“Sıkıntılı, çileli yıllar”

MEHMET ALİ OKLAY

Seksen öncesi yıllardı. Ülkücülük zordu. (Çekenler bilirler) İzmir Atatürk Lisesi’nde okuyordum. (Yatılı) Çankaya Ülkü Ocağı’na gidip, gelebilen üç arkadaştık. Gündüzcü arkadaşlarımız da vardı ama o sıralar Ecevit Hükümeti kurulmuş, müdürler değişmiş, gündüzcü arkadaşlarımızdan çoğu başka liselere nakillerini almak zorunda kalmışlardı. (Dönemlere, hükümetlere göre bu işler değişir, gelişirdi) 
O zamanlar (1977-1978) üniversite tercihleri önce yapılırdı. Hatırladığım kadarıyla Şubat gibi tercih listemizi okullarımıza teslim ederdik. Haziran’da da sınava girerdik. (Tek sınav) Aldığımız puana göre de sıralamada puanımızın tuttuğu bir üniversite bölümünü kazanmış olurduk. 
Tabii ki tercihler okunabilme imkanı bulabileceğimiz okullarla, üniversitelerle ve dahi şehirlerle sınırlıydı. Açık yüreklilikle belirtmek gerekirse, bu bizim için olduğu kadar, solcu arkadaşlar için de böyleydi. Ancak bir çok üniversite solun elinde olduğu için onlar bize göre oldukça şanslıydı. 
1978-79 döneminde İzmir’de tek, tük okullarda zorla okuyabilen ülkücüler tek, tek şehit edildiler. (Üniversitelerde) Eczacılık’ta Allah rahmet eylesin “Tarkan Abi”, İşletme’de Mustafa Gönül, Reşat Atalay Hakk’ın rahmetine kavuştular. Tarkan Abi’yi anfide kurşunladılar. Mustafa Gönül ve Reşat Atalay’ı İşletme Fakültesi’nin önünde, güpegündüz, İzmir’in en işlek yeri Alsancak’ta katlettiler. Biz “üç arkadaş da” o günkü idealistlikle yüksek puanlar alacağımızı bilsekte, daha düşük puanla girilecek Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni üst sıralara yazmıştık. Şimdiki gençler 0,1-1 puanların hesaplarını yaparken; biz, bizlere Tıp Fakültesi’nin kapılarını açan puanları elimizin tersiyle iterek, ocağın yönlendirilmesi, bizlerin de bunu fedakarca kabul etmesiyle hayatımızı başka yönlere götürecek tercihlerde bulunduk. Neyse “İki arkadaş” Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazanmıştık. Ama biz kazanmadan evvel, tercihlerimizi okula (Liseye) teslim ettikten sonraki o süreçte abilerimiz şehit edilmiş, kalanlar da Erzurum Ünivesitesi’ne yatay geçiş yapmışlardı. Yani okul düşmüştü, hoş İzmir’de düşmüştü ya... 
Tabi biz de kazanmamıza rağmen okula gidemiyorduk. Bir sene sonra tekrar sınava girip, okuyabileceğimiz başka şehir ve başka üniversiteleri tercih ettik. O günler öyle günlerdi, Allah o günleri tekrar göstermez inşallah!
Şimdilerde yine üniversitelerin bu işlere karıştırılmaya başlandığını, provakasyonları izliyoruz. Daha bir kaç gün önce ülkücü bir kardeşimiz (merhum Fırat Yılmaz Çakıroğlu) şehit edildi. Yine bazı güçler üniversiteleri kaşıyorlar, ülkücüleri tahrik ediyorlar. Çok tehlikeli, çok tehlikeli bu işler. Provakasyonlara gelinmemeli. Karşıt görüşlü gençler yaşları itibariyle heyecanlı  ve aktifler, enerji dolular. Onların seçilmesi de üzerinde hassasiyetle durulmasını gerektiren bir durum. Devlet derhal bu duruma el koymalı, provakatörler temizlenmeli, gençlerimizi koruma altına almalıyız. Üniversiteler kavga yeri değil, bilim yuvaları olmaya devam etmelidir. Şiddete asla taviz verilmemelidir. 
Gençlerimize; memleketlerine faydalı bireyler olabilmeleri için önce yaşamaları gerektiğini, okullarını bitirerek önce kendilerini sonra güçleri yeterse vatanı kurtarmaları gerektiğini anlatmalıyız hep beraber. Önce insan olmanın erdemlerini ve kıyılan canların ne kadar kıymetli olduğunu, insan canının Allah’ın alacağını kula kıyan insanın kahraman değil, sadece adi bir katil olacağını hep beraber anlatalım gençlere...
Anarşinin kol gezmediği, anarşistin can almadığı, şehirlere günde 40-50 bombalı pankartın asılmadığı, caddelerin, semtlerin, hatta şehirlerin sağcı-solcu diye ayrılmadığı, bugünlerin kıymetini bilelim, demokrasimizi gözümüzün nuru gibi koruyalım...
Görülen lüzum üzerine diye başlayan anonslar duymak istemiyorsak eğer...
Bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen...