ANLAMLI BİR SUÇ DUYURUSU…

 

 

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Engin bir hukuk adamı.

Cumhuriyetimizin, İstanbul’da görev yapan savcılarının en başı…

Olay basit bir polisiye vakıası değil…

Olay ciddi. Olay önemli!..

Olay, Türkiye’de hukukun, siyasetin ve toplumsal değerlerimizin nerelere getirildiğinin müstakil bir delili… Ve hatta, bizzat tanığı!..

Olay şu: Bir İstanbul savcısının talebi üzerine, bir İstanbul mahkemesi, İstanbul Cumhuriyet savcılarının başı olan bir hukuk adamı hakkında dinleme kararı veriyor…

Bu kişi uzun süre dinleniyor.

Sonra ne oluyor?

Dinleme kararının süresi bitiyor.

Ortada ne bir fol ve ne de bir yumurta olduğu anlaşılıyor; mesele bitiyor.

Hayır, bitmiyor!..

Hatta tam tesriine yeniden başlıyor…

Danıştay 5. Dairesi, oybirliği ile verdiği bir kararla, söz konusu dinlemelerin yasa dışı olduğunu tespit ediyor. Ve bu dinleme eylemleri sahneye koyan Adalet Bakanlığı müfettişleri hakkında “yargılanmaları gerekir”, kararı veriyor…

Eski deyimi ile, “lüzumu muhakeme!..” kararı alıyor.

Hal böyle olunca… İstanbul savcılarının başı durumundaki hukuk adamı Sayın Aykut Engin ne yapıyor?..

Bu müfettişler hakkında suç duyurusunda bulunuyor!..

Evet… Olay budur.

Daha doğrusu, olayın görünür yüzü budur.

Ya arkada kalan yüzü?..

Yaşamakta olduğumuz olayın ardındaki gerçek çok daha ciddidir…

Ülkemizde ne yazık ki her gün biraz daha tırmanmakta olan kurumlar arasındaki çatışmanın ulaştığı boyut, daha da ürkütücüdür ve daha da vahimdir.

Ama aynı zamanda bu gelişme, gözümüzün bebeği gibi korumamız gereken Hukuk Devleti ilkesi açından, oldukça sevindiricidir.

Vahimdir çünkü,  İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin şahıslarında açıkça Adalet Bakanı hakkında suç duyurusunda bulunmaktadır!..

Çünkü, ömrünü hukukun içinde geçirmiş olan tecrübeli hukuk adamı, söz konusu müfettişlerin bu işe kimin adına kalkıştıkları gerçeğini en iyi bilecek bir makamda bulunmaktadır.

Suç duyurusunda bulunulan müfettişler, bu “işler”e kendiliklerinden, kendi özgür iradeleri ile kalkışmış olamazlar… Ülkemiz açısından Hukuk Devleti ilkesinin ihlali sorunu, maalesef bu noktalara kadar gelip, dayanmış bulunmaktadır…

Ama aynı zamanda sözünü ettiğimiz bu gelişmenin sevindirici ve umut verici olmasının nedeni, Hukuk Devleti ilkesinin hala bazı yürekli hukuk adamları tarafından savunuluyor olmasıdır.

Demek ki, gerçek hukukçular hukukun üstünlüğünü savunmakta kararlıdırlar.

Bu ülkede yeniden hukukun egemen olacağına inanmakta ve sonuca da ancak, bu uğurda mücadele edilerek varılacağını bilmektedirler.

Ve sadece bilmekle yetinmemekte… Bizzat bu yöndeki mücadelenin bayrağını yükseltmektedirler!..

Olay, basit bir suç  duyurusu vakıası değildir.

Çünkü duyurusu yapılan suç, hukukun egemenliğini yok etmek, Hukuk Devleti ilkesini ortadan kaldırmak fiilleri ile ilgilidir.

Bu suçun gerçek  “şüpheli”si ise, Adalet Bakanlığı müfettişlerini kendi siyasi iradesine mahkûm eden Adalet Bakanı’nın kendisidir.

Danıştay 5. Dairesi’nin kararının muhatabı da, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’nın yaptığı suç duyurusunun gerçek faili de, bu aynı sayın kişidir.

Olayın önemini oluşturan en büyük unsur, İstanbul gibi bir ilin bir Cumhuriyet Başsavcısının, gerçek faili bu ülkenin Adalet Bakanı olan bir suç hakkında “müşteki” konumunda bulunmasıdır… 

Önceki ve Sonraki Yazılar