BAKMAK...

 

Felsefenin temel uğraşlarından birisi de, “yaşamın anlamı”nı sorgulamaktır.

Hayatımızı sorgusuz sualsiz de yaşayabiliriz.

Ama onu anlamlı kılma uğraşının içinde de yer alabiliriz.

Bazıları, hayatı anlamlı kılma uğraşını, hayatı bir amaca özgüleyerek yaşamak olarak anlayabilirler.

Sözünü ettiğimiz bu belirli amaç, siyasi bir hedef ile ilgili olabilir, kişisel bir hedefe kilitlenme biçiminde saptanabilir. Ya da tutku, mevki, koltuk, para ya da şöhret yönüne çevrilmiş olabilir.

Hayır… Yaşamı anlamlı kılmak çabası, bu türden hedeflere doğru koşuşturmakla karıştırılmamalıdır.

Bir yandan günü yaşamak, bir yandan da o günün “yaşamın bütünü içindeki yerini” ve değerini sorgulamak ve bu mikro ve makro yaşam parçacıkları içindeki devinmenin “anlamı” üzerine düşünmek…

İşte altını çizmeye çalıştığımız yaşam türü ya da düşünce biçimi veya hayatı karşılayış tarzı budur…

Hayatın genel ve evrensel bir anlamı var mıdır?

Bu anlamı belirleyen, değiştiren ve yönlendiren dinamikler nelerdir?

Biz, bu dinamiklerin esiri miyiz?

Yoksa, o dinamikleri yaratan birincil öğe, değer ve güç müyüz?

Toplumun yönetip yönlendiren, biçimleyip güdüleyen etkisi karşısında sözünü ettiğimiz bu “anlam”ın bize özgülüğünden söz edebilir miyiz?

Bu noktada zihnimizin, davranışlarımızı şekillendiren dış etki ve etmenler karşısında bağımsızlığımızın, yani “kendi”mize egemenliğimizin sınırı ya da derecesi nedir? Ya da ne kadardır?

İşte bu ve benzeri sorular…

İşte sorunlar!

Ve işte mesele…

Kişi, bu zorlu soruların altından kalkamayabilir.

İnsanlık da çağlar boyu sürdürdüğü düşünsel serüveninde kalkamamıştır benzeri soruların altından…

Adına felsefe denen meşgale işte bu sorularla donatılan yetkin bir birey olma mücadelesinin öyküsüdür.

Ama bizce önemli olan, bütün bu soruların her birine en doğru yanıtları bir çırpıda verip, çözümü masanın üzerine koyuvermek değildir.

Önemli olan bu sorgulama meşgalesinin içinde bulunmaktır.

Yaşarken, gün be gün, saat ve be saat., sorgulayarak yaşamak, düşünerek adım atmak ve “bakarak” nefes almaktır…

Bakmak!..

Ve bakarak yaşamak…

Bir çırpıdan söylenince herkese kolay gelen bu yaşama tarzı, gerçekte bilincin ta kendisidir.

Baktığı yeri görmek, baktığı yerin arkasını görmek için bakmak…

Görülen nesneyi, nesne yapan nedenleri ile birlikte görmek: İşte bakmak budur!

Bilinç, sorgulayarak bakma alışkanlığının dibinde biriken cevherdir.

İşte dünyaya, çevrenize ve kendinize bu gözlükle baktığınızda aşağıdaki büyük sözün büyüklüğünün tadını çıkartabilirsiniz:

- Kültür, bütün bildiklerinizi unuttuğunuzda geride kalan şeydir…

Evet…

Önceki ve Sonraki Yazılar