AYAKKABININ DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 

Ünlü bir kral, sert zeminin ayağını acıttığından yakınıp, tüm krallık topraklarının sığır derisiyle kaplanmasını emretmiş.

Sarayın soytarısı bu fikre kahkahalarla gülmüş ve;

- Kralın fikri en basitinden komik, demiş.

Kral bu söze çok içerlemiş, çok kızmış ve soytarıya:

- Bana daha iyi bir çözüm göster yoksa kelleni vurduracağım, demiş.

Soytarının yanıtı ilginç:

- Saygıdeğer efendim, bütün ülkeyi sığır derisi ile kaplatacağınıza, küçük bir deri parçasını kesip, ayağınızı kaplatın, mesele de çözülsün…

Ve işte ayaklarımıza giydiğimiz ayakkabılar bu şekilde oluşmuş...

İlginç değil mi?

Önemli olan sokağa hangi pencereden ve hangi renk gözlükle baktığınız.

Kendinizi ve kişisel çıkarınızı toplumun merkezine mi oturtuyorsunuz?..

Yoksa o toplumun topyekûn ilerlemesinden elde edeceğiniz yurttaşlık payını edinmenin mutluluğunu seçip, onunla mı yetiniyorsunuz?

Biliyorum, içinde yaşamakta olduğumuz toplum düzeni içinde bu soru ile karşılaşan insanlarımızın oldukça büyük bir çoğunluğu birinci seçeneği yeğleyecektir.

Geriye kalan bir kısım insanımız ise, görünüşte ikinci seçeneği ve hayatın pratiği içinde ise, yine birinci seçeneği benimseyecektir.

En geriye kalan, bakiyenin bakiyesi o küçücük topluluk ise, ikinci seçeneğin erdemini sırtlayacaktır yaşama karşı... Ve dik duracaktır!

Özellikle 1980 sonrası dönemde devşirilen insan tipidir birinci seçenek dalı üzerine tüneyip, bindikleri dalı kesenler...

Bunlar, “gemisini kurtaran kaptan” felsefesi ile beslenen ve “insan insanın kurdudur” düşüncesini baş tacı yapan Yeni Dünya Düzeni’nin “yeni insanları”dır.

Bu düzen içinde öteki insanlara bir pazarlamacı mantığı ile yaklaşan mürai bir mizaçtır topluma zerk edilen toplumsal değer...

Öteki insan bir rakiptir.

Bu anlamda bir hasımdır… Ve neredeyse, [potansiyel] bir düşmandır.

Toplumsal değerler, dostluk, iyilik, yardımseverlik, özverili olma ve alçak gönüllülük, hayatın düsturu yapılmak için değil; karşıdaki insanı belirli bir potada sallayıp kendi çıkarınızın borusunu öttürebilmeniz için icat edilmiş, birer naylon söylemden ibarettir.

Vermek Allah’a mahsustur...

Mühim olan almaktır.

En düşük bedelle... Ve mümkünse bedavadan... Almak, sadece kazanmak…

Almak, tüketmek ve harcamak.

En iyisini giymek, en lezzetlisini yemek, en gösterişlisine binmek ve en güzeli ile gezmek...

İşte, Yeni Dünya Düzeni’nin başlıca [yükselen!] değerleri bunlardır...

Ancak, ne yazık ki, bu düzen “bozuk”tur.

Ve bu bozuk düzen, bu bozuk düzen içinde insanlığını yitirmeden kalabilmiş insanların birbirlerine omuz vermesi ile mutlaka yıkılacaktır.

Bu bir insanlık idealidir.

Bu ideali, beyninden gönlüne ve oradan da eylemine yükseltmeyen insanların yeri ve yordamı, o bozuk düzenin balçık çamurunun tam orta yeridir.

Midesi ile düşünenlerin yerini beyni ve gönlü ile düşünenler almadıkça, bu orta oyunu, kendi bozuk düzenini sürdürmeye devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar