SORUMLU RECEP TAYYİP ERDOĞAN DEĞİLDİR

FARUK HAKSAL

Ülkeyi Parlamenter Sistem yerine, Başkanlık Hükümeti Sistemi ile yönetmek isteyen Başbakan şöyle buyuruyor:

- Ben yargının işine karışmıyorum. Yargı da benim işime karışmasın!..

İşte Sayın Başbakan’ın hukuk anlayışı budur.

Demokrasinin en temel ilkesi olan “kuvvetler ayrılığı” ilkesi hakkında düşündüğü [de] budur.

Yargının bağımsızlığı prensibi Sayın Başbakan’ın dimağında böyle biçimlenmektedir…

Ve Sayın Başbakan, ülkeyi tek başına idare etmeye niyetlenmişken hukuk ile dimağı arasında oluşturduğu irreel ilişki böyle bir nitelik taşımaktadır.

Başbakan tabii ki, yargının işine karışmayacaktır.

Çünkü demokratik bir hukuk devletinde yargı bağımsızdır.

Yargıçlar bağımsızdır.

Terfileri, ücretleri, emeklilikleri ve görev yaptıkları bölgelerin belirlenmesi gibi temel işler idarenin [yani Sayın Başbakan’ın] etki alanı dışındadır…

Ama idare tümü ile yargı denetimi altındadır.

Anayasamız bu konuyu açık bir ifade ile düzenleyerek şu altın kuralı koymuştur:

-       İdarenin her türlü eylem ve işlemi yargı denetimine tabidir…

Yani bu ülkeyi yönetenlerin [başta Sayın Başbakan’ın] her türlü eylem ve işlemi yargı denetleyecektir!..

İdari yargının en temel işlevi yönetenlerin hukukun içinde kalmalarını sağlamaktır.

Hukuka aykırı olduğunu saptadığı işlemleri iptal etmektir…

Yani yargı, [eğer bu ülke hala demokratik bir hukuk devleti ise] Sayın Başbakan’ın işine karışacaktır. Mutlaka karışacaktır!..

Eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olup olmadığını denetleyecektir.

Yasaların kendisine tanıdığı hak budur; görev budur; sorumluluk budur…

Ve devleti yönetenler de bu denetimi saygıyla karşılayacak ve gereklerini derhal ve eksiksiz olarak yerine getireceklerdir…

Sayın Başbakan, yargının işine karışmamasını istiyorsa, ortada altı kalın bir çizgi ile çizilecek önemli bir sapma söz konusudur.

Bu sapmanın temelinde ise, idarenin hukuki denetimin dışına çıkmak arzusu bulunmaktadır.

Yargı denetimine tabi olmayan bir yönetim biçiminin ismi ise, diktatörlüktür…

Çünkü diktatörlüklerde diktatör ülkenin tek hâkimidir.

Diktatör, egemenliğin sahibi olan tek ve mutlak iradedir.

Bir başka deyişle, hukuki denetim dışına taşmış olan yönetim biçiminin adı diktatörlüktür…

Türkiye halkı kısa bir süre sonra önüne konacak olan seçim sandığına giderek kendisini yönetecek olan kişileri seçmeye hazırlanırken ülkeyi halen yönetmekte olan zihniyetin hukuka bakışını iyi görmeli, demokrasi anlayışını doğru değerlendirmeli ve söylemlerinin ardına gizlenmiş bulunan gizli gündemi teşhis etmelidir…

Bu ülke diktatörlüğün karanlık bataklığına yuvarlanacaksa bu olgunun sorumlusu Recep Tayip Erdoğan değildir…

O, Türkiye’yi diktatörlüğe götürmek isteyen bir kişidir.

Eğer bu istek bir gün gerçeğe dönüşecek ise, bunun sorumlusu bu gidişe izin veren, ses çıkartmayan ve yeterli ölçüde karşı çıkmayan halktır…

O halkın öncüsü olması gereken halk-aydınlarıdır…

Gerçeği görmemek için başını kuma sokan sorusuz bireylerdir