YARIN 23 NİSAN, NEŞE DOLMUYOR İNSAN!

ÖZCAN PEHLİVANOĞLU

Milli Egemenlik...

Türkiye sanki donmuş! Değişen hiç bir şey yok... Aksine her şey kötüye gidiyor. Bunları TBMM'nin açılışının yani millet egemenliğinin yaşama geçirilmesinin 100.yılında yazmışım. Sanki felç olmuşuz neremize iğne batırsan tepki yok! Bu tepkisizlik hayra alamet değil...

Türkiye yarın Türk Milleti adına hareket etmek üzere kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nin açılışının 101. yılını kutlayacak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, TBMM'nin açılışını bir bayrama dönüştürmüş ve adını “23 Nisan Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak koymuştur.

Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, sözü Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'ndan bu yana Türkiye anayasasında yer alan ve Türk Milleti adına Türkiye'nin kuruluşunu ilan eden TBMM'nin temel dayanağını oluşturan ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 6. maddesi de bu cümle ile başlamaktadır. Yani egemenlik kayıtsız şartsız milletindir (Türk Milleti)... Türk Milleti egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz...

Kâğıt üzerinde ne güzel yazılmış! Zannediyorsunuz ki; Türk Milleti her şeye egemen... Peki öyle mi? Günümüzde gelişen olaylara bakarsak Türk Milletinin ülke sınırları içinde egemen olduğunu söylemek çok zor hatta imkânsız. Bugün siyaset ve bürokrasi bununla bağlı olarak da ekonomi Türklüğü hissetmeyen ve Türklüğe inanmayanlarca işgal edilmiş! Ortalık her şeyin bol miktarda kriptosundan geçilmiyor. Anladık imparatorluk bakiyesiyiz ama bu kadar da olmaz! TBMM'de olan bitene (kavgalara ve bilhassa menfaat içerenlerine) bakın ne demek istediğimi anlarsınız!

Yabancılara yapılan özelleştirmeler, gayrimenkul satışları, borçlanmalar, petrol arama, su kaynakları, baraj gibi enerji kaynakları ile maden arama ve işletme ruhsatlarının verilmesi, finans kuruluşlarının satışı, ithalata dayalı bir ekonomi anlayışı, gümrük birliği gibi ticari bağımlılık olayları Türk Milletinin egemenliğini ortadan kaldırmış gibi gözükmektedir.

Yani hülasa bayrak Türk'ündür ama ya ekonomi kimindir sorusunu sorma zamanı çoktan geçmiştir. Nerede bu zenginlik?

Salda Gölü'nün kumlarını bile koruyamaz haldeyiz. Ya Suriyeliler için harcanan ama ihtiyaç halinde halktan esirgenen paralar için ne demeli? Son virüs salgını da ekonomimizin ne kadar zayıf olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Dünyanın güçlü devletleri bırakın kendi vatandaşlarından yardım istemeyi bütçelerinden parası olana olmayana talep etmeksizin yardımda bulundular. Türk Milleti bu çağda günlük kazanıp günlük yer haldedir. Fakir, yoksul ve borçlu durumdadır. Halbuki Türkiye'deki her şey kayıtsız şartsız (kâğıt üzerinde) Türk Milletine aittir.

Türkiye için birileri her ne kadar kaynakları kıt bir ülke dese de çok zengin bir ülkedir. Bu zenginlik şüphe yok ki; Türk Milletinindir. Öyle ise nerede bu zenginlik? Türk Milleti reel anlamda bu topraklar üzerinde fiilî egemenliğini yitirmiştir. İş şimdi hukuki egemenliğini yitirmeye gelmiştir. Onun için birçok karanlık mahfil onlarca yıldır yeni anayasalar hazırlayıp duruyorlar.

TBMM'nin açılışının yüzikinci yılı vesilesi ile Türk Milleti bu topraklar üzerindeki egemenliğini yeniden hatırlamalı ve üzerinde düşünmelidir. Kâğıt üzerinde yazılı egemenlik Türk Milleti için yeterli gelmez. Bu egemenlik anlayışının mutlaka fiiliyata geçmesi gerekir. Yani siyaset, bürokrasi ve sermaye Türkleşmeli ve millîleşmelidir. Egemenliğimiz bu şekilde bir anlam kazanır. Başımıza gelen bütün olumsuzlukların temelinde bu sorun yatmaktadır.

Bu vesile ile bu topraklarda binlerce yıldır süren Türk egemenliğinin, TBMM eliyle bir kez daha ilan edilişinin 102. yılını kutluyor, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı gözlerinden öpüyor ve hepinizi bu konu üzerinde düşünmeye davet ediyorum...