Bir günün hikayesi

 Deveci Musa, Titrek Bahri,Parçala Behiç ve Yalaka Yunus.Yıllarını aynı kahve köşesine vermiş,akşamlara kadar birbirlerini kızdırmaktan başka bir iş yapmayan dört samimi arkadaş.Metinin kahvede bir gün birisi, gözükmediği zaman üçü aramaya çıkar,bulduklarında da yaka paça alıp kahveye getirirlerdi.Arkadaşlıkları öyle pekişmişti ki bu dörtlünün,okey masasında aralarına kimse giremezdi.  Saat tam üç de  kurulan okey masası gece saat 11’lere kadar devam ederdi.

        Hepsinin de takımı ayrıydı.Deveci,pek takım tutmazdı.Eskiden müdürlük yaptığı için emir vermesini çok severdi.Titrek Bahri ,kendi halinde gibi görünür,yapacaklarını içinden pazarlayıp uygulamaya koyan bir tipti. Parçala Behiç, çok konuşan,attığı zaman mangalda kül bırakmayan cinslerdendi. Yalaka Yunus da ,isminden belli olduğu gibi her şeyi bedavaya getirmeye çalışan,asalak yaşamayı seven,kahveye girdiği zaman “Metin,masaya çaylar benim” deyip,ödemede ortalıkta gözükmeyen bir tip.Aralarına ara sıra karışan,pek sesi soluğu çıkmayan bir de Dede Sami vardı ki, sormayın gitsin.Ne zaman bu dörtlünün arasına girse, kesin akşam eve hasta giderdi.

        Devecinin ve Parçala Behiç’in durumu iyiydi. .Deveciye babadan kalan pamuk tarlaları büyük destek oluyor,parçalaya da hanımdan kalan  birkaç evin kirası.Zaten masada oyun kimde kalırsa kalsın ,hesapları bu iki babayiğit öderdi,Tabi kahveci Metin’in içtiği çaylar da masaya yazılırdı.

       Bir pazartesi öğleden sonrası.Deveci,tam saat üç de arabasını Aydın caddesinin sağ tarafına park etti.Metin ellerini ovuşturarak “ Gel keklik gel” diye bağırdı deveciye.

Devecinin en büyük küfürü “Hadi lan dangalak,baban mı verdi bana bu makamı?” sözleri idi.

Metinin bu hareketi karşısında,daha arabadan inmeden “hadi…” kelimesinin devamını, Metin ağzından alır, bütün kahvenin duyacağı bir şekilde bağırırdı.Tabi peşinden bir sürü kahkahalar.Anlayacağınız,sabah sekizde açılan kahve,saat üçe kadar ölü evi olurdu.Kimsenin ağzını bıçak açmazdı.İki üç okey masası kurulur,kazanma hırsında olan çoğu emekli memurlar pür dikkat oyunu takip ederdi.Oyun başı masalarına gelen çaylarını bile içemezlerdi, oyunun heyecanından.

      Saat üç de, bu ölü evi gibi olan kahve, tam bir bayram yerine dönmeye başlardı.Masalar sanki bir anda değişiveriyor, karşıdan karşıya laf atmalar,dalaşmalar,gülüşmeler ortalıkta dolaşmaya başlıyordu.

       Deveci,ağır adımlarla kıştan kalan sobanın yanındaki masaya yaklaştı.Bu masa devamlı kendilerine ayrılırdı.Masanın duvar tarafı kendisinindi.Duvar tarafına oturup yoldan geçenleri seyrederken okey oynamayı çok severdi.Bazen  Titrek, erken gelip duvar dibini kaptığında, aralarında çıkan patırtıyı kaçırmak, büyük kayıp olurdu.Koskoca iki adam, yer yüzünden çocuklaşır,birbirleri ile iddialaşır,bazen eski defterler bile açılırdı.Tabi kavganın galibi hep deveci olurdu.

      Titrek, deveci ile beraber aynı daireden emekli olmuşlardı.Gerçi parçala da emekli idi,fakat o tapu dairesinden ..Yalaka ise hâlen çalışıyordu.Onun işi tam saat üç de bittiği için,biraz geç gelirdi. Gelene kadar yerine, ya Metin ya da dede bakardı.

       Deveciden sonra titrek girdi kahveye.Direk deveciye yöneldi.”Yine kaptırdık mı yeri Metin?” diye bağırdı.Devecinin “Keh keh li “gevrek sesi yükseldi içeride. “Ne biçim adamsın sen ya ,Bahri? Bir adımlık yerden gelemiyorsun.Bak Musa’ya.Taa  Morkent den geliyor,

yeri kapıyor.Yine kaldın mı ters sandalyede?” diye seslendi Metin.

      “Lan olum,bir masanın yerini değiştiremedin.Adamı hasta etmeyin yahu.Pencere kenarına getir şu masayı da, bizde dışarıyı seyredelim.” Diye karşılık verdi titrek.

      “Gel lan buraya!” diye sert bir şekilde yer gösterdi deveci ,titrek’e.

      “Otur şuraya!” dedi, sağ yanını işaret ederek. “Şimdi  Behiç gelir.Onu da soluma alacam.Bu gün onu ağlatalım.Çaktırma.Sen biraz aç.Sonra bana açtırırsın.Yunus’u yenecekmiş gibi yapıp Behiç’i halledelim tama mı?”

       “Tamam” dedi.Titrek sağ sandalyeye yerleşti.

       İkisinin koyu muhabbetini, Behiç’in; elinde bir kağıt parçası ile hışımla kahveye dalması böldü. “Ulan ,Anam Av....., Bu memlekette yaşanmaz.Her gün zam,her gün zam.Ne bu ya.

Geçen ay 1600 olan suyun tonu bu ay 3300 olmuş.Yazıklar olsun be.Bir de içilse canım yanmayacak.Yarın Metin’de çaya zam yapar.Oh..ne âlâ memleket.Yandı emekli,işçi.”

      Bir yeri yanmış deli danalar gibi bağıran Behiç’e çevrildi bütün gözler.Sonra masalardan zam dedikoduları yükselmeye başladı.

      Behiç’i zor sakinleştirdi Metin.Kolundan tutup,Musa’nın sol yanındaki sandalyeye oturttu ki,bu sefer kapıdan Yunus  girdi.Kolunun altında gazeteye sarılı bir paket vardı.Kahveye selam bile vermeden masaya oturdu.Masanın ortasına olanca hızıyla bir yumruk attı,üzerinde bulunan okey pulları kahvenin içine dağıldı.Aynı anda da  Metin’in “Hoop! Hoop!” sesi yükseldi.

      Bugün bir şeyler oluyordu kahvede.Gelen ateş gibiydi.Çatacak yer arıyordu sanki.

      “Ne oluyor lan çatlak” dedi Musa. “Sana ne oluyor?”

       “Abi,dün ekmek kaç liraydı?”

       Herkes birbirine bakıştı.Ne oluyor diye.

       “Ya dün 300 değil miydi ekmek?,Peki bugün kaç?.Bilen var mı?

      Yine üç yüz diyenler çoğunluktaydı.Homurtular, ne oluyor merakında olduğu için kimse fiyatla ilgilenmiyordu.

       “Arkadaşlar bugün ekmek 500 oldu. Hem de kaç gram,biliyor musunuz?300gram.Bundan sonra ekmek de yiyemeyeceğiz.El kadar ekmek 500 olur mu be ?

       Bu haberi duyan Behiç; “Yandık ya ne yandık.Ekmek 500,su 3300. Belediye zam yapsın,fırıncı  zam yapsın.Hükümet hepten bizi iyi belledi.Emekli ölsün.Zaten ekmeği ıslayarak zor yiyorduk,Şimdi nasıl yiyeceğiz yahu.”

       Metin, alaycı bir şekilde limon sıktı masaya.” Yenge çiğner, sen de yersin, Behiç ağabey.”

       O zamana kadar hiç bir şeyden habersiz uyuklayan dede son bağırtıdan irkilerek;

       “ Ne olmuş,ne olmuş beyler? Bana da anlatın” demez mi.

        Bir gülüşme,bir kahkaha kahvede.Yapılan zamların etkisini alıp götürdü.

        Eğer yapılan zamlardan etkilenen varsa ,Metin’in kahvesine dede’yi görmeye gelsinler.Valla, zam acısı hemen unutuluveriyor.İlgilenenlere duyurulur.

Önceki ve Sonraki Yazılar