ULUSAL GÜVENLİĞİMİZ, TEZKERE VE İĞNELİ FIÇI

FARUK HAKSAL

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yabancı ülkelere “gönderilmesi ve görevlendirilmesi” konusunda hükümete yetki veren tezkereyi AKP ve MHP oyları ile kabul etti.

Hükümet tezkeresinde, “Suriye’de devam etmekte olan krizin ulusal güvenliğimize menfi etkisinin giderek arttığı” kaydedilmekte ve “ülkemiz topraklarına yönelik söz konusu saldırgan eylemlerin silahlı saldırı eşiğine ulaştığı” ileri sürülmektedir.

Hükümet yetkililerine baktığımız zaman dillendirilen sözler ilginçtir:

-        Suriye yönetimi halkına zulüm etmekte ve antidemokratik uygulamalarını sürdürmektedir…

En son olarak bir hudut kasabımıza yönelik top ateşi sonucu beş yurttaşımız vefat etmiştir.

Ve alelacele gece yarısı toplanan hükümet, bardağın artık taşmış olduğunu ifade etmiştir.

Söz konusu topu ateşleyenler kimlerdir?

Bu sorunun yanıtı yoktur.

Ama kim tarafından sahnelendiği henüz belli olmayan böyle bir olayın sonunda hükümete verilen yetki sınırsızdır…

Teskere metninde bu yetki şöyle tanımlanmaktadır:

-        Bu çerçevede, hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla…

Demek ki Suriye’ye karşı girişilecek askeri müdahalenin sınırını, zamanını, niteliğini ve miktarını hükümet belirleyecek ve Türk Silahlı Kuvvetlerine hücum emri verebilecektir.

Bu apaçık bir topyekûn savaş yetkisidir!

Türk hükümeti Suriye’de anti demokratik olduğunu varsaydığı rejimi kendi güvenliği için bir tehdit olarak görmekte ve bu tehdidi ortadan kaldırarak Suriye’de demokrasiyi Türk Silahlı Kuvvetleri vasıtası ile kurmayı ve böylece ülkemize yönelik olduğuna inandığı tehdidi ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır…

Bu noktada sorgulanması gereken soruların ana başlıkları bizce şunlardır:

1.- Suriye gerçekten antidemokratik bir yönetim biçimine mi sahiptir?

2.- Türkiye’nin bir yabancı ülkenin iç işlerine karışma yetkisi var mıdır?

3.- Türkiye dünyanın öteki ülkelerindeki anti demokratik yönetim biçimleri ile de aynı “savaş mantığı” ile ilgilenecek midir?

4.-  Ortadoğu’daki bu “müdahale süreci”nde Türkiye ile birlikte davranan diğer Arap ülkelerin rejimleri gerçekten demokratik midir?

5.-  Ve son olarak en yakıcı soru: Türkiye demokratik bir ülke midir?..

Her yurttaş bu soruları kendi kendine sormalı, yanıtlarını sorgulamalıdır.

Her aydın kişi bu sorgulama sonucunda ortaya çıkacak neticeden kendisine görev çıkartmalı ve o görevi savsaklamadan icra etmelidir.

Eğer Türkiye gerçekten demokratik bir ülke olacak ise, demokrasiyi içine sindirmiş öncü kadrolarının dimağlarına yaslanarak bu düzeye ulaşacaktır.

Aydın halk önderlerinin dimağlarına, yüreklerine, sağduyularına ve emeklerine dayanarak bir yerlere gelebilecektir.

Hayır!..

Suriye’deki gelişmeler ulusal güvenliğimizi asla tehdit etmemektedir.

Bizim Suriye yönetimi ile ve Suriye halkı ile hiçbir alıp/veremediğimiz yoktur.

Dün liderlerinin neredeyse kan/kardeş olabilecekleri bir yakınlıktan bizi bu noktalara getiren süreç dikkatle irdelenmelidir.

Ulusal güvenliğimiz, tam aksine, işte tam da şimdi risk altındadır.

Çünkü Suriye’nin iç-krizinden bir Türkiye-Suriye krizi üretebilen bugünkü Türk hükümeti Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden sınırsız bir savaş yetkisi almıştır.

Esas risk budur!

Ulusal güvenliğimiz asıl şimdi “menfi etkiler”in sarmalında Ortadoğu’nun iğneli fıçısı içine adım atmak üzeredir.