. Kişilik kazanmamış bir yarı aydınlar ortamında kimsenin yarım yamalak düşünce ve duygu “müktesebatı”nı irdelemeye, kendi edinimleriyle hesaplaşmaya niyeti yoktur çünkü.”

Ama gördünüz gibi yine yazmaktadır o koca Oğuz Atay…

Bütün bunları yazmanın bir yararı olmadığını söylese de, yazma edimini sürdürmektedir inatla…

Kültürsüzlüğün istila ve işgaline rağmen…

Nesnel gerçeği ve kendi gerçeğini sezmenin, anlamanın ve sorgulamanın uzağında da olunsa…

Sevgisiz, duyarsız bir kültür kopukluğu da yaşansa… Yazmaktadır!

Yani hiçbir şey yazmak istemese de, yazamaya devam etmektedir.

Çünkü yazmak bir eylemdir, toplumsal ve bireysel mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Çünkü bağnazlıkla, sığlıkla, kültürsüzlükle ancak, daha çok kültür, daha çok açıklık ve daha çok demokrasi ile mücadele edilebilir.

Çünkü karanlık, ancak yakılacak bir ışık ile aydınlatılabilir.