KARŞI CİNSLER BİRBİRİNİ ÇEKER

 

Bildiğimiz, bilmediğimiz birçok hikmeti (veriliş sebebi) bulunan bir ilahi kanun da erkek ve kadının birbirlerini çekmesini sağlayan duygulardır. Önce adına sevgi ve aşk denilen hisler, daha sonra dokunma duygusuyla ortaya çıkan ürpertiler, devamında gelen şehvet ve yakınlaşma esnasında duyulan zevk ve alınan hazlar hep yaratıcımızın ihsan ve ikramlarıdır. Yaratıcımız eğer dilese, bizleri iki kuru ağaç gibi hissiz ve duygusuz da yaratabilirdi.

          Bütün bu birbiri ardınca gelen duyguların insana sağlayacağı şey mutluluktur ve bu yakınlaşmanın meyvesi olan çocuk sahibi olmaktır. Kaldı ki her genç kızın en büyük ideali, anne olabilmek ve çocuğunu kucağına alabilmektir.

          Karşı cinsin yakınlaşması ki (Allah’ın muradı da budur) her iki tarafın aileyi oluşturması, aile içinde tarafların yetki ve sorumluluklarının yüklenilmesi, acı ve tatlı günlerin birlikte yaşanması, çocukların beslenmesi, korunması ve terbiyesinde katkılarda bulunulması için bir takım ölçüler konulmuş ve bu ölçülere uymak isteyenlerin “Nikâh bağıyla” birbirine bağlanması istenmiştir. Bu tür yakınlaşma şeklinde taraflar, büyük bir tatmin ve mutluluk hali yaşarlar.

          Batı’dan bize gelen ve tarafların (erkek ve kadının) her hangi bir ölçüye bağlanmasını lüzumsuz gören bir yakınlaşma daha vardır ki buna da “zina” denmektedir. Zina fiilinde ne erkek ne de kadın bir sorumluluk yüklenmezler. Bu yakınlaşmada maksatları neslin çoğalması da değildir. Sadece kendi nefislerini tatmin etmektir. Bu yakınlaşma sonunda taraflar her zaman bir pişmanlık içindedirler.

Toplumlar, ister dini kaygılarla ve isterse toplumun sağlıklı olması açısından kesinlikle zinanın yaygınlaşmasını istemezler. Bu konuda çıkartılan kanunlar hep aileyi korumuş ve zina fiiline ceza vermişlerdir.

          Ancak öğreniyoruz ki AB (Avrupa Birliği) ülkelerinde zina serbest bırakılmış, zina için her hangi bir ceza uygulaması yapılmamaktadır. AB’ne girmek için çırpınan ve bu konuda inançlarını bile yok sayarak “zina suçuna cezayı” kaldıran bizler de bu cezayı, 2006 yılında kanunlarımızdan çıkarmışız.

Toplum içinde zinanın serbestçe yapıldığı Batı toplumlarında bile yöneticiler, bunu sınırlandıracak bir takım tedbirler almaktadırlar. Mesela zina eden kadın ve erkeğe ceza uygulanmakta, evlenmenin önündeki engeller kaldırılmaya çalışılmakta, evlenen çiftlere ve doğacak çocuklara maaş ikramiyesi verilmektedirler.

          Ancak buna rağmen mesela Fransa’da bugün nikâhsız doğan çocukların sayısı, nikâhlı doğan çocukların sayısına erişmiş bulunmaktadır.

BİR LİSELİ KIZIN MEKTUBU

Her genç kızın, ömrünün dönüm noktası, onun eşini ve erkeğini tanıması, onula evlenmesi, bembeyaz gelinlik içinde baba evini terk ederek kendi evine gitmesi gibi hep sonu mutlulukla biten hayalleri vardır. Bu hayaller içinde sonu kötü biten bir hayal yoktur ama gerçek hayatta insanın her istediği olmuyor her zaman. Bazen de işler ters gidiyor ve elde olmadığı halde büyük acılar yaşanıyor.

Şurası kesin bilinmelidir ki özellikle de evlenme işlerinde adına sevgi ve aşk denilen hislerle verilen kararların her zaman isabet etmediği ve bu işlere akılla karar vermenin daha uygun olduğudur.

Aşağıda okuyacağınız mektup, H. A. adında bir genç kızımıza aittir. Bu kızımız mektubunda diyor ki; “Hayallerimin başında hiç şüphesiz, eşim olacak delikanlının beni sevmesi, benim de onu sevmem gerekir. Her genç kız, kocası olacak delikanlının yani “beyaz atlı prensinin” anlayışlı, yakışıklı, bir kariyer sahibi ve çevresinde saygınlık uyandıran bir insan olmasını ister. Tabii biraz da varlıklı olması gerekir ki yaşamı, başkalarına el açarak geçmesin.” diye yazıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar