HERŞEYİ BELİRLEYEN ÜRETİM FAALİYETİNİN BİÇİMİDİR

 

Bir devlet, ekonomisini üretmeden tüketme üzerine kurmuşsa kaderi şimdiden bellidir.

Üretmek, insanoğlunun ekonomik faaliyetinin temelidir.

Üretmediğinizde, üretenlerden satın almak zorunda kalırsınız.

Satın aldığınız metaı bedelini ödemek için de borçlanırsınız.

Ayrıca, tüketicinin bu alış-verişteki konumu da yeteri kadar güçlü değildir. Çünkü satıcı, fiyatın belirlenmesinde egemen durumdadır. Alıcıyı satın almaya götüren etken “ihtiyaç”tır. İhtiyaç ne kadar fazla ve acilse fiyat pazarlığındaki konum o kadar güçten yoksundur.

Sözünü ettiğimiz şey, dış pazardaki tablodur.

Üretim faaliyetinin bir de iç pazardaki görünümü vardır.

Sadece “görünüm” deyip geçmeyelim: Üretim faaliyetinin yapılandırılma biçimi; o toplumun ekonomik sistemini, bu ekonomik sistem temelinde oluşan hukuk, siyasal düzen ve rejimini belirler.

Sözünü ettiğimiz sistemin temelinde, o ülkede uygulanan üretim, pazarlama ve satış mekanizmalarının yapılandırılma biçimi yer alır.

Temel mesele; üretici, aracı ve satıcı aktörlerle nihai tüketici olan halk arasındaki dengenin nasıl belirleneceğidir.

Üretici, aracı ve satıcının, ekonomik faaliyetlerini harekete geçiren dinamo, kar elde etme isteğidir.

Tüketici ise, mümkün olduğu kadar ucuz ve kaliteli ürün satın alma uğraşındadır.

Devlet, menfaatleri birbirleri ile çelişki içinde bulunan bu iki temel grubu karşı karşıya bırakıp, sadece seyretmekle yetiniyorsa, o ülkede “vahşi kapitalizm”in hüküm sürmesi kaçınılmazdır.

Nihai tüketici olan halk, üretici/aracı/satıcı şirketlerinin oluşturacağı çetelerin insafına terk edilmiş demektir.

Bu noktada ekonomik dengeyi ve bu dengeden kaynaklanacak toplumsal adaleti sağlayacak olan yegâne unsur [ya da güç] devlettir.

Devletin varlık nedeni, bu dengeyi ve o denge üzerine inşa edilecek olan toplumsal adaleti tesis etmektir.

Devletin bu denge tesis edebilmesi için ise, üretici/aracı/satıcı birlikteliğinin egemenlik alanın dışında yapılanması gerekir.

Demokratik parlamenter sistemin aksadığı en önemli köşe noktası burasıdır… Üretici/aracı/satıcı zümre,  bu sistemin işleyişi içinde ne yazık ki, ekonomik gücü ve o güçten kuvvet alan sosyal ilişkileri yolu ile siyasete egemen olmaktadır.

Bu egemenlik ise, devlet organlarına ve sonrasında da, giderek sistemin tüm mekanizmalarına olan hâkimiyeti doğurmaktadır.

Yumurta mı tavuktan çıkmaktadır?.. Yoksa tavuk mu yumurtadan?..

Soru budur.

Bu sorunun yanıtı ise, iki seçeneklidir:

1.- Eğer dışa bağımlı kapitalist sisteme ülkenizi teslim etmişseniz, her ikisi de her ikisinden çıkmıştır ve bu kısır döngü ekonominiz iflas edene ve ülkeniz tümü ile tükenip yok olana kadar sürüp gidecektir.

2.- Eğer emperyalizmin tüm dayatma saldırılarına rağmen bağımsız bir ekonomik çizgiyi sürdürebiliyorsanız, tavuğunuzdan bol bol yumurta üretip halkınızı besleyebilirsiniz… Sözünü ettiğimiz bağımsızlık sadece dışa karşı değil, içerideki üretici/aracı/satıcı çetesine karşı olan bağımsızlıktır… Devlet mekanizmalarını bu çetenin tasallutundan korumadığınız sürece yukarıda sözü edilen kısır döngünün içine yuvarlanmanız mukadderdir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar