Geç kalınmış bir karar...

 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde geç kalınmış bir karar. Ülkeyi meydanlarda topladıktan, anayasa mahkemesinin kapılarından dönen bir karar tespiti olmadan, verilmesi gereken son karar olmalıydı.  

 

Sayın Başbakan Erdoğan’ın 01.05.2007 günü akşam saatlerinde yapmış olduğu açıklama güzeldi, fakat geç kalınan bir açıklamaydı. Bu açıklama bir hafta önceden yapılmalıydı ki muhtıralar ve krizler yaşanmamalıydı.Meclis başkanının iç tüzük diyerek gözle sayım yapması, seçimleri gözetlemek için içeri gelen muhalif milletvekillerini sonradan sayıma dâhil etmesi, hem de isim söyleyerek bu işi yürütmesi biraz şaibeli olmuştu. Sayın başkanın bu tutumu, “acaba” sorularını zihinlere kazımıştı. O günlerde de, kimse yazmaya cesaret edemediydi herhalde. Ya da basın öyle olmasını istemişti.

 

Şimdi, AKP ve Sayın Genel Başkanı ne yaparsa yapsın kendi seçmeninin gözünden de düşmüştür. Bundan sonra AKP eriyecek gibi görünüyor.

 

AKP’nin erimesi için bir çok neden sayılabilir. Ancak, son gelişmeler erimeyi hızlandıracaktır. Her ne kadar şimdi ayrılmalar görülmüyormuş gibi olsa da, rahatsızlıklar başlamıştır. AKP milletvekillerinin kıpırdadıklarını görür gibiyim.

 

Seçimlerin 25 Temmuz veya 1 Ağustosta yapılacağını,”erken seçim” sözcüğünü dahi kullanmayan başbakan, “en erken” sözcüğünü kullanmıştır. Seçimlerin en erken temmuz içerisinde, olmazsa en geç ağustos içerisinde yapılacağını, Mehmet Ağar bundan tam üç ay önceden söylemeye başlamıştı. Sayın Ağar haklı çıktı.

 

Bu güne kadar Cumhurbaşkanını halkın seçmesini istemeyen zihniyet, şimdi halkın seçmesini ve   5+5 şeklinde olmasını teklif etmektedir.

 

Yıllarca seçilme yaşının 25’ lere düşürülmesini isteyen, gençliğe kulak tıkayan beyinlerin akılları anca başlarına gelmiş olacak ki, şimdi seçime iki kala bunu istemektedirler.

 

Muhalefetle diyaloglardan kaçınan, adayını son saatte açıklayan sayın başbakan, şimdi diyaloglardan söz etmekte ve bizleri şaşırtmaktadır. Memleketin şu zor günlerinde bir de bu kriz yaşanmamalıydı. İktidar partisi ve hiç olmazsa ana muhalefet partisi anlaşmalıydı. Siyasi tercihleri mahkeme kapılarına düşürmemeliydi.

 

CHP muhalefet görevini yapmış, durumu mahkemelere götürmüştü. Ancak ülkeyi bölmeye kimsenin hakkının olmadığını unutmuş gibi, vatandaşı meydanlara dökmemeliydi.

 

Ekran karşısında eskiye dönmeyelim, ülkeyi bölmeyelim diye halka seslenenler, bilmeden ülkeyi iki kutba ayırdıklarının farkındamıydı bilemiyorum. Medya bile ikiye ayrıldı birden bire. İktidarı destekleyen bir grup devamlı gelişmeleri eleştirirken, iktidarı yeren bir grup da devamlı senaryo üretmekteydi. Başta basın ikiye ayrılmıştı. Allah’tan, Türk halkı eskiyi istemiyor da, meydanlarda tek seslilik oldu.

 

İktidar ve onun adayı sayın Gül, olumlu ve uysal davranmakla puan kazanmıştır. Biliyoruz ki,   günümüz Türkiye’sinde siyasi oluşumların meydanlarda insan toplaması gayet kolaydır. Dün, AKP’ yi iktidara taşıyan sayılı seçmen de AKP’nin bir işareti ile meydanlara taşınabilirdi. İşte o zaman da bu, memleketin sonu olabilirdi. AKP bunu yapmamıştır.

 

İşte gördük. Her ne kadar istemezsek de, siyasi yapılaşmalardaki yanlış uygulamaların yeri meydanlar değil, mahkemeler olmuştur.

 

CHP, bu aşamada her ikisini de yaptığı için puan kazanmak yerine kaybetmiştir. Meydanlara inmekle acele etmiştir. Mahkeme kararlarını beklemeliydi diye düşünüyorum.

 

İktidar ve ana muhalefet bu gelişmelerin sonucunda puan kaybetmiştir. Kan kaybetmiştir. Kârlı çıkanlarda, şu anda birbirlerine göz kırpan, DYP ve ANAP’tır. DYP ve ANAP bu fırsattan muhakkak faydalanmalıdır. Birbirlerine uzanan elleri artık tam kenetlenmelidir.

 

Sayın Ağar’ın, bilinçli devlet adaml

Önceki ve Sonraki Yazılar