YOLUNACAK KAZ MIYIZ?

NEVZAT LALELİ

Eski Başbakanlardan Mesut Yılmaz, bir gazeteye verdiği demecinde “Yunanistan’da ki Orman yangınlarını Türk istihbaratı yaktı” şeklinde konuşmuş.

Bu haber gazetede çıkınca, Yunanistan hop oturup hop ayağa kalkıyormuş. “Bizim ormanlarımızı demek Türkler yakmışlar” diye Yunanlılarda bir kanaat oluşmuş.

Şimdi de Türkiye’den tazminat almak için Avrupa Adalet divanına ve AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) müracaat edeceklermiş.

Her ne kadar bu, konu Sayın Yılmaz’dan sorulunca, ben öyle demedim, şöyle dedim diye açıklama yapmış ama bu son açıklamasının sadra şifa bir yönü olmadığı aşikârdır.

Şimdi olacakları kestirmek için kâhin olmaya gerek yoktur.

AİHM, Mesut Yılmaz’ın bu beyanını bir itiraf olarak kabul edecek, Türk hükümetinin savunmalarına kulaklarını tıkayacak ve Türkiye’yi milyonlara EURO tazminat ödemeye mahkûm edecektir.

Mesut Yılmaz’ın yaptığı hatanın ceremesini maalesef yine sofrasına ekmek götüremeyen masum Anadolu halkının vergidir diye ödediği paradan yani hazineden ödeyeceklerdir.

KIBRIS’TAN BİR TAZMİNAT

Sayın Abdullah Gül’ün Dış işleri Bakanlığı döneminde de bunun gibi bir olay yaşanmış, Güney Kıbrıs’tan (Rum bölgesinden) bir yaşlı Rum kadını, “Türk ordusu 1974 Kıbrıs harekâtında benim kuzeyde kalan evimi de işgal etmiştir. Bunun için tazminat istiyorum” diyerek AB     AİHM’ne müracaat etmiş ve mahkeme Rum kadını haklı bularak Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkûm etmişti.

Aklı erenler, başta Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere bu tazminat için; “Sakın böyle bir tazminatı ödemeyin. Yoksa bu emsal olur ve eskiden kuzeyde yaşamış olan birçok Rum aynı mahkemeden emsal karar çıkartarak sizden tazminat talep ederler” demişlerdi.

Ancak Dış işleri Bakanımız, milletin gözünün içine baka baka bu tazminatı ödemiş, öderken de” Bu ödeme emsal olmasın” diyerek iyi niyet gösterisinde bulunmuştu.

Şimdi Rumların bu şekilde tazminat talep eden davaları, AİHM de devam etmektedir.

Sonuç yine bellidir. Türkiye yine tazminat ödemeye mahkûm edilecektir.

OLAYLARIN TAHLİLİ

Ormanlar insanlığın ortak mallarından birisidir. Türkiye’de olmazsa nerede olursa olsun. Hiçbir orman yakılmaz, yakılsın diye talimat verilemez. Eğer böyle bir talimat veren varsa, (inşallah yoktur) o insana önce kendi ülkesinde, büyük cezalar verilmelidir.

Çünkü ormanların sağlayacağı temiz hava, bir hava akımıyla sadece o ülkede kalmaz, yer değiştirerek bütün dünya üzerine yayılır. İnsanlığın bol oksijenli havasını yok etmek de kimsenin hakkı ve harcı değildir.

Eğer böyle bir talimat verilmiş ve orman yangınları yaptırılmışsa, bu açıklanmamalı, Allah’la kul arasında bir sır olarak kalmalıydı. Açıklandığı zaman, nasıl işlerin karışacağı baştan bilinmesi gerekirdi.

Eğer Sayın Mesut Yılmaz böyle bir demedi de beyanatını alan gazeteci böyle yazdıysa, Sayın Yılmaz derhal mahkemeye müracaat ederek,”ifadelerinin çarpıtıldığını… ve gazetenin kendisine tazminat ödemesi gerektiğine” karar aldırmalıdır.

Bu mahkeme kararı, yarın AİHM’de mahkemenin önüne bir delil olarak konulabilir. Yoksa “ben öyle söylememiştim” beyanını, AİHM kabul etmeyecektir.

HÜKÜMETE TAVSİYELERİM

Türkiye’nin AB (Avrupa Birliğine) yaptığı üyelik başvurusu, Türk hükümetlerinin ve son AKP hükümetin birçok girişimlerine rağmen henüz kabul edilmemiştir. Bu gidişle kabul edileceği de yoktur. Adamlar Güney Kıbrıs Rum devletini almışlardır da Türkiye’yi ortaklığa almamışlardır. Bu da göstermektedir ki AB, bir Hıristiyan birliğidir.

Biz AB girmediğimiz halde, ne münasebetle onların kendi aralarındaki anlaşmazlıkları sonuçlandırmak için kurdukları AİHM kararlarını kabul etmekteyiz? Bunun bir izahı var mı?

Türk hükümeti derhal bir açıklama yaparak, “Türkiye, AB’ne alınmadıkça AİHM kararlarına da kabul etmeyeceğiz” demeli ve ikide bir önümüze getirilen tazminat ödemelerini artık yapmamalıdır.

Sonra hala anlayamadık mı ki, AİHM Türkiye aleyhine açılan davalarda verdiği kararlarında, hep Türkiye’yi suçlu bulmaktadır. Türkiye’nin buradan adalet beklemesi, eşyanın tabiatına aykırı değil midir?

Türkiye’nin haklı bulunduğu tek dava, “başörtüsü örtmek, insan hakkıdır. Bu hakkımın bana verilmesi” diye başvuran bir kızımızın karşısında olmuştur.

Ve boynumuza geçirilen bir başka boyunduruk da “Gümrük birliği anlaşması” dır.

Yine biz AB girmediğimiz halde, Gümrük birliği şartlarını kabul ederek, onların bir sadık üyesi (kölesi demeye dilim varmıyor) gibi bu statüyü uygulamaktayız.

İşte Çin malları bu kanaldan ülkemize girmekte, bu adi ve ucuz mallar, Türk sanayisinin canına ot tıkamaktadır.

Anayasa değişikliklerinin görüşüldüğü bu günlerde kanunlarımızda çok acele bir değişiklik yapılmalı, “Hazinenin veya Türk hükümetinin mahkemeler yoluyla tazminat ödemeye mahkûm edilmesi halinde (çok değil), bu tazminatın yüzde 10’u tazminat ödemeye mahkûm edenden alınır” denilmelidir.

Bu kanun maddesi yürürlükte oldukça, bakın bakalım Sayın Mesut Yılmaz veya benzerleri böyle bir açıklama yapabilirler mi?

Genel Müdür veya Bakan seviyesinde ki insanların, ülkemiz insanıyla ihtilaflarında hazineye tazminat ödemesi hükmü gelebilir mi?