GERÇEĞİ GÖREBİLİRSEK AKBÜK’Ü KURTARABİLİRİZ

 

Gelişme, göreceli bir kavram…

Bir sanayi kenti için gelişme sayılabilecek bir şey, bir turizm beldesi için felaket olabilir.

Örneğin Akbük’de koca koca fabrikaların açıldığını düşününüz.

Bu durumda Akbük bir sanayi kenti olma yoluna girmiş demektir.

Ormanları, denizi, doğal varlıkları unutun bir kez… Çünkü bu seçenekte Akbük’ü Akbük yapan değerlerin üstü örtülmüş demektir.

Konumuz Akbük…

İlk önce tespit edilmesi gerçek şudur:

-        Akbük’ün gelişmesi ne anlama gelmektedir?

-        Ve ne yönde olmalıdır?

Akbük, seçimini yapmıştır:

-        Bir turizm beldesi olunacaktır.

Akbük bu hedef için her şeye sahiptir.

Egenin sayılı koylarından birisinin merkezindedir.

Tepelerini saran çam ormanlarının izdüşümündedir.

Suyu vardır.

Havası temiz, sıhhatli ve en sıcak günlerde dahi bunaltmayan bir kıvamdadır.

Ve en önemlisi çıkar odaklarının vahşi saldırısına [henüz] yenilmemiş, turizmi henüz betonlaşmamış, denizi henüz girilemeyecek kadar kirletilmemiştir.

Yaşamak için Akbük’ü seçen insanların tercihlerini irdeleyiniz: Hepsinin seçiminde yer alan ortak payda yukarıda sıraladığımız niteliklerdir, değerlerdir.

Akbük eğlence sektörüne de henüz tam anlamı ile teslim olmuş değildir.

Yani, tek cümle ile özetlemek gerekirse, Akbük’ün kalesi henüz düşmemiştir.

Geleceğini çıkar odaklı sermaye çevrelerinin kar hırslarına henüz terk ve teslim etmemiş, gözü dönmüş menfaat ulemasına beyaz bayrak çekmemiştir…

İstanbul kenti yeşil alanlarını kaplayan alışveriş merkezlerine teslim olmuş, tüketim ekonomisi elinde halkını oyuncak etmiş bir zavallı kocaman taşra durumundadır.

Dışa bağımlı kapitalizm, yerli ortaklarını da aynı arabaya koşarak bu güzelim kültür kentini kültürsüzlüğün sokak ve caddelerinde kol gezdiği bir kaos ortamına sürüklemiştir.

İstanbul’un gelecekte ne olacağı belli değildir.

Ama Akbük’ün kaderine sahip çıkmak elimizdedir.

Kültüre, estetiğe, çevre değerlerine yönelmesi gereken ilgi ve duyarlılık, halkı alış-veriş çılgınlığının batağına gömmek isteyen ve gelişmeyi bu yönde anlayan o pek “malum zihniyet”in reklam ağırlıklı kandırmacasına terk edilemez.

Sözünü ettiğimiz zihniyeti yaratan kaynak ise, gerçek kültürel bir kaygıdan değil, dizginlenmemiş kazanma hırsından, yap-sat mantığından ve tüketim ekonomisinden kendilerine düşeceğini umut ettikleri payın itici gücünden oluşmaktadır.

Akbük halkı tehlikeyi sezmek zorundadır.

Akbük’ü gerçek anlamda geliştirecek yegâne unsur, sahip olduğu doğal kıymetleri ve çevre değerlerini korumak ve geliştirmektir.

Akbük’ün kurtuluşu, çarpık kentleşme olgusu karşısında kendisini [ve sahip olduğu doğal değerleri] korumaktır. İşte Akbük o zaman kendi niteliklerine uygun bir gelişme çizgisinin zirvesine keyifle oturabilir.

Çünkü Akbük’ün gerçek anlamda gelişmesi; ilçe olmak, kentleşmek, turizm sanayinin talanına teslim olmaktan değil, kendi niteliksel değerlerini korumak ve geliştirmekten geçmektedir.

Bu gerçeği görmek ve Akbük’ün yararını kişisel çıkar hesaplarının üzerine çıkartmak tek kurtuluş yoludur.

Bu yolu değil de, kendi kişisel menfaatlerinin doğrultusunu topluma kabul ettirmeye çalışanları teşhis ederek gerekli önlemleri almak bu yolun ikinci önemli kavşağıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar