ABDULLAH ZİYA KABAK

ABDULLAH ZİYA KABAK

BİZİM KAHVEHANE

 

 

Son günlerde mevsimin en sıcak anlarını yaşıyoruz. Zühtü Bey, günün sıcak olmasına rağmen, arkadaşları ile buluşmak üzere kahvehaneye doğru yola çıktı. Bugün, tenha yollardan gitti. Kahvehaneye girmek üzereyken, hoca ile telgrafçıyla karşılaştı.

Kahvehane tenha gözüküyordu. İçeriye girip etrafa bakınca, basın masasında gümüş saçlı adam ile bıyıksız oturuyorlardı. Zühtü Bey, hoca ve telgrafçı, basın masasına varınca, aylardan sonra nihayet bir eksik ile kadro tamamlanmış oldu. Çaylar söylendi. Herkes birbiri ile laflarken, Telgrafçı konuya el koyup oturumu açtı. İlk sözü hocaya verdi. Hoca:

- “Bugün, MHP ilçe kongresi yaptı. Metin Mutafoğlu başkanlığında tek liste vardı. Hayırlısı olsun derim. Ne var ki Çin’deki insanlık dışı olaylar beni çok üzüyor. Ne çare ki Türk Devleti, onca olaylar karşısında duyarsız kaldığını gördük” dedi.

Telgrafçı, dakikaları sayıyordu. İkinci sözü, gümüş saçlı adama verdi. Gümüş saçlı:

- “Ben de Doğu Türkistan Uygur Türklerinden bahsetmek istiyorum. Türkiye’de Türküm diyene başka gözle bakıldığı şu günlerde, elbetteki ırktaşlarımıza sahip çıkamıyoruz. Irak’taki soydaşlarımıza bile sahip çıkamadık. Uygur Türkleri’ne elbette sahip çıkamayız. Çünkü biz devlet olarak tamamen kabuğumuza çekildik” dedi.

Sözü Telgrafçı aldı:

-“Arkadaşlar, Söke’nin bazı yerleri seksen öncesi gibi anlaşılmayan cümlelerle bir yığın yazı ve şekiller yazılıp çizilmiş. Bu çirkinliği belediye görmüyor mu acaba? Görüyor da işine mi gelmiyor? Bu ne biçim belediye? Laf gelince, Söke turizm beldesi deniliyor. Duvarlar ve elektrik santral binaları, yazıdan geçilmiyor. Yazılar, ya belediye tarafından silinsin, ya da tebliğ göndererek vatandaş evininin veyahut duvarındaki yazıları silsin. Söke görüntü kirliliğinden geçilmiyor” dedi.

Telgrafçı, konuşmasını bitirdikten sonra sözü bıyıksıza verdi. Bıyıksız:

- “Ben de Söke’den söz etmek istiyorum. Söke de güzel şeylerde oluyor. Buna kimse inkâr edemez. Ne var ki başka ilçelere gittiğimde, düzen ve intizamı görünce, imrenmemek elde değil. Burada niçin olmuyor diye kendi kendime defalarca sorgulamışımdır” dedi.

Telgrafçı, saatine baktıktan sonra, son sözü Zühtü Beye verdi. Zühtü Bey:

- “Çinliler ile Uygur Türkler arasında çıkan çatışmada, yüzlerce Türk can vermiş olduğunu televizyonlardan öğrendik. Bu insanlık dramını ve ayıbını, dünya seyirci kalmıştır. Oysa şu anda, dünya üzerinde yedi Türk devleri yaşamaktadır. Ne çare ki biz Türkler olarak, onlara ağabeylik yaparak sahip çıkamadık. Ya da yaptırılmadı. Bir birey olarak, cumhuriyeti kuran devlet adamlarını özlüyor ve arıyorum dedi.

Telgrafçı, konuşmacıların tansiyonları yükseldiğini görünce, haftaya buluşmak üzere oturumu kapattı.

Önceki ve Sonraki Yazılar