SÖĞÜTLÜ KAHVE

Aydın Gazeteciler Cemiyeti Kongresi’ne ev sahipliği yapan Söğütlü Kahve, çok sayıda davetlilerle kısa sürede doldu. Yer bulamayanlar kahvenin bahçesine konan sandalye ve taburelerde oturdular. Bereket versin, dışarıda oturdukları yerin üstü kapalıydı. Oturumu Meclis Başkanı Zeki Kemiksizoğlu açtı. Kemiksizoğlu: “Değerli meslektaşlarım... Önemli bir gün, gazeteciler bugün başkanlarını ve diğer çalışma        gruplarını seçecekler. Onun için ilk önce divanı oluşturalım. Divan Başkanlığı için önergesi olan var mı?” diye sordu. Alim Esmerim telaşla ayağa kalktı, hızlı adımlarla divana geldi ve önergeyi Başkan Kemiksizoğlu’na takdim etti. Başkan önergeyi dikkatle okudu, sonra genel kurula dönüp, “Söke Ceride-i Ahkam Başkanı Alim Esmerim’in Divan Başkanlığını kabul ediyor musunuz?”  diye sordu. Bütün eller havaya kalktı. Kemiksizoğlu salonu dikkatli gözlerle süzdü ve “Buyrun Alim Bey. Divanı size emanet ediyorum. Ancak ilk önce doğru, adaletli ve tarafsız bir yönetim sergileyeceğinize yemin etmeniz gerekir.”

“Anladım Sayın Başkanım”

Alim Bey, “Başkanım yemin etmesem olmaz mı?” dedi.

“Beyefendi burası yasa ve yönetmeliklerle idare edilen bir meclistir. Yemin etmeden Divan Başkanlığı yapamazsınız”

“Peki öyleyse, yemin edeyim bari... Ama nasıl yemin edeceğimi bilmiyorum”

“Pes doğrusu! Alim Bey eğer yemin etmesini bilmiyorsan Divanı yönetemezsin”

“Madem ki öyle, ben hem yemin ederim, hem de yönetirim”

Alim Esmerim: “Divanı taraf tutmadan, hakkaniyet üzerine yöneteceğime namusum üzerine söz veririm”

Başkan Kemiksizoğlu, ayağa kalktı: “Buyurun Alim Bey, yardımcılarınız ile birlikte Divanın yönetimini size veriyorum”

Alim Bey geçen kongrede de Divan Başkanlığı yapmıştı. Ama bugün aklı karmakarışıktı. O gün Suat Deniz ve arkadaşlarına bir fırsat vermemişti. Ama şimdi yemin eden Divan Başkanı olarak, bunu nasıl başaracaktı. Alim Bey, Genel Kurul Salonu’nu düşünceli gözlerle bir kez daha süzdü. Salonun son bölümünde oturan Suat Deniz taraftarları kıpır kıpır ve sürekli bir hareket içindeydiler. O an “Bu kongrede Mustafa Çizgi’nin işi bitik galiba” diye düşündü. Salona döndü, gündemin bir ve ikinci maddelerinde yer alan saygı duruşu ve Milli Marşı’mız okunduktan sonra Başkan Mustafa Çizgi’ye faaliyet raporunun okunması için söz verdi. Çizgi: “Değerli meslektaşlarım. Saygıdeğer arkadaşlarım. Ben yaşamımın büyük bir bölümünü mesleğime verdim. Bugüne kadar verdiğim hizmetleri anlatsam, inanın roman olur. 1975 yılından itibaren bu mücadelenin içinde oldum. Cemiyet 1990 yılında kurulmuştu. 1993 yılında arkadaşlarım yanıma geldiler ‘Al ne yapacaksan yap’ dediler ve cemiyetin nesi var, nesi yoksa bana teslim ettiler. Yıllar içinde verdiğimiz çabalar ortada. Küçücük bir cemiyet odasında Türkiye’nin en büyük devlet adamlarını ağırladık. Büyük bir kongre salonu olan bu merkezi cemiyetimize kazandırdım. Bizler bugün varız, yarın yokuz. Genç meslektaşlarımız bilmedikleri şeyleri gelip bana sorsunlar, onlara yardımı esirgemem. Bu dilek ve temennilerle Aydın Gazeteciler Cemiyeti’nin ilimize ve meslektaşlarımıza hayırlar getirmesini temenni ederim”

Başkan Mustafa Çizgi’den sonra hesap raporunu okuyan Lale Belkıs, hesapları tam tamına tutturduğu için genel kuruldan büyük alkış aldı. Bu arada zorlanarak ayağa kalkan Başkan Çizgi, “Değerli meslektaşlarımız. Cemiyetimizin kuruluşunun 21. yılında size bir süprizim var” dedi ve 2 kişinin zorlukla taşıdığı koca bir pasta masanın üzerine bırakıldı. Pastanın üzerinde bulunan 21 mum tek tek yakıldı. Mum ışıkları pastanın üzerindeki figürlerle birleşince ortaya tam bir renk cümbüşü çıkmıştı. Pastayı Aydın’ın en eski gazetecileri, Söke ve Aydın temsilcileri, onur üyeleri, sırasıyla kestiler. Terzi gazeteci Kabakçı’nın eski gazetecilerden sayılmaması salonda büyük bir huzursuzluğun çıkmasına neden oldu. Kabakçı sinirli bir ses tonuyla: “Bana bakın beyler, bana bakın. Şu karşınızda gördüğünüz zat taaa 1963 yılından beri sürekli kalem oynatan bir gazetecidir. Bırakın gazeteciliğimi, bugüne kadar kütüphaneleri dolduran onlarca kitap yazdım ben”

Meclis Başkanı Zeki Kemiksizoğlu, Kabakçı’nın sözünü kesti, “Sayın Yörük Osman yazarı Kabakçı, ben sizin gazetecilik yaptığınızı bilmiyordum, özür dilerim” dedi.

Bu arada Başkan Çizgi’de söze karıştı. “Bir hata yapıldı, gençler bilgisiz. Sinirlenme, telafi ederiz. Ayrıca gündem dışı ama üstadım sizi bulmuşken sorayım, üstad bir takım elbiseyi kaça dikiyorsunuz?”

Kabakçı sinirli bir ses tonuyla: “Başkanım bu soru burada sorulmaz”

“Sorulur efendim sorulur! Neden sorulmasın ki. Fırsatı kaçırmadım”

“Peki öyleyse Başkanım. Bir takım elbiseyi 250 liraya dikiyorum”

Başkan Çizgi yüzünü astı: “Çok be Kabakçı çok. 200 liraya dikersen sana 10 takım elbise diktiririm” dedi.

“Peki sayın Başkanım, canın sağolsun. Parasız da dikerim”

Başkan Mustafa Çizgi pastacıya seslendi: “Şu koca bıçağı Kabakçı kardeşime verin. Onun kestiği pasta    dilimini ikimize pay edin” dedi.

Terzi Gazeteci Kabakçı, ellerini açıp dua etti, kestiği pastağı ortadan ikiye ayırdı ve yerine gidip oturdu. Salondaki garsonlar Kabakçı’nın etrafında pervane gibi döndüler. Oturduğu masaya meyve suyu ile pasta bırakan garson: “Terzi amca buyur afiyetle” deyince Kabakçı, elinde olmayan nedenler yüzünden çileden çıktı. “Evladım gel buraya bakalım” dedi. Ve garsonu hafif yollu ikaz etti. “Ben bu memleketin en iyi yazarlarından biriyim. Aydınlılar Halk Kahramanı Yörük Osman’ı benimle tanıdılar. Sen yanındaki sütçü-yoğurtçuya bakmadan bana “Terzi Amca” deyip duruyorsun”

“Peki terzi amca. Bir daha sana terzi amca demem”

“Hani terzi amca demeyecektin? Bana bak aslanım. Ben bu salonun en eski gazetecisiyim. Kitaplarım var, aldığım ödüllerim ortada. Yoğurtçuya sorarsan koca bir hiç. Eğer Alim Bey’i soruyorsan leblebici-fıstıkçı. Meclis Başkanı Kemiksiz marangoz. Diğer meslektaşlarımızın kimisi kalaycı, Yıldır Ölmez tükrük köftecisi, Özcan Bey çimentocu. Bir daha tekrarlayayım. Gazetecilerin içinde atla-arpayı dövüştüren bir de yoğurtçumuz var. Evlere şenlik gittiği her yeri karıştırıyor. Yani mikser gibi”

Yoğurtçu kahkahayı bastı. Kabakçı ise şekerine   mekerine bakmadan bir tabak pastayı afiyetle yuvarladı. Üstüne bir de meyve suyu içti.

Kongrede sıra seçimlere gelmişti. Divan Başkanı Alim Bey, yönetime talip olanların listelerini divana getirip, teslim etmelerini istedi. Anadolu Ajansı Muhabiri Suat Deniz elindeki bir tomar kağıdı, Divan Başkanı Alim Esmerim Bey’e teslim etti. Esmerim, listeleri gözden geçirdikten sonra:“Suat Bey, sizin bu listeyle seçime girmeniz mümkün değil”

“Nasıl olur?”

“Basbayağı olur. Liste noksan. Sizi bekleyemem. Oylamaya geçeceğim”

Başkan Mustafa Çizgi: “Başkan hiç bekleme. Hemen oylamaya geç” dedi.

Suat Deniz: “Nasıl olur Başkanım. Hiç olmazsa bana konuşma hakkı ver de, neden bu seçime girmek istediğimi arkadaşlarıma anlatayım”

Divan Başkanı Alim Bey etrafını çeviren gazetecilerin etkisinde kalmıştı. “Suat Bey buyurun söz sizin” dedi.

Elinde bir dosya ile kürsüye gelen Suat Deniz: “Değerli arkadaşlarım, Aydın Gazeteciler Cemiyeti’nin    ilimizdeki fonksiyonu nedir? Bugüne kadar bir seminer mi düzenledi? İlçelerdeki durum da aynı. Mesela bir panel düzenlenebilirdi. Süreli bir yayınımız mı var? Yoksa cemiyet lokaline gelen bir gazeteci mi var? Saydığım bütün bu nedenler yüzünden Gazeteciler Cemiyeti’ni bir an önce çağdaş bir seviyeye çıkarmak istiyorum. Bu yüzden aday oldum. Ama Alim Bey’in, kongrenin başında yaptığı yemine sadık olmadığını gördüm” dedi.

Suat Deniz’in etkili konuşması Alim Bey’i etkilemişti. Esasında yanlız Suat Deniz’in değil, Başkan Çizgi’nin de listesi noksandı. Alim Bey bir an tereddüt etti, sessiz kaldı. Sonra listeyi tamamlaması için, Suat Deniz’e 15 dakikalık bir süre verdi. Salonda sesler yükseldi. Cemiyet Başkanı Mustafa Çizgi, “Alim Bey, Alim Bey. Bu ne biçim bir divan başkanlığı? Hemen gereğini yap, oylamayı başlat.”

Yoğurtçunun yanında oturan terzi-gazeteci Kabakçı’da Başkan Çizgi’yi desteklercesine “Başkanım herkesin işi gücü var. Hemen oylamaya geç” diye bağırdı. O an salon ayağa kalktı, hep bir ağızdan, “bekle..bekle..” diye tempo tuttular.

Divan Başkanı Alim Bey, iki arada bir derede kalmıştı. Çok şükür ki Suat Deniz elindeki bir tutam delege listesini Alim Bey’e takdim etti.

Esmerim bir anda, “oylama başlamıştır” diyerek, salona hareket getirdi.

Terzi-gazeteci-yazar Kabakçı ve İl Genel Meclis Üyesi Kazım Ersöz ortalarında oturan yoğurtçunun ısrarlı telkinlerine maruz kalmıştı. Kazım Ersöz, listelerde Sökeli bir gazetecinin isminin bulunmayışı yüzünden salonu terk edip gitti. Onu terzi-yazar Kabakçı izledi. Sessizce salonu terk etti. Salonda esen hava Kabakçı’nın canını sıkmıştı. Buna Yoğurtçu’nun da baskısı eklenince oy kullanmadan Söke’nin yolunu tuttu. Genel Kurul Salonu’nun en arkasındaki gelişmelerden bi haber olan Cemiyet Başkanı Mustafa Çizgi, oy kullanma ve sayım işleminin bir an önce yapılmasını istiyordu. Burada çok ilginç bir şey oldu, zarflar sandığa değil de Divan Başkanı’na teslim edildi. İtirazlar sonuç vermedi. 35 civarındaki delege oylarını kısa sürede kullandılar. Salondaki heyecan giderek artmıştı. Sonucun ne olacağı merak konusu idi. Suat Deniz’in beyaz renkli oy pusulası bir tarafa, Cemiyet Başkanı Mustafa Çizgi’nin pembe renkli oy pusulaları bir tarafa üst üste konmaya başladı. Herkes pür dikkat divandaki oy pusulalarından gözlerini ayıramıyordu. Başkan Alim Esmer ilk önce Mustafa Çizgi’ye ait oy pusulalarını saydı. Alim Bey’in sağ tarafındaki katibi ise Suat Deniz’in oylarını saymıştı. Ancak sayı konusunda birbirlerine hiç bilgi vermediler. Suat Deniz’in oylarını sayma sırası Alim Bey’e gelmişti. Genel Kurul’da kaç kişinin oy kullandığını bilmediğinden, seçim sonucunu hâlâ kestiremiyordu. Ve Esmerim Deniz’in oylarını saymayı sürdürüyordu. Bir an durakladı. Yüzü bayrak gibi kıpkırmızı oldu. Çünkü Çizgi Bey’in oyu 16 idi. Ama Deniz Bey’in 17. oyu çoktan elinden geçmişti. Sayım bitmişti. Divan Başkanı şaşkın bir ses tonuyla “Değerli meslektaşlarım, seçimi 16’ya karşı 19 oyla Suat Deniz kazandı” derken, kendi söylediklerine bile inanamadı. Yaklaşık 19 yıldır Cemiyet Başkanlığı yapan Mustafa Çizgi, yapılan açıklamada şaşkınlığa düştü. Oturduğu yerden ulu orta konuştu, “Seçimi Suat mı kazandı. Oh be ne güzel bir sonuç. Suat yanıma gel, yanıma gel tebrik edeyim. Aferim evladım. Gençlerle gurur duyuyorum”

Suat Deniz biraz önce yetkileri elinden aldığı eski başkanının yanına gitti ve tebriklerini aldı. Alınan sonuçlar herkese şaka gibi geldi. Gazeteciler duyduklarına inanamadılar. Özgür Işık’ı, “Yeter artık, hâlâ başkanlığı bırakmayacak mısın” dediği için, cemiyetten atılmasını isteyen Çizgi Bey’e şimdi kendi arkadaşları nedendir bilinmez, esaslı bir çizik atmışlardı. İnanmak mümkün değildi. Bu sonuca başta Esmerim olmak üzere kimse inanamadı. Ancak Mustafa Çizgi Bey, kısa sürede kendini toparladı ve en yakın dostu Alim Esmerim’e “Seçimi senin hatalarından kaybettim. 5 delegen var. Kimisi geldi, kimisi gelmedi. Getirmek için bir minibüs tutamaz mıydın? Ben sana güvendim. Söke’nin oylarını alsaydım, seçimi kaybetmezdim” dedi.

“Mustafa Bey delegelerime ille de Mustafa Çizgi’ye  oy vereceksiniz diye baskı yapamam. Bu demokratik temayüllere uygun bir davranış olmaz. Böyle bir baskıyı nasıl yaparım. Üstelik karşımdakiler neyin ne olduğunu bilen gazeteciler. Ama sana göre suçlu benim. Senin 30 yıllık gazeteci olarak hiç mi suçun yok? Yıllardır Başkanlığını yaptığın Cemiyette hiç sözün geçmez mi?”

Mustafa Çizgi lafı daha fazla uzatmadı, bir an sessiz kaldı. Yönetimin düştüğünü öğrenen basın mensupları bir anda genel kurul salonunu dolduruverdiler. Söyleşiler peş peşe sürdü gitti. Yeni yönetim kurulu ve Suat Deniz’i destekleyen veya seçimi kazandığı için hemen taraftar olanlar, hatıra fotoğrafları çekildiler. O an kazanan ile kaybeden aynı salonda karşı karşıya oturuyordu. Birisi suçlu arayıp, kaderine küserken, diğeri kazanmanın gururunu yaşıyordu. Bir gün gelecek, kazanan da kaybedecek, ama yeni kazanan gelecekte meydana gelecek kayıplarını bugünden nasıl düşünebilir?

Bir Söğütlü Kahve hikayesini daha okudunuz. Söğütlü Kahve tartışmasız olarak bölgemizdeki insanların gözü, kulağı ve kalbidir. Burası hür insanların toplandığı ve sorunlarını özgürce çözdüğü bir demokrasi meclisidir.