ADALETİN DE...

Bir söz var, hemen hemen herkesin dilindedir:
- Hukuk, herkese lazım... Gün olur, onun yardımına muhtaç olunur.
Ama bir de yine herkesin bildiği o beylik söz vardır:
- Dün dündür, bugün de bugün...
Bugününü, yarınları düşünmeden yaşayıp tüketen insanların dilinde “dün” işte böyle bir şeydir...
Dün, bir koltuğun üzerine kurulup oturursunuz. Ve o koltuğun sahip olduğu gücü kendi gücünüz sanır, o gücü onu/bunu ezmek, şunu/bunu yıkmak için kullanırsınız.
Ama, gün olur, devran döner… Köprülerin altından tonlarca su akar, sel olur ve koltuk mabadınızdan kayar, gider…
Kalırsınız hukukla baş başa…
Gel adliyeye, git adliyeden.
Ve sonra. mesela… Gelin görün ki… Geç de olsa, meşakkatli de olsa, hukuk bir gün elindeki teraziyi işletir ve tokmağını kürsüye vurur:
- İPTAL!..
Dün artık geçmiştir; geri dönmez, “paralanmaz/ teper taşlı yolları...”
Artık o koltuğun gücü de kalmamıştır; çünkü yoktur: gitmiş, güç erimiştir.
Koltuk gidince, üstüne oturan da bitmiştir.
Çünkü sadece kendi gücü ile baş/başa kalmış, tükenmiştir.
Artık bugün... Ve yarın, kamu gücünü kullanarak ezmeye çalıştığı insanlarındır.
Artık yıkım binalarda değil, kişiliklerdedir.
Çünkü kamu gücü, kişisel hırs uğruna [keyfen] kullanılmıştır.
Çünkü demokrasi hazmedilmemiş, özgürlüklerin dibine ot tıkanmak istenmiştir.
Herhangi bir siyasi gelecek ve kişisel çıkar gütmeden, sadece kamu yararı uğruna seferber olan insanlara zulmedilmiştir.
Ama zulmü alt edecek tek güç; hukuktur, adalettir...
Ve işte onun için herkese [ve her eve] lazımdır hukuk…
Özgürce düşüncelerini ortaya koymak isteyenlere lazımdır.
Hak hukuk tanımadan zulmedilen insanlara, yıkılmak istenen ocaklara lazımdır.
İşte onun için hukuku bir araç düzeyine indirgeyip kullanmaya kalkışmayalım.
Onu bunu ayarlayarak hukuku biçimlendirmeye kalkışmayalım.
Gün gelir, ayarlar tutmayabilir...
Çevremiz, ülkemiz ve dünyada, “ayarlanamayan” insanlar da vardır…
Bir de bakarsınız, namus, her cephede egemenliği tekrar ele geçiriverir.
"Kişisel çıkara köle olmayan kişi"lerin bayrağı insanlığın burçlarına yeniden çekiliverir...
Bilir misiniz en hoş duygu nedir?..
Bizce; namus denen, özgürlük adı verilen ve adalet olarak özlenen değerleri, vicdan rahatlığıyla içine çekebilmek ve o yüce değerler için kıyasıya mücadeleyi göze almanın verdiği hazdır…
Hem de evinin/ocağının başına yıkılmasını göze alarak…
Ve adaletin üzerinde karanlık gölgeler oluşturulduğu kulağına fısıldansa da...
Evet… İşte bütün bunlara kanmayarak, inanmayarak, ayağını yere sağlam basarak ve çeşitli yalakalıkların türlü çeşitli ihanetlere dönüştüğüne aldırmayarak, sözün özü: Dik durarak!.. Dik durarak yaşamak...
Yıpratıcı mı?..
Evet öyle.
Ama sonunda gelen huzur ve lezzet... Bir başka duygu, bir başka mutluluk.
Ancak, ne var ki, her güzel şeyin bir bedeli var.
Adaletin de!...
Amaç, adaletin gerçekleşmesine omuz vermektir. Adaleti yok etmek isteyenlere kin duymadan, tevekkül içinde, öç alma duygusundan ari…
İşte bu nedenle bize uzaktır kin ve nefret duygusu...
Dün dündür; bugün ise, BUGÜN!
Kin tohumların yerine sevgiyi koyalım, saygıyı inşa edelim: Hepsi bu kadar!

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar