DEVLET DERİ YÜZER Mİ

Her zaman yaşayıp durduğumuz ama bu olaylara alıştığımız ve kanıksadığımız için dikkatlerimizden kaçan bazı ekonomik ve idari konulara temas etmek istiyorum. “Olmaz öyle şey…” dedirtecek bu olayları aslında her birimiz her an yaşayıp durmaktayız.

Ortada bir devlet var ve yine ortada bir millet bulunmaktadır. Bu devlet vatandaşa ait hizmetleri görebilmek ve memuruna maaş verebilmek için vergi almaya mecburdur. Bunun için vergi kanunu çıkartır ve bu yasa kapsamında vergileri tahsil eder. Elbette buna kimsenin bir diyeceği olamaz.

Bir devlet vatandaşından alacağı vergiyi, bin ayrı yerde vatandaşın karşısına dikilir ve bin ayrı adla vergi toplar mı? Alfabemizde vergiler için kullanılan harf kalmadı, nerdeyse. Aklıma gelen bazı vergi adlarını kullanılan harflerle yazmaya çalışayım. Bazı kısaltma harfleri yanlış dizilmiş olabilir ama bu vergiler yürürlüktedir ve toplanmaktadır.

KURV (Kurumlar vergisi), GV (Gelir Vergisi), KDV (Katma Değer Vergisi), ÖTV (Özel Tüketim Vergisi), DVER (Damga vergisi), KGV (Kurumlar Geçici Vergisi), GVV (Gelir Geçici Vergisi), ÇTV (Çevre Temizlik Vergisi), GÜV (Gümrük Vergisi), TSH (Ticaret Sicil Harcı), İRV (İlan ve Reklâm Vergisi), KÜH (Küşat Harcı), VİV (Veraset İntikal vergisi) daha bilmem ne vergileri ne harçları…

Bizler gibi hükümetinin çıkardığı kanunları hiçbir itiraz etmeden bir ölü sessizliği ile kabul eden bu millete, “Vurun abalıya… “kabilinden uygulamalar yapanlar, en büyük haksızlığı yapmaktadırlar.

Her şeylerini örnek almaya çalıştıkları Batı ülkelerinde kamuoyuna ters gelen en küçük kararlar derhal halkın tepkisini ve protestosunu çekmekte, yürüyüşler mitingler tertiplenmekte, bu kararı çıkaranlar istifaya davet edilmekte, olmazsa hükümetin istifası istenmektedir. Daha ileri safhada ise Hükümete karşı boykot uygulanmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz? Belki yeryüzünde yalnız ülkemizde görülen bir garabet de “Verginin vergisini ödeme garabetidir.”

Bu sözümün ispatı olarak hepimiz telefon kullanıyoruz. Açın telefon faturalarınıza bir bakın. Toplam borcunuz hesap edilirken önce ÖTV vergi olarak yazılıyor sonra bu rakam vergi matrahına dâhil edilerek elde edilen rakamın KDV’si isteniyor. Yani sizden verginin de vergisini ödemeniz isteniyor (!)

HARÇLAR YASAYI DELİYOR

1982 yılında kurmuş olduğum “Mühendislik, taahhüt, pazarlama işleri ile iştigal eden bir Anonim şirketimiz var. Her şirkette olduğu gibi bu şirketin de yıllık Genel kurulları yapılır. Bazen de resmiyete dâhil edilmek istenen şirket yönetim kurulu karaları bulunur. Bu kararların geçerli olabilmesi için “Ticaret sicili gazetesinde” ilan edilmeleri “Ticari şirketler yasası” gereğidir.

Bizim gibi şirket yöneticileri, ticaret kanununda ki bu esası yerine getirmek için Ticaret sicili memurluğuna giderek kararlarımızı ilan ettirmek isteriz. Ama o da ne? Karşımıza harç diye bir vergi çıkartırlar. Sanki “bu harcı ödemezseniz, ticaret sicili ilanını yapmayız” der gibidir memurlar.

Haydi, buyurun bakalım. Yasa hükmünü yerine getirmek istersiniz ama harç vergisi ödemeden işlem yaptıramazsınız. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…” değil mi?

Birkaç karar ve birkaç genel kurul tutanağının tescili bir araya gelirse, harç miktarı da artmakta, işlem sayısı harç miktarı ile çarpılıp önünüze konmaktadır. Mesela 6 ayrı işleminiz için mevcut harç miktarı altı ile çarpılarak, ödemeniz gereken miktar bir dağ gibi önünüze konmakta ve siz bu miktarı ödeyemediğiniz için de işlem yaptıramamaktasınız.

Bu konunun çarpıklığını 08.09.2008 tarihinde taahhütlü gönderdiğim bir mektupla; Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğüne yazdığım bir yazı ile bildirdim ve “Şirketimizin yasal olarak yapmaya mecbur olduğu eylem ve kararlarında karşımıza Genel Müdürlüğünüzün Harç engeli çıkmaktadır. Her zaman; Ya bu harcı ödersiniz, ya da işiniz yapılmaz” mantığı ile karşı karşıya kalmaktayız” dedim.

Bir ay kadar sonra Maliye Bakanlığından aldığım cevabi yazıda; “Bundan sonra ki çalışmalarımızda görüşleriniz ve teklifiniz nazarı dikkate alınacaktır” dendi.

Ne oldu dersiniz? Görüşlerim haklı bulunduysa uygulamaya alınması, haksız isem en azında haksız olduğuma dair bir yazının bana gönderilmesi gerekmez miydi?

Sanki böyle bir yazı Maliye Bakanlığına hiç intikal etmemiş gibi “Aynı tas, aynı hamam… “ işler aynen devam edip gitmektedir. Bir farkla ki, “sadece tellaklar değişmiş bulunmaktadır.”

VERMEDEN ALMAK KİME MAHSUS

Zannederim 1976 yılı bütçe müzakerelerinin yapıldığı meclis konuşmalarında, bu konuda yapılan bir konuşmayı size aktarmak istiyorum.

O esnada hükümet Demirel Başbakanlığında bir AP (Adalet Partisi) hükümetiydi ve muhalefet sıralarında MSP (Milli Selamet Partisi) adına Necmettin Erbakan ve arkadaşları da bulunmaktaydı.

Demirel yeni döneme ait bütçe kanunda yeni koyduğu vergileri savunarak, “Ne yapalım. Bu kanunları koymak mecburiyetindeyiz. Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur” diyerek sözünü bağlamıştı.

Daha sonra söz alarak yeni bütçeyi tenkit eden Prof. Erbakan, bütçe üzerinde ki tenkitlerini kalem kalem yaptıktan sonra Demirel’in yukarıda ki konuşmasını hatırlatarak; “Evet. Almadan vermek sadece ´å mahsustur ama vermeden almak da sadece size mahsus…” diyerek konuşmasını zapta geçirmişti.

Aradan 35 sene gibi bir aman geçmiş olmasına rağmen o sözler sanki bu güne de damgasını vurmaktadır.

Bütün bu ve benzeri aksaklıkların düzelebilmesi, vatandaşın “benim ne güzel bir devletim var” diyebilmesi elbette ki bir mantık meseledir. Onun için devlet yapısının ve idarecilerinin kafa yapısının mutlaka değişmesi gerekir. “Ben yaptım oldu. Sen buna uymaya mecbursun” anlayışında ki bir kafa yapısından, “Devlet vatandaşına hizmet için vardır” kafa yapısına geçmek bizim vereceğimiz oylara bağlıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar