GÜLE GÜLE TARIK AKAN

Yeşilçam günlerimin en önemli anlarından birisini de “ÖYLE OLSUN” filminin Hürriyet Gazetesi basım tesislerindeki çekimlerinde yaşadım. Yeşilçam Günleri ajandama 21 Mart 1976 Pazar günü, Orhan Aksoy’un yönettiği filmde matbaa işçisini oynadığım ve çekimler sonunda yaşadığım serüven, yaşam dağarcığıma ilginçlikleri eklemeyi sürdürüyordu. Notunu düşmüşüm.

 

21 Mart 1976/Beyoğlu

        Pazar sabahı Necdet’in figürasyonunda  sekiz on kişi kadar çekim haberi beklerken  Arzu Film görevlisi benimde aralarında bulunduğum dokuz yardımcı oyuncuyu seçti. Nereye gittiğimizi bilmeden görevlinin ardına düştük. İki sokak ötede Kostümcü Niyazi Er’in apartmanında işçi tulumları bölümünde lacivert işçi tulumlarımızı giydik. Dokuz ‘tulumlu işçi’ firmanın minibüsüne bindik. İstiklal caddesi henüz güne uyanıyordu, çöpler, gecenin yenmiş içilmişliğini cadde boyunca gözler önüne seriyor ve kediler sabah ziyafetlerini çekiyordu. Tophane yokuşundan sahil yoluna indik. Karaköy, Galata köprüsü. Sirkeci garı önünden, Gülhane parkı. Cağaloğlu’nda Hürriyet Gazetesi basım tesislerine geldik. Pazar sessizliği burada da sürüyordu, zemin kata indik. Matbaa, bodrum kokusu, mazot, boya ve taze gazete kokusu havasızlıkla birlikte nefeslerimize karıştı. Bilge Zobu, İhsan Yüce, Tarık Akan bir köşede sohbetteydiler. Basım makineleri çalıştırıldı. Yönetmen Orhan Aksoy ve diğer set görevlileri son hazırlıkları yaptıktan sonra gazete patronu Bilge Zobu ve İhsan babanın konuşmaları çekildi. Ardından İhsan babayla Tarık Akan’ın diyaloglarını çektiler. Biz arka fonda trafik yaptık. Usta oyuncular oldukları için  iki provadan sonra çekime geçildi. İlk ‘motor’ da İhsan Yüce’nin dili sürçmüştü. Gülüşmelerle çekim yenilendi. Kameranın açıları değişti. Işıklar yerleştirildi. Öğlen arasında ekmek arası köftelerimiz geldi. Oyuncu sayısı az olunca, bir de sanırım Pazar günü olduğu için öğle yemeğimiz kaliteliydi. Setlerde pek nadirdi bu tür kumanyalar. Yemek arasında İhsan baba biz figüranlarla yedi yemeğini sevecenliği ve esprileriyle sevdik onu. Öğleden sonraki çekim için hazırlıklar tamamlandı, rotatifler çalışmaya başladı. Ben arka taraflarda kaldım. Kameradan bugün de uzak kaldığım için üzüldüm. Aldığım yevmiye önemliydi elbette ama ben asıl işin görüntüsünde takılıyordum.  Geçen Perşembe Çakıl gazinosunda çekilen “İKİ KIZGIN ADAM” filminde Kadir İnanır ve Perihan Savaşla aynı  karelerde olmak güzeldi. Bir provadan sonra, çekim Orhan Aksoy’un motor sesiyle çekim başladı ama çok geçmeden yönetmenin ‘Stop!’ sesi duyuldu. Tarık Akan çalışan işçilerin yanına geliyor sözlerini söylüyordu. Kadrajdaki rotatiflerin yanında  işçinin birisi eğilip kalkıyor makineyle ilgileniyordu. Figüranlardan Naci’yi fırçaladı yönetmen. “Oğlum önündeki işine bakacaksın, kameraya değil !” Oyuncuların kameraya bakması çekimin ciddiyetini zedeliyordu ve çekim yineleniyordu. Kameraya bakmamak önemli bir kuraldı. Asistanına “Değiştirin bu salağı!” uyarısında bulundu Orhan Aksoy. O arada Tarık Akan parmağıyla işaret ederek beni çağırdı giden ‘Kırık Naci’nin yerine. Kırık Naci bir çekim sırasında dansa eşiyle kalkması gerekirken kadını masada bırakmış sahneye fırlamıştı. Yönetmen Remzi Jöntürk setten kovmuştu onu. “Boyu çok kısa, onun için kaldırmadım.” yanıtına sinirlenmişti. Bu ilk vukuatı değildi Kırık Naci’nin. (sürecek)

 

Önceki ve Sonraki Yazılar