ÇÖPLE SAPI ASLA KARIŞTIRMAYALIM

 

12 Eylül Askeri darbesinin en büyük zararlarından birisi, emperyalizme karşı “milli” nitelikli bir ulusal kurtuluş savaşı vermiş olan bir ordunun [belirli bir dönem boyunca], ABD ile birlikte anılmasına neden olmuş olmasıdır…

Atatürk ilkelerinin, devrimlerin ve ulusal çıkarların her zaman yanında yer almış ve bu saydığımız niteliklerin teminatı olmuş ve bekçiliğini yapmış olan bu saygın güç, [sözü edilen o karanlık dönem boyunca] tam tersine, dinci-tarikatçı yapılanmanın ve uluslar arası sermayenin egemenliği altına girmenin başlangıç ve hareket noktası haline gelmiştir.

12 Eylül cuntası, 12 Mart hareketinin bir devamı olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleneksel devrimci, ilerici, Atatürkçü niteliklerinin darbede imzası olan 4 general tarafından erozyona uğratıldığı kara bir dönemdir.

Demokrasi adına kara bir dönemdir.

Hukuksuzluk adına kara bir dönemdir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yıpratılmasına zemin hazırlamış olması bakımından kara bir dönemdir.

Ve ülkenin siyasetine dinci, tarikatçı, ayrılıkçı odakların sirayet etmesine, ekonomimize ise, emperyalizmin açıkça el koymasına neden olan kara bir dönemdir…

Oysa 1919 yılında başlayan milli kurtuluş ve bağımsızlık hareketinin, Atatürk Devrimleri adını verdiğimiz uygarlaşma gayretleri ile birleşerek, tam bağımsız ve modern bir Cumhuriyet kurulması sonucuna ulaşması, Türk Devrimi’nin esasını teşkil etmektedir… Bu temel esasın hayata geçirilmesi ve zafere ulaştırılması işlevinin baş mimarı ise, Türk Silahlı Kuvvetleri ve onun başındaki Atatürk Devrimleri’ne yürekten bağlı kadrodur.

Daha sonraları bu esasın, 1950 sonrası gelişen karşı devrim olgusu ile bastırılarak, rayından çıkartılmak istenmesine karşı, “milletin direnme hakkını kullanan” Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs Devrimi ile Atatürk Devrim ve ilkeleri ile milli nitelikteki bağımsızlık hareketinin bayrağını tekrar Ankara kalesine dikmişti…

Ama sonra herkesin gözleri önünde ve büyük bir süratle, olanlar oldu…

Karşı devrim, daha da güçlenerek yeniden palazlandı…

İşte bu süratle palazlanma süreci içinde 12 Eylül darbesinin payı oldukça büyüktür.

Bugün malum medyanın kalemşorları ve emperyalizmin medya “görevlileri”, hep birlikte ve bir tek ağızdan, bu gerçeklerin üstünü örtmek ve Türkiye tarihi içinde yer alan askeri hareketleri bir ve aynı kaba koyarak üzerlerini çarpı işareti ile lekelemek için var güçleri ile çalışmaktadırlar.

Türk insanı, zihnini tarih bilinci ile zenginleştirerek bu oyunu bozmak ve reel gerçeği bulup, öne çıkartmak zorundadır.

Sözünü ettiğimiz bilincin temel unsurları ülkemiz insanının en kıymetli değerleridir. Bu değerlerin istismarına, yıpratılmasına ve sulandırılmasına asla izin verilmemelidir:

1.-     Türk Ordusu, Atatürk Devrimleri’nin ve Cumhuriyet’in teminatıdır, koruyucusudur, bekçisidir… Bu esas, Anayasamızda müstakil bir madde olarak yer almaktadır. [Hedeflenen yeni anayasa ile karalanmak istenen esas budur.]

2.-     Türk Ordusu’nun ilerici ve devrimci karakteri Tanzimat’tan beri süregelmektedir. Tam Bağımsız, Laik Sosyal Hukuk Devleti ile Cumhuriyet’in kurulmasındaki en büyük pay ve emek, bu önemli güce aittir. [Bugünün yürüyen gündeminde ise, bu gücün yıpratılarak gözden düşürülmesi vardır.]

3.-     Türk Silahlı Kuvvetleri”ni yıpratmaya yönelik her hareket, her söylem ve her hamle, nereden gelirse gelsin bu ülkenin zararınadır.

4.-     12 Mart ve 12 Eylül cunta hareketleri, saydığımız bu niteliksel esasları bozamaz… Her ülkenin tarihinde görülebilecek bu türden “arıza”lar, esasın, özün ve korunması gereken temel değerlerin yıpratılmasına neden oluşturamaz, zemin haline getirilemez…

İçinde yaşadığımız süreçte, dikkat edilmesi gereken ve asla

Önceki ve Sonraki Yazılar