ADIM ADIM NEREYE...

Önce gizli mahfelerde bir araya geldiler. Ne yapacaklarına karar verdiler. Başlamak için eğitimin önemini çok iyi bildiklerinden, gencecik beyinleri yıkamakla başladılar işe.

Hedef kitle yoksul çocuklarıydı.

Okulların dış kapılarına kadar gelerek, o okulun çocuklarından, kendi arkadaşlarına sorarak, okullarında çok başarılı ve zeki çocukları öğrendiler. Ailelerine ulaşarak çocuklarına çok iyi şartlarda eğitim olanaklarını sağlayacaklarını söylediler. Haber gönderdiler.

Ekonomik gücü olmayan yoksul insanımız, “Ben okuyamadım, bari çocuğum okusun” düşüncesiyle gencecik beyinleri bu insanlara teslim ettiler. Hatta Dünyada “Yardımsever insanlar “da varmış diyerek kendine uzanan el gibi düşünerek, bu insanlardan yana oldular.

Savundular ve desteklediler. İşin reklamını yaptılar.

Zeki ve pırıl pırıl gençler,  manastıra benzer yerlerde, güya bilimsel eğitimin veriyoruz aldatmacasının yanında, esas olarak, bir tarikatın öğretisi verilerek işlendi. Aldıkları dinsel öğretinin, gereğini yerine getirmeleri gerekiyordu. Beyinlerine kazınan talepleri, hak mücadelesi olarak algıladıklarından, yollara düştüler. Üniversitelerin kapılarına yığılarak, talepleri dile getirmeye başladılar. Başlattırıldılar.

TÜRBAN HAKKIMIZDIR

İsteyerek yaratılan,  sanki çeşit çeşit İslam modelleri varmış gibi adı da konularak yürütülen proje, adım adım gerçekleştirildi. Türban da bu projenin bir parçasıydı. Türban ülkenin sorunuymuş gibi gösterilmeye başlandı.

Gizli mahfeler de şimdi başka kararlar  alınıyor. Biz bu sorunu nasıl çözeriz.Ülke gündeminden nasıl düşürürüz. Aslında gündemde olması işlerine yarıyordu. Seçimler yaklaşıyordu. Verilemesi gereken mesajlar vardı.

Bazıları da sanki başka bir ülkede yaşıyormuş gibi bu talebe balıklama atladı. Sorun çözücü babalığa soyundu. Sanki bu ülkenin başka sorunları yokmuş gibi. Ne gibi pazarlıkların yapıldığını ilerdeki tarihlerde herhalde ortaya çıkacaktır. Bir muhalefet partisinin, iktidar partisini desteklemesi bazı şartlara dayalı olması gerekir. Bu taleplerin ne olduğunu çok geçmeden zaman içerisinde öğreniriz..

Sorun olarak gördüğünüz türban adlı siyasal simgeyi kim yarattı?

Bu ülkede çok önceleri başörtüsü, yeni adıyla türban sorunu olacaktı denseydi. Hiç kimse inanmaz, adama gülüp geçerlerdi. Sizin başka yapacak işiniz yok mu, cevabını alırdınız.

Yüzyıllar boyunca başını nasıl bağlayacağına karar vermiş kadınlarımız, bu gün türban tartışmalarından rahatsızdır. Çocuklarını büyütmek için tarladan çıkmayan anneler, “Bizim annelerimiz” bu tartışmaların dışındadır. Onları ilgilendiren ailenin ve ülkenin geleceğidir.

Bu ülkenin geleceği için çalışmak. Saflığı ve temizliği ile bu ülkede yaşamanın ve çalışmanın zevkini almak.

Cumhuriyetimiz, kadınlarımızın özgürleşmesi ve toplum içinde yer edinmesi için haklar konusunda yasalar çıkarılmıştır. Sadece örneklemeler yapılarak, çağdaş bir ülkede giyim kuşamı nasıl olması gerektiği gösterilmeye çalışılmıştır. Çeşitli inanç gruplarının bulunduğu ülkemizde, bazı simge ve işaretlerin kullanılmasını izin verilmemiş, çağdaşlaşma yolunda ilerleyen bir ülke için olması gereken kılık-kıyafet, bazı kurallara bağlanmıştır.

Bugün de kamusal alan tartışmalarının nedeni nedir? Özgür ve laik Cumhuriyet’te yaşamanın tadına vararak sahiplenmesi, bu ülkede yaşayan bireylere düşen görevi olduğunu bilmeleri gerekir.  

Yarın, sakallılar da ortaya çıkıp, bende cübbeli ve yeşil sarıkla dolaşacağım derse ki; bu gidişle olacaktır. Bunların ortaya çıkarılması için bütün zeminler dünden hazırlanmıştır. Ortam, her türlü çağdaşlık karşıtı  düşüncenin, eylem yapabileceği uygun duruma getirilmiştir. 

Bir tarafta Askerlerimiz Kuzey Irak’ta, ülke sınırlarını korumak için mücadele verirken, ülkenin sigara üreten fabrikaları, Tekel İdaresi, özelleştirilme ihalesi yapıldı. Çok uluslu yabancı bir şirkete pazarlandı. Baş örtülüsü, örtüsüzü, erkeği, kızı tüm insanımız bu ülkede iş, ekmek mücadelesi veriyorlardı. Saygı duyuyoruz. 

Yeni dünya düzeni, bu mantığa göre adalet ve ekonomik gücü elinde tutanların, diğer bir deyişle serbest piyasanın ürettiği olgular ve etkenlerin oluşturduğu düzendir. Ne kadar ilginç ki ülkemizde etkin olan dini cemaatler, dindarlık görüntüsü altında yeni dünya düzenin, kültürel savunuculuğunu yapmakta,ülkenin bu yörüngeye dahil edilerek, kalkınacağını dair uygulamaları gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Bu zihniyet dini, sömürgeci kültürün aracı yapma peşindedir.

Kamu-sen tarafından yapılan anketlerde dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 1905 YTL, açlık sınırı ise 689 YTL olarak ortaya çıkarılmış.

Türkiye’de bulunan sağlık ocaklarının % 12 si olan 665 sağlık ocağında, doktor bulmaktadır. Daha önce bu sayı 3000 kişi yaşıyorsa o yerleşim yerinde sağlık ocağı açılabiliyordu. Nüfusu 5000 kişinin altında olan yerleşin yerlerinde sağlık ocakları kapatılmaya başlandı. Bu ne demektir; iktidarın anlayışı küçük yerleşim yelerinde sağlık hizmeti verilemeyecek demektir. Buralarda yaşayan insanımız her çeşit hastalıklara açık hale gelmesi demektir. Verem hastalığının son yıllarda artmasının nedeni ne olabilir ?

Ebesi olmayan köy sayısı 7 bin 713. Kırk bin köyümüzün olduğu düşünüldüğünde dörtte birinde ebe bulunmamaktadır. Kısacası köylerimizin çoğunda doğumlar, köy kadınları tarafından yaptırılmaktadır. Türkiye’de  doktor başına 4 bin 435 hasta düşmektedir.

Türkiye’de bebek ölüm oranı, Avrupa Birliği ortalamasının 9 kat üzerindedir.

Türban sorunu bebek ölüm oranına çare mi olacaktır ?

Türk ekonomisi güvenirlikle ilgili yapılan anketlerde %15.6 görülüyor. Bir ülkede yaşayan insanlara sorularak yapılan ankette, eğer böyle bir rakam çıkıyorsa burada bir sorun vardır. Ülkede yaşayanlar yaşamlarından memnun değilse, kimler memnundur ?

Üniversite kapısında her gün türbana özgürlük diye bağıranlar, özellikle kızlarımız ülke sorunlarını çözüldüğünü mü düşünecekler? Türban sorununu çözdüklerinde ailesinin geçimle ilgili sorunlarını çözmüş mü oluyorlar? Ülkemizde yaşayan bin bir zorlukla çocuklarının karnını doyurmaya çalışan annelerin sorunları çözülmüş mü olacak ?

Pazarlarda ucuz yiyecek bulabilmek için mücadeleye giren annelere, bak bizler baş örtüsü sorununu çözdük mü diyecekler ?

Bu ülkenin okullarında,bu ülkenin öğretmenlerinin bin bir emeği ile ortaya çıkan siz değerlerin,bu ülkenin pek çok sorunu varken ve  bu ülke soyup soğana çevrilirken, başa bağlanan örtünün çene altından mı yoksa üstünden mi bağlanmasına karar verenler acaba hangi sebeplerden ötürü bunları gündeme getirdiler ?

Türban mücadelesine itilen bu gençlerimiz, sömürülen bir ülkede yaşamalarından dolayı, hiç mi rahatsız değiller ?

İşsizlik sorunu çözülmüş mü olacak ?

Yoksulluk bitecek midir ? 

97 yaşındaki Aydın’daki dedemizin dediği gibi “Ben devletin verdiği sadakayı almayacağım.” diyebilecek mi ?

İşsizlik ve yoksulluk her yeri vurduğu gibi yaşadığımız yeride vurmuştur.

Bulunduğumuz ilçede bile her hafta 100 kişi yoksulluğundan ve geçinemediğinden dolayı idareye başvurmak zorunda kalmaktadır. Yardım talebinde bulunmaktadır.

Geleceğimiz olan gençlerimizin, ülkemiz üzerinde oynana oyunun farkında olarak, bin bir emekle yaratılan değerlerini yok pahasına pazarlanmasının ne zaman farkında olacaklardır ?

Birilerini zengin etmek ve çıkar sağlamak için uygulanan ekonomik modelin yaratacağı kaosu, bu ülkede geleceğini arayan insanlarımız için ne sonuçlar doğuracağını, bu günden görmeme aymazlığından ne zaman kurtulacak?

Türban denilen bez parçası bütün bu gerçekleri örtecek mi ?

Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar