TÜRK-ERMENİ SORUNLARI

İSMAİL VERGİLİ

Türk – Ermeni sorunları üzerinde görüş bildirmek için geçmişe, tarihe bir göz atmak gerekir.  Bunu yaparken de mutlaka gerçeklerden yana tarafsız bir bakış açısıyla bakmak gerekir. Gerçeklere ulaşmak, tarihi doğru okumakla olur. Tarih, yalana, iftiraya dayanmayan gerçek bilgilerle yazılırsa, o zaman gerçek bir bilim dalı olur.

 

          İnsan toplulukları, paylaştıkları coğrafyada birlikte yaşarlarken, karşılıklı hak ve ödevlerini korurlarsa, barışa hizmet etmiş olurlar. Bu erdemlere uyulmadığı zamansa, anarşi doğar. Anarşinin olduğu yerde kavga olur, kan akar, ölüm olur.

Türkler, Ermenilerle bin yıldır, ANADOLU coğrafyasında başarı ile birlikte yaşamışlardır. Geçmiş zamanda aralarında belki bazı münferit olaylar olmuştur. Ancak her iki ulusta Anadolu’da yaşamayı başarabilmişlerdir. Hatta, Ermeniler Osmanlı Ordusunda Paşa ve Devlet Yönetiminde Vezir (Bakan) dahi olmuşlardır. Türk halkı, Ermeni halkını hiç dışlamamış, kardeşçe asırlarca barış içinde birlikte yaşamışlardır.

 

          19. yüzyılın sonlarında, Osmanlı Devleti’nin yönetimi çeşitli nedenlerle zayıflayınca Türk Ulusuna ezelden beri düşman olan Avrupa Devletleri, Haçlı seferlerinin öcünü almak için casusluk yoluyla, Avrupa’da Balkan halklarını, Afrika ve Asya’da Arap halklarını, ANADOLU’ da da Rumları, Kürtleri ve Ermenileri isyana teşvik ederek, Osmanlı Devletinin parçalanıp, yıkılmasını hızlandırdılar. Osmanlı topraklarında gözü olan Avrupa Devletleri, aralarında anlaşarak Osmanlı topraklarını paylaşma planları  yaparlar.1914 yılında Avusturya Veliahtı’nın, bir Sırplı öğrenci tarafından öldürülmesi sonucu, Avusturya, Sırbistan’a savaş açar. Avrupa Devletleri  iki gurup olur. Almanya, Macaristan ve Bulgaristan Avusturya’nın yanında yer alır. İttifak Devletleri oluşur. İngiltere, Fransa ve Rusya, Sırbistan’ın yanında yer alır. İtilaf Devletlerini oluşturur. Sonradan İtalya ve Yunanistan İtilaf Devletlerine katılır. Savaşın ateşi Avrupa’yı yakmaya başlar. Akdeniz’de  deniz savaşında yenilgiye uğrayan iki Alman savaş gemisi Çanakkale Boğazını geçerek, Osmanlı Devletine sığınır. Bu sığınmanın asıl amacı sığınma değil, kendi taraflarında  Osmanlı Devletini savaşa sokmaktı. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Paşalarından maceracı Enver Paşa’nın bilgisi dahilinde bu iki Alman savaş gemileri, Osmanlı Bayrağı açarak, Karadeniz’de kıyıları bulunan  Rus limanlarını topa tutar. Böylece Osmanlı Devleti de  savaşa girmiş olur. Rus Orduları Kafkaslar üzerinden Osmanlı topraklarına saldırır. Enver Paşa çetin kış şartlarını dikkate almadan Türk Ordusunu  savaşa sokar. Birinci Dünya Savaşı ANADOLU’ya odaklanır.

         

          Rus Orduları, Kars, Ardahan, Artvin yörelerini işgal eder. Türk düşmanlığı ile kandırılan Ermeni Taşnak Partisi  çeteleri, Rus askerleriyle birleşerek, Türk Askerini haince arkadan vururlar. Bu savaşta dedem ve dayım (Baba ve Oğul) ikisi de şehit olur. Gazi olarak köye dönen silah arkadaşları, bu acı gerçeğin haberini  getirmişlerdir.

Savaş şartları içinde olan olaylarda Türk Askerinin  vatanını savunması ve kendini koruması sonucu, karşılıklı ölme ve öldürme olayları olmuştur. Bu, savaşın doğal bir sonucudur. Bu olayları bir soy kırımına endekslemek, maksatlı yanlı ve art niyetli olarak, gerçek tarihi inkar anlamına gelir.

 

          Ermeni  Taşnak Partisi çeteleri, her fırsatta Türk köylerine saldırıp, kadın- kız, yaşlı- genç demeden, hunharca toplu katliamlar yapmışlardır. Zamanında canlı tanıkları olan toplu mezarlar bulunmuştur. Buraya kadar kısaca tarihi bilgiler verdikten sonra, şimdi de Ermenilerin, Türklere karşı hasmane tutumları üzerinde durmak gerekir. Bu konularla ilgili bilgileri madde madde açıklamak istiyorum .

 

          1) Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş belgesi olan “LOZAN BARIŞINI” tanımayıp, bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını kabul etmezler.

          2)  Ermenistan Anayasasında, Türkiye’nin doğu illerinden  Kars, Ardahan,  Ağrı, Erzurum, Elazığ, Muş, Bitlis, Siirt, Van ve Adana’yı da haritalarında Ermeni toprağı olarak göstermektedirler. (Basından) Okullarında çocuklara bu bilgiler verilerek, Türk düşmanlığını sürekli taze tutmaya çalışırlar.

          3) Bu düşmanlık sonucu Ermeni Asala örgütü, 1975-1985 yılları arasında, Dünyanın çeşitli ülkelerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Büyük Elçi ve Ataşelerine suikast  yapılarak 38 dış işleri  görevlilerini şehit etmişlerdir. Şoför ve benzeri elemanlarla bu sayı 80’e ulaşır. Bu katiller yakalanıp, yargılanıp cezalandırılmamıştır.

          4) Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, 2008 yılı Kasım ayında, Ermenistan’ın başkenti Erivan’a bir futbol karşılaşmasını izlemek için gitmişti. Bu ziyaretin etik olup, olmadığını eleştirmiyorum. Ancak üzerinde durulması gereken acı bir gerçeği açıklamak istiyorum. Basından öğrendiğime göre, 150 kadar Ermeni aydını imzaladıkları bir dilekçeyi, Türkiye Cumhurbaşkanına gönderip, densizce şu istekte bulunurlar. “Türkiye Cumhuriyeti, Ermeni soy kırımını kabul etmelidir.” Sözüyle ricada bulunuyorlar. Bu ne cüret? Bu ne aymazlık? Komşuluk ilişkilerine  hiçte sağlıklı bakmayan bir düşmanlık duygusudur bu. Bir Türk yurttaşı olarak uyuyan arslanı uyandırmamalarını hatırlatırım.

          5) Uluslar arası ilişkilerde Ermeni Diaspora’sı, “sözde Ermeni soy kırımı” iftira ve iddiasıyla, dünyayı kandırmaya çalışıyor. Bu çalışmalarıyla da hayli yol almış görünüyorlar. Nitekim her yıl 24 Nisan gelince Amerika Birleşik Devletleri  Temsilciler Meclisi’nde bu sakız çok çiğnenmektedir. Bir gün bunun gerçek olacağını ve Türkiye Cumhuriyeti’ni suçlayacak yasanın  çıkabileceğini yadsımamak gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten Hükümetlerin, gelişen bu tehlikeyi görüp, gerekli önlemleri almasını istemek, bir yurttaş olarak hakkımdır.

          6) Avrupa ülkeleri bu konuda daha hızlı adımlar atmışlardır. Fransa, İsviçre ve daha bir çok ülkeler parlamentolarından söz konusu yasaları çıkarmışlardır. 2007 yılının yaz aylarında, Türkiye İşçi Partisi’nin genel başkanı Doğu Perinçek İsviçre’de “Ermeni soy kırımı” tarihi bir yalandır deyince, İsviçre polisi Doğu Perinçek’i yakalayıp, gözaltına alır, yargılanır ve para cezasına çarptırılır. Bütün bu olaylar Türkiye Cumhuriyeti için bir uyarı olmalıdır.

Şimdi de Türkiye açısından durumu değerlendirelim:

 

          Bir millet dıştan gelen tehlikelerden ziyade, içten gelen ihanetler sonucu daha kolay ve çabuk yıkılır. Düşman iftira eder, ihanet eder. Bu doğaldır. Ancak Türkün- Türk’e ihaneti acıdır ve affedilemez…Bu açıdan bazı mihrakları sıralamam gerekiyor.

          1) Bir yazarımız yazdığı bir romanda 1915 yılında Türkler, Ermenilere soy kırımı uygulamıştır, bir milyon Ermeni’yi katletmiş diye yazmasının sonucu, Avrupa O’na “Nobel” ödülünü verdi. Bir Türk yurttaşı olarak bu ödülden gurur duyamıyorum.

          2)  2008  yılının  Aralık ayının şu son günlerinde Türkiye’de, kendisini aydın diye niteleyen bir kısım liberal düşünceli yazarlar, bir kampanya başlattılar. “Ermenilerden özür dileme kampanyası” Bu özür dileme de nerden çıktı? 1915 yılında Türk askerini ihanetle arkadan vuran Taşnak Partisi çetelerinin işledikleri  cinayetlerden dolayı, Ermeni halkı, Türklerden özür dilemişler midir ki? Bizim liboşlar özür dileme kampanyası açıyorlar. Sorarlar adama. ”Bu ne lahana, bu ne turşu?” Onursuzluğun bu kadarı da pes doğrusu…

          3) Basından öğrendiğim kadarıyla, 2009 Avrupa Eurovision Şarkı yarışmasında Ermenistan’ı temsil edecek şarkının sözlerinin Türklüğe ve Türklere hakaret eden sözcüklerle dolu olduğunu biliyor mu,  şu bizim “Ermenilerden özür diliyorum” diyen kampanyacılar?

          4) Bu Ermeni soy kırımı iftirasını, bir de Rus kaynaklarından öğrenelim. Tarihi gerçekleri olduğu gibi yazan, tarafsız Rus kaynakları 1915 olaylarını şöyle açıklıyor:

“Türkler, meşru olarak vatanlarını savunmuşlardır. Ermeni Taşnak Partisi çeteleri, bizim Rus askerleriyle birleşerek, Türkleri ihanetle arkadan vurmuşlardır” diye yazarlar.

          5) Bu tarihi gerçeği bir de Ermenistan’ın ilk Başbakanı Hovannes (Ovanes) Katchaznounı (Kaçaznuni) den dinleyelim: Kaçaznuni, “1915 yılı ve sonrası olaylarında Emperyalist Avrupa Devletlerinin kışkırtıcı oyununa kurban gittik. Ermeni çeteleri, Rus askerleriyle birleşip, maalesef Türkleri ihanetle arkadan vurduk. Bin yıllık komşuluk ve kardeşlik ilişkilerine ihanet ettik. Savaş şartları içinde ölme ve öldürme olayları yaşanmıştır.” der.  Kaçaznuni’nin tarihi gerçek olan bu itirafı, bizim kampanyacıların kulaklarını çınlatsın.            

 

          Bu kampanya üzerinde “SÖZCܔ  Gazetesinin 21 Aralık 2008 Pazar günlü baskısının birinci sayfasındaki “TOKMAK” başlıklı ve “YARASALAR” konulu yorumun bir bölümünü bu yazıma almayı uygun buldum. Aynen veriyorum. “… Riskli bir coğrafyada yaşıyoruz. Bugün iç ve dış düşmanlarımızın sinsi ve kahpe saldırılarıyla, sürekli olarak yıpratılmaya çalışılıyoruz. Türk Ulusu, tarihi boyunca büyük kültür ve aydınlık alanları oluşturmuş, karanlık çağları kapatıp, insanlığı aydınlık çağlara taşımıştır.

Türk Ulusu, insanlığın güneşidir. Bu güneşin ışıklarından ürken yarasa ruhlu topluluklar, yurdumuzdaki yerli yarasaları bulup, onları besleyerek, Türkiye’de kargaşa yaratacak hain bildiriler hazırlatıyor, “Haçlı ruhuyla” ekonomik, sosyal, etnik ve psikolojik saldırılarını sürdürüyorlar. İçimizden devşirdikleri ahlaksızlarla yıkıcı propagandalarını sürdüren dış güçler, sözde aydın denilen hainlerle, Türkiye’yi içten vurmak istiyor, Türk Ulusuna hakaret edenlere madalyalar, Nobel ödülleri veriyor ve “Ermenilerden özür diliyoruz.” dedirtiyorlar.

 

          Bu daha başlangıçtır. Özür dilemeyi, parasal tazminatlar, bunları da toprak talepleri izleyecektir. Açıkça suç işleyen hainlerin, bağımsız yargı önünde hesap vermeleri gerekmez mi? SÖZCÜ.”

 

          Amerika ve Avrupa ülkeleri parlamentolarından, Türkler, 1915’te “Ermeni soy kırımı” yapmıştır diye yasalar çıkarırlarsa, “Uluslar Arası Adalet divanında” suçlanıp cezalandırılırsak, Orhan Pamuk adlı yazarın bir romanında, “Türkler, 1915’te bir milyon Ermeni’yi katletmiştir itirafı üzerine, Türkiye kan bedeli tazminatını ödemek durumunda kalmaz mı?

 

          Ermenistan, Anayasasında. Türkiye’nin doğu illerini kendi toprakları olarak okullarda çocuklarına öğretirler. Bu nedenle Türkiye, toprak talebi ile karşı karşıya kalmaz mı?

 

          Avrupa,  “ Haçlı Seferlerinin ve “Lozan Barışının” mağlubiyetini hala içlerine sindirememişlerdir. Her fırsatta Türkiye Cumhuriyeti Devletini parçalamak için çalışmaktadırlar. Hatta gizli amaçları, Türkleri Anadolu’dan çıkarıp, Orta Asya’ya göndermeyi düşlerler. Burada bir Alman Profesörünün itirafına yer vermeyi uygun buldum. Alman Prof. Dr. NEUMARK, 1940’lı yıllarda NAZİ Almanya’sından kaçıp Türkiye’ye gelir. İstanbul Üniversitesinde Öğretim üyesi olarak çalışır. Bir Türk öğrencisi,” Avrupa’nın, Türklük ve Türkler üzerinde düşünceleri nelerdir?” diye sorunca, Prof. Neumark, uzun uzun anlattıktan sonra sözünü şöyle bitirir. “…Siz Türkler, gerçek hüviyetinize döndüğünüz an, Avrupa’nın refah düzeyi ve medeniyeti yıkılır” der.

 

          Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni kökenli yurttaşları, çeşitli zamanlarda yaptıkları açıklamalarla, “Sözde Ermeni Soy Kırımı” söylemlerinin gerçeği yansıtmadığını ve Batının çeşitli art niyetli olan düşünceleriyle, tesis etmiş dünya barışını bozucu eylemler taşıdığını ve iyi olmuş bir yarayı kaşıyarak, yeni sorunlar yaratmayı amaçlıyorlar. Oysa biz Ermeniler  Türk yurttaşları olarak yaşamaktan ve  taşıdığımız Türkiye Cumhuriyeti Kimliğimizden onur duyuyoruz. Türk’ün adaletinden ve özgürce yaşamamızdan şikayetimiz yoktur.” derler.

 

          Aziz Türk Milleti, bu kampanyalar ve benzeri olaylar, Ermenistan isteklerini olumlu yönde tetiklemez mi? Bu kampanyalar kime hizmet ediyor? Türk’ün Ulusal çıkarlarına ihanet etmek değil midir? Türklüğün onurunu ve şerefini koruyarak yönetmeyi bilmezsek; bizi köleleştirerek yöneten çok olur…

Yazımı Büyük Atatürk’ün veciz bir sözüyle bitirmek istiyorum. “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” ve  “ Ne mutlu Türküm diyene.” der. 

 

          Türk Ulusunun mutlu geleceğinin tek çıkar yolu, Büyük ATATÜRK’ÜN gösterdiği aydınlık çağdaş yoldan ayrılmadan, Türklük onurumuzu korumayı bilelim.

 

Duygularımı paylaşan okurlarımı saygı ile esenlerim.