E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

Atatürk’ü anladık mı?

 

Bugünkü yazımın başlığı ve konusu, “Atatürk’ü anladık mı?” Ben, anladığımızı sanmıyorum. Neden derseniz, politikacılarımız, “Hiçbir kimse Atatür üzerinden politika yapmasın!” diye, alanlarda bas bas bağırıyor.

 

Bu bağırma neden? Yoksa Atatürk politikacı değil miydi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni politika temelleri üzerine oturtmadı mı? Politikası, hedefleri, stratejileri, amaçları olmayan bir devlet olur mu? Böyle bir devlet yaşar mı? Her gelen iktidar, “Ben böyle istiyorum” diye devletin temel ilkelerini değiştirebilir mi? Ya değiştirmeye kalkarsa, Atatürk ilke ve devrimlerine ters düşerse, bunları korumayacak mıyız?

 

Elbette koruyacağız. Hatta, politik görüşlerimizi bile Atatürk ilke ve devrimleri üzerine monte edeceğiz. Onları kaldırıp raflara atmayıp, onları ele alıp çağdaş düşünce ışığında geliştirip uygulamaya koyacağız. Atatürk’ün hayallerinde de hep bu düşünce yok muydu? Özlediği Türk Demokrasi modeli bu değil miydi? Öyle ise Atatürk’e ve onun düşüncelerine neden itiraz ediyorlar?

 

Oysa Atatürk, vatanı ve ulusu için hayatını, canını ortaya koymuş bir liderdir. Benim şu andaki yaşım, onun öldüğü yaştan fazla olmasına rağmen onunla beni kıyasladığımda ondan çok daha genç olduğumu görüyorum. Bunun başlıca nedeni, onun bu vatan ve millet için insan hafsalasının alamayacağı bir güç ve enerji ile çalışmış olması. Biz bunca özgürlüğe, düşünme hürriyetine sahip olmamıza rağmen birçok şeyi söyleyip yazamazken, o yıllarca boynunda padişahın idam fermanı ile cephe cephe koşarak bu memleketi, bu milleti iç ve dış düşmanlardan kurtarmayı başarmıştır.

 

Atatürk’e yedi düvel düşmandı. Onlar, onun ne kalitede bir lider olduğunu anlayıp, önünde saygıyla eğilip, başarısını kabullenirken bizde padişah ve Arap uşaklığı sevdasında olanlarla, iktidar hırsı ile gözleri ve kalpleri kör olanların ona olan düşmanlıkları hala bitmiş değil. Adam yüksek eğitim görmüş hala, “Atatürk ne yapmış ki?” diyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde krallar gibi yaşıyor, öztürkçe olan halka “cumhur” diye arap uşaklığı yapıyor. “Halk” dese diline eşşek arısı mı sancar!.. Neden Türkçe sözcük varken, Arapça’yı kullanır, yazar, halka da empoze eder? Ondan sonra böyle düşünenlerin savunucusu kesilir!..

 

Çankaya, oraya laik olanların oturacağı bir makamdır. O makamı kuran, halkına armağan edene ters düşmeyen, onun yolunda ve izinde yürüyenlerin makamıdır. “Atatürk’ü ve onun düşüncelerini kabullenmeyen, araba, aceme, batılıya uşaklık edenlerin makamı değildir. Oraya oturan, Türkiye Cumhuriyeti’ni, Atatürk İlke ve Devrimlerini içine sindiremeyenlerin oturacağı bir makaam değildir. Orası şeyhlerin, seyitlerin, aşiret kafası ile hareket edenlerin makamı değildir.

 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir ana devlet felsefesi vardır. Bu felsefe, devletin sınırları içinde yaşayan (etnik kökeni her ne olursa olsun) herkesi Türk Vatandaşı sayar ve birinci sınıf vatandaş olarak kabul eder ve azınlık saymaz. Yine bu devletin bir dili vardır. O da Türkçe’dir. Her Türk vatandaşı, ana dili olan Türkçe’yi okuma, yazma ve öğrenme zorundadır. Bu devletin birliği için şarttır. Herkes töre, şeyh, seyit ve benzeri kişilerin kulu, kölesi değil, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yasalarına uygun, eşit haklarına sahip birinci sınıf vatandaşıdır. Dini, dili, ırkı veya mezhebi veya etnik kökeni her ne olursa olsun bu topraklar üzerinde yaşaan herkes bu vatanın sahibi, evladı ve birinci sınıf vatandaşıdır. Hiçbir kimseye ayrıcalık ve imtiyaz tanınmaz. Kendi özgür iradesince, yasalaarın verdiği hürriyet ölçüsünce yaşamını sürdürür. Ona ne şeyh, ne seyit, ne ağa ve ne paşa kulu, kölesi, hatta malı gözüyle bakamaz.

 

Bugün basında okuyoruz. “Alevilerin oyu kime?” “Şeriatçılar hangi partiye oy verecek?” veya “Bilmem kim aşiretinin oyu şu kadar”

 

Eğerçağdaş Türkiye basınında, Türkiye Cumhuriyeti felsefesine aykırı olan, ters düşen davranışlar oluyorsa, basında bunu bile bile veriyorsa, demek ki biz Atatürk’ü yeteri kadar anlamamışız.

 

Anlasaydık, “Ben oyumu politikalaarını beğendiğim, ülkeme ve ulusuma yaraarlı olacağına inandığım parti veya adaya vereceğim” derdik.

 

Ne demek, “Alevilerin oyu kime?” Alevilere, baskı yapan, tahakküm altında tutan, onları oy vermede yönlendiren gizli güçler mi var?” Ben, Alevi köylerinde öğretmenlik yaptım. Sandık kurulu başkanlığı yaptım. Herkes istediği partiye ya da adaya oyunu verdi.

 

Değerli yurttaşlarım; bu tip senaryolar çıkar peşinde koşanların oyunlarından başka birşey değildir. Bir atasözünde, “Başram kemiği ile köpek tavlanmaz!” buna benzer. Seçimlerde, para vermeye alışmış kişilerin oyunlarına gelmeyin. Özellikle sandığa gidin ve oyunuzu dilediğiniz parti veya adaya verin. Demokrasi, yasalar ve vicdanınız bunu gerektirir. Asla kimseden korkmayın. Gizli oy, açık tasnif bunun içindir. Bundan dolayı da sizleri hiçbir kimse suçlayamaz. Tek suçlu olduğunuz sizin vicdanınızdır. Başkası değil. Bu vatanı bizlere emanet edip, bağışlayan atalarımıza yakışanı yapınız. İşte o zaman Atatürk’ü anlamış oluruz.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar