BAŞBUĞ, HUKUK DEVLETİ, ÇELİŞKİLER ve BARZANİ

 

Eski Genelkurmay başkanımız terörist suçlaması ile tutuklu…

Yeni Genelkurmay başkanımız PKK’lılara terörist denmesinden müşteki, şöyle buyuruyor:

- Ben dağdakilere terörist denmesine karşıyım. Onlar bizim yurttaşımızdır…

İşte Türkiye’nin içine yuvarlandığı kaos ortamının en gerçekçi fotoğrafı budur.

Türk hukuk sisteminin gelip dayandığı duvar, bu fotoğrafın odağında yer almaktadır.

Türkiye’de yürütülen siyasetin niteliği ve seviyesi bu fotoğrafın ana temasıdır…

Dağdaki teröristlerle karşı yıllar yılı dişe diş mücadele veren bir ordunun en üst komutanının terörist olarak tutuklandığı bir Türkiye’de, Türk Ordusu’na kurşun yağdıran azılı teröristlere terörist demek istemeyen bir genelkurmay başkanımız görevinin başındadır.

Sonra Türkiye’ye yönelik terör saldırısının önemli bir ayağını oluşturan Barzani’nin deste deste demeçleri, eylemleri ve bu kişinin resmi temsilcisi olarak 35 yurttaşımızın taziye çadırına kadar gelerek 40.000 Dolar dağıtması ve olayı bir “katliam,” olarak niteleyen demeçler vermesi…

Sonra, Barzani’nin Türkiye’de üniversiteye giremeyen bölge gençlerini imtihansız olarak kendi üniversitelerine kabul etmesi.

Sonra Van depreminde zarar görenlere hamilik    etmeye soyunması ve göz alıcı yardımlarda bulunması.

Ve sonra, Güneydoğu’nun işsiz gençlerine Irak’ın kuzeyindeki inşaatlarda iş vermesi…

Koyun bütün bu gelişmeleri alt alta ve düşünün bir kez daha…

Terörle mücadele eden bir ordunun başı, terörist…

O ordunun bugünkü başı, dağdaki çeteye terörist demek istemiyor.

TBMM’de görev yapan bir milletvekili çıkıyor ve        “özerklik yetmez,” diyebiliyor.

Devlet, sınır kapısına mobil adliye kuruyor ve PKK    militanlarına özel bir yargı yöntemi sunuyor.

Ve Türkiye’nin bölünmesi yönündeki saldırı operas yonlarının en önemli ayaklarından birisi olarak işlev gören Barzani, Türkiye’nin güneydoğusunda yaşayan insanlara “sizin gerçek lideriniz benim,” mesajını verecek her türlü eylemi [ve söylemi] sistemli olarak gerçekleştiriyor.

Koyun bütün bu gerçekleri birbiri üstüne…

Ne görüyorsunuz?

İşte Türkiye, gördüğünüz bu noktaya getirilmiştir.

Peki… Bu noktadan bir çıkış yolu var mıdır?

Türkiye, yeniden milli beraberliğini sağlamış, ulusal bütünlüğünü garanti altına almış üniter ve tam bağımsız bir devlet olabilecek midir?

Hukuk devleti ilkesi tekrar reel adaletin temel ilkesi haline getirilebilecek midir?

Türkiye gerçekten demokratik bir sosyal hukuk devleti olabilecek midir?

- Evet!..

Bizce çıkış yolları hâlâ tam olarak tıkanmış değildir.

Örneğin ülke halen genel bir savaşın içine savrulmuş değildir.

Türkiye’nin yetişmiş insan gücü hiç bir dönemde olmadığı kadar yeterlidir.

Türkiye’nin hâlâ elden çıkartılmamış önemli zenginlikleri bulunmaktadır.

Yani kısacası, un da vardır, şeker de…

Mesele, helva yapacak kadronun mutfakta birbiri ile didişmeden, ülke ve vatan sevgisini her şeyin üstünde tutacak bir anlayışla işe sarılmasıdır.

Halkın görevi ise, bu nitelikteki bir kadronun oluşturulması yönünde iradesini kesin bir biçimde ortaya koymaktır.

BİR AÇIKLAMA

Dünkü yazımızda “neo-liberal sistemi savunan kesimin mali müşavirlerine en yüksek ücreti ödeyen kişilerdir, çevrelerdir, şirketlerdir, holdinglerdir,” şeklindeki bir cümle dürüst çalışan duyarlı mali müşavirlerimizi rahatsız etmiş olduğunu görmüş bulunuyoruz.

Ancak yazımızın amacı, asla dürüst ve adil bir biçimde görevlerini sürdüren mali müşavir camiamızı karalamak değildir. Her meslekte, o mesleği ilkeli bir biçimde sürdürmeyen kişiler bulunabilir. Bizim kastımız bu        kişilerdir.

Yanlış anlamalara meydan vermemek amacıyla bu açıklama gereğinizi duyduğumuzu belirtir, konuya duyarlılık göstererek bizi telefonla arayan mali müşavir arkadaşımızı kutlarız.

Önceki ve Sonraki Yazılar