E. TURGUT TEKİN

E. TURGUT TEKİN

HER HAFTA ŞİİRLERİ İLE BİR ŞAİR SEYİT KEMAL KARAALİOĞLU

 

 

* Önceki sayıdan devam

Necip Fazıl bir mısrasında:

“Yapraktan saçını yerlere yaymış,

Sonbahar ağlıyor ayaklarında”diyor. Şiirde önemli olan az sözle çok şey anlatmaktır. Destansı şiirler yazmanın modası çoktan geçmiştir. O türden uzun şiirleri artık kimseler okumuyor. Okunmayan şiirleri yazmanın ve yayınlamanın hiçbir anlamı yoktur. Yıllar önce, “BEŞPARMAK DERGİSİ”nde yayınladığım, “ŞİİRDE ÖZE VARMAK” adlı makalem, şiirle uğraşanlarca çok olumlu karşılandı. Bir çok sanat ve edebiyat dergilerinde benim adımla yayınlandı. Yazımı çıkış olarak alan bir çok edebiyat sanatçısı da bu konudaki görüşlerini kendi düşünceleri doğrultusunda anlatıp yazdılar. Haklı olarak Seyit Kemal bir mısrasında şöyle diyor:

“Ne yapabilirim

Bir ben deme;

Dile getirir ormanları

Bir küçücük dal.” diyor. Öyle sırt sırta vermiş milyonlarca dal nasıl bir ormanı andırıyorsa, asker deyince de beynimizde ordu çağrışıyor, erler orduyu, koyunlar sürüyü çağrıştırmıyor mu? Bir başka mısrasında:

“Sonsuzluk denizine

Coşkun akan bir ırmak gibiyim;

Yaşlandıkça gençleşiyor ilham perim” diyor. Demek ki insan yaşlandıkça, daha çok uzmanlaşıyor ve üretgenliği artıyor. Burada onu gençleştiren aslında fiziki yapısı değil deneyimli uzmanlığıdır. Çünkü hayatı acısıyla tatlısıyla öğrenmiş bu dalda uzmanlaşmıştı. Beden yaşlanırsa yaşlansın onun deneyimi ustalaşıp uzmanlaşmaktadır. İlham perisi olan deneyimlilik, ustalık ve uzmanlık onu mesleğinin doruğuna taşımaktadır. Buna olgunlaşma denir. Beden gençken bu uzmanlık çok zayıftı. Beden yaşlandıkça uzmanlık perisi gençleşmiştir. Şair geçen günlere dair bir düşüncesini ise şöyle dile getiriyor:

GEÇEN GÜNLER

Ne güzel söylemiş şair

Geçen günlere dair:

“Bugünde geçti kaldık yarına;

Böylece varıyoruz ömrün ufuklarına”

Ben yorumlarımı kesip sizleri Seyit Kemal’in bu güzel, özlü şiirleri ile baş başa bırakıyorum. Buyurun okuyun bu doyumsuz güzel, güzel olduğu kadarda özlü, anlamlı şiirleri:

ÇOBAN YILDIZI                        SONBAHAR

Ayrılamıyorum birazda  Akşam olmakta

Esrarlı aydınlıklara akıyor ırmak   Kapanmakta kapılar

Derinden işliyor dünya              Karlı dağlar eteğinden

Sarıyor metafizik endişe             Baharı görmek için

Duyuyorum kozmik büyüklüğü      Uzanmaktayız sonbahar

Çoban yıldızı çok uzak   bahçelerine

Duyulmakta derinden

Denizin, dalgaların uğultusu


ÖZLEM                      BÜLBÜLLER GİBİ

Okudukça              Gül yanaklar açılır güller gibi

Aydınlık günlerim         İpek saçlar çözülür,sümbüller gibi

Ömrüm boyunca:            Gönül aynasına vurunca şavkı

Kitap dolu bir ev            Aşıklar feryat eder bülbüller gibi

Çiçek dolu bir bahçe isterim


KİTAP                   NEDENSE

Yaşamadım sanırım           Büyüyorum

Okumadığım günler            Başkaları için yaşadıkça

Kitaplık benim için      Yüreğim kararıyor

En büyük tapınak         Kargalarla arkadaşlık yaptıkça

Uğrar limanlarıma her gün     İnsanlaşıyorum

Kitap yüklü gemiler…     Haksızlıklara başkaldırdıkça


GÖZLERİN            BADEM

Gözlerinden içtim             Vakitsiz

Kahvelerin en güzelini          Çiçek açtı bademler

Gözlerini görünce gönül      Kuruttu mart karları

Ne kahve ister ne kahvehane    Almalı ibret 

Gönül aşk ister gözlerin bahane  Vakitsiz açılmamalı


TANRI GİBİ              ŞAKA

Kişilikten sıyrılma        Yaşantı bir şaka

Çek benliğe isyan bayrağını   En büyük şaka aşk

Sezdir,yorumlama             Biter tüm şarkılar ölümle

Ölümdür dünlerin anası       Aman vermez felek

Hayrettir götüren tapınmaya   Bakar,gülmek üzeresin

Tanrı gibi:sus ve yap         Geçer gidersin


HARMAN              ÇOCUKLUK

O yaz günü            Çocukluğum yeşil yeşil

Köyde                Kırların özgür havası

Bir harman başına oturdum  Kekikli tepeler

Baktım                   Bir kelebek gibi

Tınaz savuranlara        Koştum bahar sabahları

Anladım birden değişimi      Binlerce renkli güller

Buğdaylar yabalardan dökülürken     O günleri

İşte dedim                         Bulacakmışım gibi

Bizi yaşatan eller                   Ne kadar canlı

Şehir çocuğu olarak               Ne kadar güzel

Utandım kendimden


YELKOVAN                    ÇARESİZ

Akıyor sularla zaman           Sevmek güzel sevemezsin

Yaklaşıyoruz geniş sonsuzluğa          Dünya geniş gezemezsin

Solacak bin bir renkli erguvan      Yemekler nefis yiyemezsin

Alışılmış kıyılarda uzak duracak        Ölmek kalıyor ölemezsin

Durmaz sanılan yelkovan


ÇALACAK KAPIYI                ÖLÜMSÜZ BAHAR

İnsanlar yine böyle doğacak        Çocuk:yaşayan güzellik

Yine böyle söylenecek şarkılar     Geleceğin aydınlık sabahları

Aşkın sesi yine böyle duyulacak     Ümit kaynakları,uyanan rüzgar

Yine böyle avunacak insanlar     Kuş cıvıltılarında değil

Çaresiz yine böyle ölecek insanlar   Çocuk cıvıltılarında

Yaşayanlar yaşamadı olacak        Yurdumun geleceği

Yine böyle oynanacak oyunlar      Çocuk:en derin anlam

Evlere yine böyle dönülecek        Göz kamaştıran geniş ışık

Çalacak kapıyı beklenen zaman     Sonsuz gülüş,ölümsüz bahar


AŞKIMIZ                   ÇAĞIRACAK

Aşkımız kalır yalnız               Kıyısındayız ırmağın

Yaşarız sonsuz gecelerin ötesinde      Çağıracak o ses hepimizi

Tabiat yine bu denli güzel            Yıldızlar yine böyle

En mutlu yine biz oluruz             Göz kırpacaklar göklerden

Nerede nasıl geçerse geçsin günlerimiz   Olgun tatlı meyveler

Senin olduğun yerdedir cennet         Irgalanacak dallarda

En güçlüsü güçlerin seni sevmek      Mevsimler geri dönecek

Viran olur aşksız bıraktığın gönüller    Bizler dönmeyeceğiz

Güneşin gittiği altın yoldan gelirsin    Anlattı hayatı

İçinden hayat fışkıran gözler           Düşen yapraklar

Leylaklara hiç koklanmamış kokular

İlhamlara ateşli güzellikler verirsin


YAŞARKEN                     ELVEDA

Birde yokluğu aşabilsem           Ne yapsam

Açılsam sonsuzluğa                N’etsem bilmem

Uzaklaşsam alışılmış kıyılardan        Yaşanası bu dünyayı

Masmavi denizlerde kuşlar gibi yaşasam Bırakıp nasıl gitsem

                               Karşılaşmak yok bir daha

                              Geçen günlerim,elveda

KİM                             ANSIZIN

Kimin bu fırça?                   Aldırma karanlığa

Çiçeği tohumdan deren kim?         Yürüdükçe aydınlanır yollar

Çizen kim bu tabloları?             Uyanırız ansızın

Işıkları her an değiştiren kim?        Renkli bir şaşkınlıkla


DÜĞÜM                     SONSUZA GİDERKEN

Ne içtiğim duygu pınarları       Yeşeriyorum her sabah

Ne gezdiğim düşünce sınırları  Sarhoş gibiyim bitmeyen seslerle

Ne çaldığım fikir kapıları      Aldırdığım yok dökülen yapraklara

Hiç biri çözemedi yılları       Umut kıyılarına çarpa çarpa

Beynimde düğümlenen sırları   Akmaktayım sonsuz maviliklere


DAĞDAKİ ATEŞ              YAŞANTIM

Bir dağ ateşi gibi yanmakta       Bir evim var

Karanlılar ötesinde aydınlık       Anlayışlı birde karım

Korkudan şarkı söyler gibi dünya   Aradığım mesleği bulmuşum

Bir tedirginlik,bir ürperme        Tunç’la Can sevgili oğullarım

Yürüyoruz bilmeden nereye       Kırkı geçti yaşım

Değişen yalnız yaşantı           İşim yolunda sayılır

Mavi limanlarımıza gelen         Yokuşlarım varmış inişe

Hayatla ölümün kutsal şarkısı     Gel gör ki rahat değil başım


O GÜNLER           BEKLEYİŞ

Hey gidi                Akşam olurdu

Gözlerimin önünde            Elleri dolu dolu

Bugünmüş gibi              Çarşıdan dönerdi babalar

Üzüm kopardığım çardak       Sokaklarda sevinçli çocuklar

Kaval yaptığım kiraz dalı      Bense boynum bükük

Karpuz sattığım sergi         Gözlerim yaşlı

Nasıl unuturum sizleri       Uçurtma uçurduğum kırları           

Armutlarını taşladığım bahçe

Altında uyuduğum çınar

Önceki ve Sonraki Yazılar