Bağlanmayacaksın bir şeye...

 

Geçtiğimiz hafta içinde bir yerel gazetemizde iki köşe yazarı arkadaşımızın ardarda şahsımı hedef alan yazılarını; ibret ve hayret ile okudum. Kendileriyle polemiğe girmek yerine; güne Can Yücel’in güzel bir şiiriyle bakmayı; bazı duygu ve düşüncelerimi  sizlerle paylaşmayı daha uygun buldum.

 

Bağlanmayacaksın

bir şeye, öyle körü körüne.

“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.

Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin onu sevdiğinden…

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince,

çok ait de olmazsın hem.

Hatta elini ayağını bile çok

sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa,

kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi

davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları…

Mesela kuzey yıldızı,

senin yıldızın olacak.

“O benim.” diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin…

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, ya da pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden,

Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp

gidecekmiş gibi,

Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın.

Ucundan tutarak…

Bizi birbirinden nefret eden ideolojik kamplara kimler böldü ?..

Kendimiz gibi olmayanı ve bizim gibi düşünmeyeni yok saymayı ne zamandır "İlkeli olmak" zannetmeye başladık acaba?

"Nazım Hikmet'i okuyan Necip Fazıl'ı okumaz" bağnazlığını, kimden kaptık?

"Beethoven dinleyen Dede Efendi dinlemez" veya "Cumhuriyet'in değerlerini kutsayanlar için Osmanlı tarihi bir kara sayfadır" demeyi nasıl benimsettik genç kuşaklara?

Haziran ayının ilk haftasında sonsuz yolculuğuna uğurladığımız şair Abdürrahim Karakoç da, bu anlamsız kamplaşma yüzünden toplumun sadece muhafazakar kesimlerince okundu ve bilindi.

Ama kendilerini "Beyaz Türk" olarak görenler de, Musa Eroğlu'nun türküleştirdiği Abdürrahim Karakoç'un "Mihriban" şiirini hiç farkında olmadan ezberlemediler mi?

"Allah der ki; kimi benden çok seversen onu senden alırım. Onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım" Hz.Mevlana

"Bugün ölecekmiş gibi ahiret için; hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalışın" S.A.V.

"Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat." Can Yücel....

Garip değil mi? Mevlana’da Muhammed’de Can Yücel’de aynı şeyi farklı sözcükler ile dillendirmişler. Çünkü  hepimiz O'ndan geliyor; bu yalan dünyada birbirimizle sınanıyor ve O'na dönüyoruz.

Tıpkı yine yakında kaybettiğimiz Neşet Ertaş rahmetlinin dediği gibi :

“Dünyayı gönlümce olacak sandım

Boş yere aldandım, boş yere kandım

Ah yalan dünyada, yalan dünyada

yalandan yüzüme gülen dünyada

Ömrümü boş yere çalan dünyada

Ben gidip ellere kalan dünyada

İrengi gözümde solan dünyada”

Önceki ve Sonraki Yazılar