E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

CUMHURİYETİN 100. YILINDA TÜRK EDEBİYATI VE AYDINLI EDEBİYATCILARIMIZIN BİYOGRAFİLERİ

1-ÖNCEKİ HAZIRLIK DÖNEMİ(1908-1918
Cumhuriyet edebiyatı, hiç yoktan başlamış yepyeni bir dönem veya başlangıç değildir. Kökleri Osmanlı İmparatorluğunun son yılları olan 1908-1918 arasındaki yaşanan acılı yıllara ve olaylara dayanır.Bu dönemde İmparatorluğun yıkılışını hazırlayan olayların yarattığı acılı yıllar ve yıkılan koca bir devletten arta kalan anılar ve acılar, kendine özgü bir edebiyat ortaya koyarken bir de kurulacak olan yeni devlete ve Cumhuriyete kaynak hazırlar.
Cumhuriyet Kendi kuşaklarını yetiştirene kadar, yüz yılın başında doğmuş olanların ürünlerine dayanmak zorundadır.Bu bakımdan hatırlatıcı kısa beleyici bir özete gerek vardır. Türk Edebiyatı Tarihçileri ve Uzmanları bu hatırlatmayı şöyle özetliyorlar:
“İkinci Meşrutiyet dönemi,bugün de yaşamakta olan nice düşünce ve ülkünün ortaya çıkış fırsatlarını yaratmıştır.Önerilen inançların birbirlerine karşıtlığı oranında ana ilke hep aynıdır.İmparatorluk dağılıp çözülmekte,Osmanlı toplumu emperyalist batı güçleriyle Hırıstiyanlık ortaklığında birleşen küçük komşuların saldırıları karşısında dayanıksız ve ülküsüz kalmaktadır. Onun için bir yandan devleti korumak, bir yandan toplumumuzu kurtarmak için ortaya çıkan görüşlerin hepsi,iyi niyetli birer yurtseverlik görevinin ortaya koyduğu ülkülerdir.”
Tanzimatçıların sarıldığı Osmanlıcılık (Osmanlı bütünlüğü), meşrutiyet yöneticilerinin ilk sarıldıkları amaçtır. Balkan Savaşı’ında alanlarında genişleten azınlık çıkarları, İmparatorluk içindeki azınlıkların hak isteyen sesleriyle birleşince, bu görüşün günü geçmiş bir sınır savunuculuğu olduğunu ortaya koyarak, göstermeye yetmiştir.
Ayrılan Hırıstiyan halkların din özelliklerine bakarak devleti bir islâm birliği biçiminde ayakta tutmak isteyenlerin savunduğu “İslâmcılık” inancı,Ulus yerine Ümmet düzeninin gereğine dayandığı için önceleri doğru gibi görünmüştür. Şeriat isteği ve İslâm bütünlüğünün kendine göre bir coşkusu vardır.Bugün de yandaşları olan bu görüş, Osmanlılığın her şeyden önce islâm cihadiyla gerçekleşmiş, Halifelik temeline dayanan bir dizge olduğunu savunmaktadır.Düşsel bir düşüncenin iyimserliğini getiren bu görüşün (kuşkusuz yurtseverlik kaynağı da vardır.) güçlü temsilcileri de olacaktır. Örneğin, (Mehmet Akif Ersoy), gibi. Çağdaş bir toplum yaratmak için köklü bir batılılaşmanın gereğini savunanların birleştiği noktalar da, başlangıcı Tanzimatla olan bir uygarlaşma aşamasının Atatürk devrimine kadar gelen uzunluğuna dayanmaktadır.Ne var ki ülkücü nitelik olarak değil, birer aklı önerisi gibi ortaya çıkan bu dilekler, içtihad dergisinde Abdullah Cevdet(1869-1932) bir yana bırakılırsa dağınık görüşler halindedir.Tevfik Fikret’in (1867-1915) bilici insanlığında ve Haluk’un Amentüsü şiirinde görünen laik ilkeler bunlar arasındadır.
Haklarını isteyen azınlıklara karşı sesini en son çıkaranlar, devleti elinde tuttuğu için övünme olanağı bulamayan Türkler olmuştur. Batıda 19.yy’da girişilen Türkoloji çalışmalarının getirdiği buluşlarla İslâmkık öncesi Türk tarihinin aydınlanır gibi oluşu, yıkılmakta olan imparatorluğu bir Türk Birliği ve bütünlüğü biçiminde ayakta tutma ülküsünü getirir. Önceleri dilde başlayan ulusal bilinç, gitgide Türk soyunun kültürel temellerini bulma arayışını başlatır.Türk bütünlüğünü kurarak siyasal bir birliğe, Türk tarihinin geçmişteki değerlerinden gereğince yararlanma gibi niyetler ve amaçlar başlatacaktır.
Özellikle Rusya Topraklarından gelen dış Türklerin körüklediği bir eylem olarak “Türkçülük” adını alan akım, önceleri düşsel bir tasarıdan (Turancılık yola çıkarak olayların zorunlu gerçekçiliğine dönüşecektir.Çoğunlukla Türk Soyunun tarihsel büyüklüğüyle övünme biçiminde beliren ulusculuk, yüzyıllar sürmüş Batı sömürüsüne karşı bir duygu birliği yaratacaktır.Bu ülkülerin edebiyatımızdaki en büyük etkisi, “Milli Edebiyat Akımı” diye adlandırılan uluslaşma çabasının yerleşmesidir.Kişisel üstünlükleriyle bu inanç cephelerinin içine katılmadıkları halde değerlerini onaylatan bazı adlar dışında.
Osmanlı İmparatorluğu devletin çıkarları doğrultusunda edebiyatta iki konuya değer vermiş ve yıllarca Şarap ve kadına yönelen saray edebiyatı ile temelini Arap edebiyatının oluşturduğu ümmet edebiyatını özellikle bilerek kullanmıştır. Sebebi ulusal bilinç ve halkta milli duygular kabarmasın. Halk kendisini Türk olarak bilmesin. Osmanlı olarak kalsın. Yine ümmet edebiyatı ile de İslamcı kalmayı o kurallarla halkı denetiminde bulundurmanın daha kolaylığından yararlanmak için 620 yıl kendilerininde mensup oldukları bir Türk soyunu inkar etmişlerdir. Onların kitabında ve siyasetinde Türk sözcüğü yoktur. İslam ümmeti, Osmanlı kulluğu vardır.

MİLLİ EDEBİYAT AKIMI NEDİR?
Ensar Turgut Tekin
Yüzyılımızın başlarında Türkçe’nin yalınlaştırılması,yabancı dil kurallarının bırakılması,hece ölçüsünün yeglenişi, tarihimizin değerlendirilişi gibi ilkelerde birleşen yazarların yarattığı edebiyat uluslaşma eğitimi; “GENÇ KALEMLER” Dergisinin “YENİ LİSAN” Adlı imzasız başmakalesiyle (1911) başladığı kabul edilir. Bugün bile aynı ilkeler geçerli olduğu,sürekli gündemde kaldığı için herhangi bir tarihte bittiği doğru sayılmazsa da yalnızca eğitimde ve öğretimde kolaylık sağlamak açısından “ Cumhuriyet Edebiyatı” nın (1923) başlangıcıyla sınırlandırılması genel bir kabul görmüştür.
Hiçbir toplumsal olay, onu besleyip büyüten ilk adımlarla uzun geçmişi gözden geçirmeden doğrulukla değerlendiremez.Milli Edebiyat Akımının da kökü çok eskilere dayalı başlangıçları vardır. Yine de en belirgin girişimleri anmayı yeterli saymak gerekecektir.Servetifünun beğenisinin en geçerli olduğu dönemde uygun bir fırsatla edebiyat dünyasına giren Mehmet Emin’in (Yurdakul 1869-1944) Türkçe Şiirler kitabıyla nasıl vakitli bir çıkış yaptığı bellidir. Cenge ŞİİRİ yayınlanmıştır, Asır gazetesinde. Kitaplaşması 9 şiirle 1898 de olmuştur. Cenge giderken ve ardından gelen birkaç şiir;aranan ve özlenen beklenen ve duyulan bazı ögeleri birden yakalamış gibidir. Yalın halk Türkçesi, hece ölçüsü,kurmaya seslenen ortak bir duygunun coşkusu içtenlik,inanç,halkça bir ortalama deyiş,dinden-dilden-tarihten-ahlaktan gelen ulusal kutsallar üstelik çok zamanlı bir uygunlukla. Bilinen bir özdeyiş şöyle der: “Bütün ordulardan daha güçlü tek bir şey vardır: “Vakti gelen düşünce” Aslında II.Meşrutiyet kurucularının ilk ilkesi “bilâ tefrik-i – cins ü din” ile (Soy ve inanç ayrımı yapmaksızın) Osmanlılığı korumak olmuştur.Çeşitli din ve ulustan insanların bir imparatorluk sınırı içinde barındığı günlere uygun bu hoşgörü eşitliği içinde Osmanlıcılık tutumunun yanı sıra Türkçülük ülküsü de başlama olanakları bulacaktır. Çünkü Fransız Devriminin getirdiği görüşlerle İmparatorluk sınırları içinde yaşayan azınlıklar, kendi kendi yazgılarına egemen olma dileğiyle “millet-i hâkime” denen Türklerden önce ulusal bilince kavuşmuş, bazı sonuçlara da ulaşmışlardı. Balkan Savaşı öncesinde iyice su yüzüne çıkan bu ayrılık, Arnavutluk ve Arap ayaklanmalarıyla yinelenince İslâm Birliği yandaşlarının düş kırıklıklarını yaratır: “Bunu ben duyunuz, ben ki evet, Arnavudum / Başka bir şey diyemem, işte perişan yurdum.”(Mehmet Akif Ersoy) Böylece Osmanlıcılık iflas etmiş görünürken İslamcılık da büyük yara almıştır. Bu yüzden dış Türkler’in, yurtları yabancı işgal altındaki Kazan, Kırım, Azaebeycanlı soydaşların öne geçtikleri bir canlılıkla- Türkçülük akımı başlar.Devletin Kurtuluşunu Türkleşmekte, Osmanlı devleti içinde Türklerin uluslaşmasında bulanlar, halka ulusal dille seslenerek, ulusal tarihin değerlerini benimseterek,ulusal bir vicdan yaratmak,ulusal bir ülküde birleşmek,ulusal kutsalları yaratmak,soy birliğine dayanan bir devleti yaşatmak, uzak geçmişten coşku ve inanç dayanakları getirmek isterler. Çünkü Ben bir Türküm; dinim, cinsim uludur dizesini sezgiyle bulan Mehmet Emin Yurdakul bu ülküyü duygusal planda ortaya koymuştur vaktinde. Şimdi Soyad, dilde, tarihte bir olan ulusun kültür odakları araştırılacak,Batının ortak saldırısına karşı Türklük ögelerine dayalı yeni bir varlığın temelleri atılacaktır.
Necip Türkçü’nün (1871-1950) İzmir’deki Ahenk gazetesinde (1898) çıkan açık mektubuyla Türkçe Dilimiz konulu 16 uzun makalesi Hizmet 1900-1901, daha sonra Milli Edebiyat Akımının başlıca ilkeleri olacak. Düşünce özleri gereğince bu konuyu açıkçaça ortaya koymaktadır. Arapça ve Farsça’dan alınmış kelimelerle dil kuralları atılmalı, konuşma diliyle yazı dili birleşmeli,terimlerden Türkçe köklerden yapılmalı,konuşma dili işlenerek yeni bir yazı dili yaratılmalıdır.1903-1908 arasında görevli olduğu İzmir’de (Kuşadası) ında geçen Ömer Seyfettin (1903-1920) buradaki havadan etkilendiğini kabul etmek doğru olmalıdır.Çünkü dil üzerindeki en doğru düşünce bile bir edebiyat eserinin zaferiyle desteklenmezse yeterince güçlü olamaz.Bu bakımdan Ömer Seyfettin’in kendinden önce İzmir,Selanik (Mütealâa dergisi, 1896),(Asır gazetesi 1897),Çocuklara Rehber (1904) gibi çevrelerde başlayan dil sadeleşmesi hareketini Fecr-i Âti’nin kümeleşmeye çalıştığı yıllarda ortaya atarak canlandırması, Ziya Gökalp’in (1876-1924) bunu ulusçuluk akımının başlangıcı yapması çağdaş edebiyatımızın bugün çeşitli zaferlerle sonuçlanmış en önemli akımıdır.
Türk Derneğinin (1908) aynı adla yedi sayı çıkardığı dergi (1909-1910),Selanik’te 1911 Nisanında yayıma başlayan Genç Kalemler dergisi, aynı yıl içinde çıkan Türk Yurdu dergisi, (ilk sayı 17 kasım 1911), Halka Doğru (ilk sayı 11 Nisan1913), Türk Sözü(İlk sayı12 Nisan 1914), hep aynı sorunu, dilde yalınlaşma gereğini, yeni lisan gereksinimini, Türkçe’nin değerini konu edinenyazılarla dolar. Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, ilk öykülerinden başlayarak sade dille örnekler verirler, dil tartışmaları da sürüpgider. Halit Ziya Uşaklıgil,Süleyman Nazif, Cenap Şahabettin’in karşı koymaları eski yanılgılarındaki direnişlerinden gelmektedir.Yeni yetişen kuşak, kendi dilini getirmekte, Servetifünun beğenisi hızla değerini yitirmektedir.Bu arada hece ölçüsünün ulusal beğeninin belirlediği duraklar güzelliğiyle kullanmakta acemiliği süren Mehmet Emin Yurdakul’un eksiğini Rıza Tevfik ‘in uyumlu örnekleri kapatır. (1869-1949).Rıza Tevfik ne çok önemli ve ne de büyük bir şairdir.Ne de üretgen verimli bir sanatçı.Serab-ı Ömrüm adıyla 1934’te Kıbrıs’ta basılan tek kitabının (2.b. İstanbul 1949) içindeki şiirlerin birçoğu, yazılış zamanlarında dergilerde yayınlandığı için vakitli bir etki yapmış aruz karşısında hece ölçüsünün savunulması olanağını vermiştir.Bize bugün basit gibi görünen bu zafer, yüzyılın başında edebiyatımızın, şiirimizin yön değiştirmesini,kaynak tazelemesini yaratacaktır.Türkçenin savunulması gereği giderek ona aykırı özellikler taşıyan aruz ölçüsünün de bırakılması sonucunu öncelikle taşıdığı dönemde, özellikle 1900-1918 arasında dil-ölçü-biçim ve deyiş yeniliğiyle gerekli bir etki sağlamıştır.Ardından hecenin beş şairi diye adlandırılması kökleşmiş olan yeni sanatçılar gelir.Bunlar: Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortac,Orhan Seyfi Orhun,Halit Fahri Ozansoy,Enis Behiç Koryürek,Sanıldığından çok yanılgının ve boş inançların dilde yalınlaşmaya karşı çıkması (Mehmet Rauf,Hüseyin Cahit Yalçın,Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Köprülüzade Mehmet Fuat, Ali Kemal.) Vakti gelmiş olan dil uluslaşmasını doğallıkla durduramadı. Köstekliyemedi de. Dergilerin kapanışından (Eylül 1919 sonra İstanbul’a gelen Gelen Gençkalemler’ e yeni katılışlar gözlendi. Bunlar:Celal Sahir,Hamdullah Suphi, Ziya Gökalp, Ziya Beyin düşünür kişiliği ulusçuluğun programını aydınlığa çıkardıkça Yeni kuşağın bütün Şiir yetenekleri doğru yolu bulmakta hiç kararsızlık yaşamadılar.Ali Canip Yöntem,İbrahim Alaattin Gövsa,Yahya Kemal Beyatlı,Kemalettin Kamu,Mithat Cemal Kuntay,Necip Fazıl Kısakürek,Ahmet Hamdi ,Ahmet Kutsi Tacer Ömer Bedrettin Uşaklı,Şuküfe Nihal,Ali Mümtaz Arolat,Orhan Şaik Gökyay,Zeki Ömer Defne kısaca yüzyılın başında doğanlar kuşağı kendi yüzyıllarının gerektirdiği ulusculuk bilinciyle dilin edebiyatın bütün dallarına Türklüğe özgü güzellikleri yaratma yolunda birleştiler.
İlk köy romanımız olan (Küçük Paşa 1909) yazmış olan Ebubekir Hazım Tepeyran gibi öteki düz yazı sanatçıları da toplumsal sorunları konu edinerek gerçekçi bir ulusçuluğu yürürlüğe koydular.Yeni Türkçe’nin aydınlık Zaferini kutladılar.Refik Halit Karay,Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Halide Edip Adıvar,Ahmet Hikmet Müftüoğlu,Aka Gündüz,Reşat Nuri Güntekin,Mükerrem Kamil, zaman zaman düşsel umuların aşırı uçlarına (Düşmanın Ülkesi viran olacak/ Türkiye büyüyüp Turan olacak.( Ziya Gökalp.) Ülküsel uzklıklara sarılan Türkçülük (Türk Ulusçuluğu) daha sonra yine Ziya Gökalp ile rayına oturmaya başlar:( Vatan ne Türkiye’dir,Türklere ne Türkistan/ vatan büyük ve müebbet bir ülkedir, Turan(ziya Gökalp)

BÜYÜK TÜRK DÜŞÜNÜRÜ ZİYA GÖKALP’IN TÜRK
EDEBİYATINA KAZANDIRDIĞI GENİŞ UFUKLAR
Ensar Turgut Tekin
Ordularımız: Milli Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşını Cephelerde verirken; teokretik bir devletten Ulusal devlete,Ümmetten Millete, gerikalmışlıktan çağdaşlığa, saltanattan Halkın egemenliğine,geçişin dünyadaki savaşınıda düşünce adamlarımız ve edebiyatçılarımız kalemleri ile veriyorlardı. Bu konuda ilk ve eşsiz örneğini Anadolu’da görürüyoruz. Bunların başında Ziya Gökalp
gelir.Çabaları ile dilimizdeki tutsaklık zincirlerini kırarak ve tarihteki yerini Cumhuriyetimizle birlikte almasını sağlayacaktır. Dili olmayan bir milletin Edebiyatı ve özgürlüğü olamazdı. İşte ordularımız cephelerde düşmanla savaşırken, edebiyat ve düşünce adamlarımızda kalemleri ile dilimizin bağımsızlığını kazanması için kalemleri ile savaşıyorlardı. İşte bu manada rahmetli büyük Türkçü Ziya Gökalp, bu savaşı veren askerlere kumandanlık yapıyor, kurulacak devletin dilinin de bağımsız olması için savaşıyordu. Şimdi bu açıklamadan sonra konumuza geri dönelim ve Ziya Gökalp’in önderliğinde Türk Dili ve Edebiyatının kazandığı merhaleleri ve kat ettiği yolu izleyelim:
Her fikir adamı gibi onun düşünce dünyasında yer alan başlıca ögeler tam bir muhakemeye uygulanmalıdır.Birinci Meşrutiyet 1876 kuruluşuyla Cumhuriyet arasında geçen sarsıntılı yaşamı determinist anlayışı içinde Ziya Gökalp’ı günün koşullarına uygun önlemler bulmaya zorlamıştır.Bunun içindir ki vardığı sonuçları zaman ögesiyle karşılaştırarak değerlendirmek yerinde ve doğrusu olur. Ölümünden 40 (Günümüz için 75) yıl sonra Türkiye için hala bir özlem düşüncelerinin yanı sıra aşılmış ve aşınmış olanlar, gerçekleşerek yaşamımıza karışanlar, onun düşüncelerindeki yaşama gücünün bir işareti sayılabilir
Çağdaşlarından hiçbiri Ziya Gökalp kadar günümüzün sorunlarına yakın değildir, (diyor Prof. Cavit Orhan Tütengil. Ziya Gökalp Üstüne Notlar-1964).Gerçekten Ziya Gökalp’ın başlıca çabası, ikinci Meşrutiyet sonrasında ortaya atılan karşıt düşünceleri (Osmanlıcılık,İslamcılık, Türkçülük ve Asrilik) belli bir düzenin uyumu içinde birleştirme uğraşıdır. Bu konuda günlerin, günlerin, ayların hızına yetişme isteğiyse , birbirleriyle çelişen dönemeçlerden geçmesini gerektirir.Osmanlı bütünlüğünden 1909 Türkçülüğe geçer 1911 bunu Türk Ulusunu yükseltmek biçiminde tanımlayıp niteler (Fikir kökünden türettiği mefkûre’yi ideal-ülkü karşılığında kullanır.) Turancılık düşünü, ulusculuk ülküsünün en düşsel ufku sayar. 1916 da ki Lisan şiirinden sonra Turan sözünü bir daha diline almaz.Buna karşılık Cumhuriyet yılında tamamlayacağı “Türkçülüğün Esasları” kitabında bütün aşırılıklardan kurtulmuş gerçekçi bir ulusçuluğun sağlam bir programı vardır. “Halka Doğru, Garba Doğru,) da Turancılık düşünden ayrılıp, Misak-i Milli sınırlarına sığışmanın ara durakları da vardır. Bu bakımdan ikinci şiir kitabı olan “Yeni Hayat”’ta(1918)bu konuyu geniş boyutlarıyla açıklıyor. Düşüncelerini şöyle özetler:
“Bir ülke ki Camiinde Türkçe ezan okunur/ Köylü anlar manasını namazdaki duanın../Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur’an okunur./ Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın../Ey Türkoğlu,işte senin orasıdır vatanın!../Bir ülke ki toprağında başka ilin gözü yok./Her ferdinde Mefküre bir, lisan, âdet,din birdir/ Meb’usanı temiz,orada Boşo’ların sözü yok./ Hududunda evlatları seve seve can verir./ Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın./Bir ülkeki çarşısında dönen bütün sermaye,/Sanatına yol gösteren yol gösteren ilimle fen Türkündür./Hirfetleri birbirini daim eder himaye./Tersaneler,fabrikalar, vapur, tren,Türk’ündür./Ey Türkoğlu işte senin orasıdır vatanın! (Ziya Gökalp)
Namık Kemal ile başlayan soyut vatan sevgisinin dayanakları bir bir sıralanmıştır bu şiirde.Din dilinde gerekli olan Türkleşme Gökalp’e göre, ulusal-dinsel bir ahlak birliği sağlayacak; adetler, gelenekler,ortaklığı da onu canlı tutacaktır. Osmanlı Meclisi’nde Yunan çıkarlarını savunmakla dikkati çeken Boşo gibilerin olmadığı yerde, ulusal değerler bir olduğu için,Ülkü bakımından da ayrılık bulunmayacaktır.İkinci bentteki ilk dize ise çift anlamlıdır.
Hem Komşularının toprak bütünlüğüne saygı duyan bir yetiniş söz konusudur;hem komşularınca topraklarının kendisinin olduğu yürekten onaylanmış bir yurt tamamlığı. Son dörtlükte ekonomi bağımsızlığına tam bir özlem vardır.Şiirin yazıldığı günlerde kapitülasyonlarla yönetildiğimiz, Düyun-ı Umumiye ile uğraştığımız sermaye yaratamadığımız için yalnızca yönetici kat olarak güçlü göründüğümüz dönemin sonsuz özlemi.Burada ilimle feni de Türk’ün malı sayma dileği,’Darulfünün’da öğretmenlik yapan Gökalp’ın yetişecek kuşaklara bağlı umududur.Fikret’in Haluk’u, Akif’in Asım’ı gibi kişileşmiş bir örneği yoksa da bütün yeni kuşaklara bağlanan özlemi vardır. “Aruz sizin olsun, hece bizimdir, /Halkın söylediği Türkçe bizimdir./Leyl sizin, şeb sizin, gece bizimdir./Değildir bir manâ üç ada muhtaç.Dizelerinin yer aldığı sanat şiiri, Genç Kalemler ile başlayan çağrılarının en kesinini dile getirir Benzeri başka birkaç kişi gibi (Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Akif…) Gökalp’ında yaşam sanat toplamı aynı doğrultuda bir değerler kaynaşmasıdır.Onu konu edinen bütün eserler-anılar-kaynaklar,alçak gönüllü,sessiz,özgeçili,yardımsever,iyi yürekli,paraya önem vermez,iyimser,erdemli,çalışkan, yurtsever, inanmış,içten.. örnek kişiliğinin izlenimlerine öncelik tanırlar.
Ziya Gökalp’ın asıl etkisi,düşünceden, ülküden,felsefeden yoksun edebiyat ve siyasal yaşamımıza bu değerleri getirmesi,önceleri bir umut felsefesi arama niyetiyle girdiği yolda gerçek bir ulusçuluk dizgesini bulmasıdır. E. Durkheime klavuz seçtiğini belirttiği Selanik günlerinden ölümüne kadar örnek bir yaşam içinde toplumsal değerlerin üstünlüğünü savunur.
Edebiyatçı kişiliği düşüncelerini ölçülü ayaklı sözler ve makaleler biçiminde anlatma yolunu doğru sayan bir kalemin ürünleri ile oluşmuştur.Ama kuşkusuz ki bunlara değil, ilkeleri ve ülküsüyle yaşar, ve yaşayacaktır.
ESERLERİNE YAYIN SIRASINA GÖRE BAKIYORUZ:
1- Kızıl Elma, 2-Yeni Hayat, 3-Altın Işık, 4-Ziya Gökalp Külliyatı,Fevziya Abdullah Tansel hazırlaması.5- Makale derlemeleri (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak) 6- Türk Medeniyeti Tarihi, 7-Türk Töresi, 8-Türkçülüğün Esasları.
Ziya Gökalp’a Allahtan rahmet dileyerek, Edebiyatımızı tanıtmaya tarih içinde akışıyla devam edeceğizi

DEVAM EDECEK=>>>>

NOT. SÖKE Anadolu lisesinden bir grup öğrenci yazılarımı okuduklarını çok yaralandıklarını söyleyerek teşekkür ettiler. Bende kendilerine çok teşekkür ederek onların yetişmeleri için yazmaya devam edeceğim. İzleyin ve okuyun.Başarılar dilerim.

TÜRK EDEBİYATI’NIN YAYILMASINDA VE GELİŞMESİNDE, DERGİLERİN YERİ VE ÖNEMİ!
Ensar Turgut Tekin
Türk Edebiyat Tarihini inceliyenler, Edebiyatımızın gelişmesinde,yücelmesinde, zenginleşmesinde ve büyümesinde dergilerin etkisi ve öneminin ne kadar büyük olduklarını bilirler. Şimdi Türk Edebiyatı için ne kadar önemli olan Türk Dergiciliğinin kısa bir tarihini gözden geçirelim. Önce işe “DERGİ NEDİR?” i tanıyarak başlayalım:
DERGİ NEDİR ?
Çeşitli ya da belirli konuları içeren ve belli aralıklarla çıkan gazete dışı süreli yayın organlarına verilen genel ad. Bugün çoğu ülkelerde dergi Arapçada “Eşya ve Azık Deposu” anlamına gelen “mağaza”sözcüğünden türetilmiş “magazin” adıyla anılırsa da “süreli yayın” sözü de yaygın bir eşanlam olarak kullanımdadır. Günlük yayın organı olan gazeteler haftada, on beşte, ayda bir ya da daha seyrek yayımlanan dergilerden ayrılırlar. Ayrıca gazeteler dergiler gibi kapak içine alınmazlar.
DERGİ TÜRLERİ:
Dergilerin şaşılacak kadar çok çeşitliliği sınıflandırılmalarını güçleştirse de yaklaşık her insan etkinliği ve ilgi alanları için bir dergi bulunduğunu söylemek yanlış olmaz.Süreli yayınlar geniş kapsamlı bir ayrımla “genel amaçlı dergiler” ya da “tüketici dergileri” ve “Özel amaçlı dergiler” olarak ikiye bölünür. Ancak,haber dergileri hem özel, hem de genel amaçlıdırlar. İş, sanayi, meslek ve sanat dergilerinin üstün öbeği oluşturduğu özel amaçlı dergiler ezici çoğunlukla büyük bölümü meydana getirirler.Bu tür dergiler birbirini tamamlayan bir yayıncılar topluluğunca çıkarılır. Bizim konumuzda ki ele alarak inceliyeceğimiz dergiler işte bu türden dergilerden oluşmaktadır. Daha doğrusu özünde Sanat ve Edebiyat işlenen dergilerdir.
TÜRKİYE’DE DERGİCİLİĞİN TARİHİ ÖZETİ:(1923-1933) dönemi.
Ayrıca bir de Fransızca nüshasıyla, 1850 yılında ilk sayısı çıkmış olan aylık bir meslek dergisi olan “vakây-ı Tıbbiye” 28 sayı çıkmış olan bu dergi türkiyede yayımlanmış ilk dergidir.Bunu Tanzimat aydını için bir okul olan “Mecmua-i Fünûn (1862-1867);bunu yalnız üç sayısı çıkmış olan ilk resimli dergi “Mir’at” 1862 izlemiştir.İstanbul Hükümeti’ni tutan “Aydede”si(1920-1924) dönemin başlıca gülmece dergileridir. Mustafa Nihat Özün’ün “Dergahı”ı (1921-1923); Mehmet Emin Yurdakul’un “Mihrab” ı (1923-1924); Solda radikal tavır koyan “Kurtuluş”(1919-1920), “Aydınlık” (1921-1925) ise Kurtuluş Savaşı döneminin ciddi fikir dergilerindendir.
CUMHURİYET’TEN ÖNCE YAYIMLAN MIŞ BAZI ÖNEMLİ DERGİLER VE YAYIN YILLARI.
Ahmet İhsan’ın (tokgöz) yayımlamaya başladığı (SERVET-İ FÜNûN) Türkiye’de 19 yy’ın son on yılına damgasını vuran dergidir.Mehmet Tahir’in (Musavver malumat)ı ise gelenekçi kesimin dergicilik alanındaki bir atılımı olarak onun karşısında yer aldı. Yine Servet-i Fünûn boy haddelerinden biri olan Resimli Gazete (1899) okuru görsel yönden de çeken bir dergiy Mustafa Sabri’nin İSLAM MECMUASI’ı (1915-1923) vb. 1908 sonrası dönemdeTürkçülük akımıyla birlikte, halkçılık kavramıda gelişti. Bu görüşler doğrultusunda yayımlanan başlıca dergiler ve bulabildiğim kadar şunlardır: (Türk Yurdu 1912, Genç Kalemler 1912, Yeni Mecmua 1917,İçtimaiyat Mecmuası1915,MillİTetebbularMecmuası,1915,Halka Doğru 1919, Ziya Gökalp’ın Cumhuriyete ulaşan Küçük Mecmuası (1922-1923).
CUMHURİYET DÖNEMİNDE DERGİLERİMİZ:
A-1923-1933 Cumhuriyetin ilk on yılında:
Cumhuriyetin ilk on yılı içinde yayınlanan dergiler şöyledir:TürkKoperatifçisi,koperatifçilik,Koopratif,Karagöz,Güleryüz,Akbaba,Cem,Cemal Nadir’in Amcabey’i, gibi gülmece dergileri. M.Zereyiya Sertel’in Resimli Ay’ı,M.Emin Erişigil’in haftalık çıkan “Hayat Mecmuası”,Ahmet Hikmet Yönetimindeki “Fikirler”,Yusuf Ziya Ortaç’ın “Meşale”, Orhan Seyfi Orhun’un On beş günlük “Güneş”i, gibi sanat ve Edebiyat dergileri. Nazım Hikmet’in “sinama postası”, Mehmet Rauf’un “Sinema Yıldızı”, Sedat Simavi’nin “İnci,Süs,Resimli Hikâye ve Yeni Kitap”ı, ve “Yedigün” ü gibi magazin dergileri. Türk Kadın Birliği’nin “Türk Kadın Yolu,” Fevziye Abdülreşit’in “Kadın Yazıları” ve birçok spor agırlıklı dergilerin yayınlandığını görüyoruz.
B-1933-1938 ARASI:
Bu dönemde dergicilikte şu Süreli yayınları görüyoruz: (Karınca,Ülkü, Kadro,Fikir Hareketleri,Nihal Atsız’ın Orhun’u, gibi bir görüşü benimsetmeye yönelik misyon dergileri.) Yaşar Nabi Nayır’ın VARLIK ,Hıfzı Oğuz Bekata’nın ÇAĞRI’sı,İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun YENİ ADAM’ı,Muhtar Enata’nın YÜCEL’i,Orhan Seyfi Orhun’un AYDA BİR’i,Peyami Safa ile İlhami Safa’nın KÜLTÜR HAFTASI, Faik Ali Ozansoy’ ile Munis Ozansoy’un MARMARASI,A.Kamil Akyüzün GÜNDÜZ’ü,Necip Fazıl Kısakürek’in Ağaç’ı,M.Nihat Özün’ün KALEM’i,Hilmi Ziya Ülken’in İNSAN’ı gibi sanat ve edebiyat dergileri İstanbul’da yayınlanmıştı.
Ayrıca Tahsin Demiray’ın YAVRUTÜRK’ü, Faruk Gürtunca’nın AFACAN’ı,ile GELİNCİK’i. M.Muzaffer’in ÇOCUK GAZETESİ gibi çocuk dergileri yayınlandı.
C- 1938-1946 ARASI:
Dönemde :Reha Oğuz Türkkan’ın BOZKURT’u,Orhon Seyfi Orhon’un ÇINARALTI’sı,Dr.Rıza Nur’un TANRIDAĞI, Ahmet Caferoğlu’nun TÜRK AMACI gibi ırkçı dergiler, bu harekete karşı çıkan Pertev Naili Boratav’ın YURT VE DÜNYASI, yine bu dönemde yayınlanmıştır.
DEVAM EDECEK->>>>

Önceki ve Sonraki Yazılar