ZEKÂ, YABANCILAŞMA VE İLERLEME ARASINDAKİ İLİŞKİ

 

Zekâ, yaratıcı düşüncenin en önemli ve önde gelen kaynağıdır.

Yaratıcı düşünce, farklılaşmayı ve farklılık ise, zaman zaman toplumun yerleşik kurallarına ve değer yargılarına zıt düşmeyi getirir.

Kendisini özgür ve yaratıcı bir kültürle yetiştirmiş olan kişi, böylece içinde bulunduğu toplumun standartlarına yabancılaşma olgusu ile göğüs göğse gelir…

Bu yabancılaşma süreci karşısında dik durabilen “kişi”ler de, toplumsal gelişmenin kültürel motorunu oluşturup, yaratırlar.

Bu noktada diyalektik [karşılıklı] bir etkileşim söz konusudur.

Bu diyalektik zıtlık kişinin kültürel alanda kendisini yetiştirmesi ile başlar. Varılan yetkinlik giderek derinleşir ve bu derinlik de, toplumun yerleşik değer yargılarına yabancılaşmayı ve farklılaşma olgusunu doğurur…

Söz konusu farklılaşma, toplumla aydın kişi arasında somut ve ciddi bir çatışma ve süreklilik arz eden bir mücadele sürecini yaratır, ortaya çıkartır.

Bu uyum sorunu karşısında toplumların duruşu, sahip oldukları kültür düzeylerine göre farklılıklar yaratır.

Eğitim ve kültür düzeyi yüksek olan toplumlar, bireylerin farklılıklarına değer verirken, eğitim ve kültür düzeyleri düşük toplumlar ise, benzerliğe, aynılığa önem verir ve birbirinin fotokopisi insan profilleri yaratmayı hedeflerler…

İlk bakışta bireysel bir sorun olarak görünen bu gelişme, tek tek kişileri ilgilendiren psikolojik ve soyut bir olgu gibi gözükse de, gerçekte son derece önemli sonuçları olan toplumsal bir meseledir.

Sorun sosyo-kültürel bir nitelik taşımaktadır..

Bir ucu aydın kişi bireyin kafasının içindedir. Ama öteki ucu, toplumun en önemli gelişme motorunu içinde barındırması açısından somut bir toplumsal “olay”dır.

Bir toplumda farklılığa ve birey olma olgusuna verilen değer, üstün zekâlı aydın bireylere tanınan bir ayrıcalık değil: tam aksine, o toplumun aydınlık yarınlarına, bilimine ve sanatına tanınan somut ve son derece değerli bir katkıdır.

Toplumunun yerleşik değerleri karşısında yabancılaşan aydınlık bir kafa, toplumsal kurallar karşısında ayrık düşebilir…

Bu durum o kişinin bulunduğu zaman dilimi içinde garipsenmesine, yadırganmasına ve hatta suçlanmasına da neden olabilir.

Ancak, gelişen koşulların doğrultusunda öyle bir zaman gelir ki, bu kişinin garipsenen ve hatta suçlanan farklılıkları toplumun tümü tarafından anlaşılır bir hale ulaşabilir.

Protesto eden çığlıklar, şiddetli alkışlara dönüşebilir…

Ve o toplumun kültür düzeyi yükseldiği ölçüde, aydın kişiyi yabancılaşma açmazına düşüren kültürel çatışmaların içeriği toplum tarafından kavranabilir.

İşte bu nokta, toplumun gelişmesine atılan bir ilmektir.

Çünkü toplumun kültür düzeyi ancak, kültürel öncülerin itelemesi ile ve bu iteleme sonucunda gelinen kültür içeriğinin benimsenmesi ile mümkün olabilir.

Bir toplum yaratıcı aydınlarını baskı altına alıyorsa, onların düşüncelerini özgürce ifade etmelerinin önüne engeller koyuyorsa ve onları yok etmeyi bir siyaset olarak benimseyerek toplumu yönetmeye kalkışıyorsa, o ülkelerin toplumları geri kalmaya mahkûmdur.

Baskıcı yönetimlerin bu yönde çaba göstermelerinin başlıca nedeni, kültürel olarak geri kalmaya itilmiş toplumların ve birbirinin fotokopisi haline getirilmiş robot-bireylerin kolay yönetilebileceği yönündeki yerleşik inançlarıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar