İKİ KİŞİDEN ÖTEKİ

 

Tansu Çiller’in Gümrük Birliği çıkarmasından sonra güpe gündüz havai fişekler patlamıştı bu memlekette. Şimdi iki kişiden biri, Gümrük Birliği’nin tarım gelirimizi nasıl yok ettiğini bilir.

İki kişiden biri dedim de aklıma geldi, AKP’nin seçim sonuçları.. Yüzde elli yani iki kişiden biri. Oysa sokaklar isyancılarla doluydu. Hopa’da eşkıyalar, Zonguldak’ta ölen madencilerin yakınları kuru gürültücüler, anarşist üniversite öğrencileri, yaygaracı tekelciler, gavur İzmir’liler, KPSS ve YGS’den  kopya mağduru provokatör öğrenciler, çok bilmiş eczacılar, terörist Ergenekon’cular, darbeci askerler, anasını alıp giden çiftçiler, ucubeci ve müsvette sanatçılar, atanamayan öğretmenler, meteliğe kurşun sıkan işçiler, fındığını denize döken köylüler, Habur kapısında halay çeken teröristlerden yakınan şehit aileleri, yumurta atan üniversiteliler, Aleviler.. Bu liste uzar, uzar da; merak ettim bütün bunlar dün nerdeydiler..

Ben sokakta yürürken, iki kişiden biri rahatsızdı bu iktidardan, sohbetlerde isyan ediyordu bu millet, anketler, haberler, köşe yazarları hatta ne yazarsa yapılan ecnebi gazeteleri.. Şimdi ne demek bu yüzde elli yani iki kişiden biri..

Bir hükümetin, her yaptığı tapılacak bir faaliyet olsa, bir tek yanlışı bile olmasa, adaletin bel kemiği olsa yinede üçüncü kez ve oylarını yükselterek seçilmesi eşyanın tabiatına ters. Ki kaldı ki; AKP bu saydığım kutsallıkların yanından bile geçmez. Durup durup aklıma takılıyor, şu on yedi milyon fazladan basılan oy pusulası, lanet şeytan işte ..

Bütün bunlardan daha başka şaşırtıcı gelişmeler de var mesela. Hadi diyelim ki, AKP alnının teriyle aldı yüzde elliyi, peki CHP’nin günahı neydi? Faturayı Deniz Baykal’a kestik, onu gönderdik yerine herkesin gönlünde yatan aslanı, Kılıçdaroğlu’nu getirdik, yetmedi. “Artık ağzınızdan atın şu laikliği, statükoculuğu” dedik, genişledik, yetmedi. “Halkın burasına geldi, bu iktidar herkesin anasını ağlattı, fakirlik diz boyu” dediler, dopdolu aile sigortasını getiriyoruz dedik, yetmedi. Sivas’ın önüne geçemezsiniz denildi, doğuyu güneydoğuyu tavaf ettik yetmedi.

Demek ki; sorun statükoculukta değilmiş, demek ki; sorun her seferinde günah keçisi ilan ettiğimiz laiklikte değilmiş.

Ben şunu çok iyi anladım ki; hiçbir şey anlamamışım. Doğuya o kadar mesaj veren CHP’nin, Doğu’daki bağımsızdan hatta AKP’den daha az oy alabileceğini tahmin ederdim ama; asla 16 yıl sonra gidip, “Kürt sorunu yoktur” diyen MHP’den daha az oy alabileceğini tahmin edemezdim. Gerçekten ülkemin siyasi bakışına anlam vermekte zorlanıyorum artık.

Neyse, artık çok şey değişecek dediğimiz, umut bağladığımız seçimler geride kaldı. Şimdi elimizdeki mevcut verilerle, yeni bir dört yıl planı çıkarmak durumundayız.

AKP, vize aldığı dört yıl için neler düşünüyor az çok biliyoruz. Her ne kadar 330’a ulaşamasa da, meclis içinden dört milletvekili bulmakta zorlanacağını düşünmüyorum. Yeni anayasa ilk icraatı olabilir. Öte yandan, 15 Haziran’a kadar müsaade veren BDP’ye, ne tarz vaatler verildi hiçbir bilgimiz yok, bunu da bekleyip göreceğiz. Şu da bir gerçek ki; Tayyip Erdoğan’nın agrasif tutumu, biraz yumuşayacaktır ama kendini sultan gibi hissetmekten kaçınmayacağı ortada.

CHP için tablo çok kötüymüş gibi düşünülse de, bu duruma, eski CHP’den iyi Kılıçdaroğlu CHP’sinden kötü, diyebiliriz. Ancak, partiler içinde milletvekili sayısını önemli derecede yükselten tek parti olarak, çok daha güçlü bir ana muhalefet partisi izleyeceğimizi unutmamamız gerek.

MHP ise, üzerinde oynanan oyunlara rağmen, pek bir değişikliğe uğramasa da, yinede korktuğumuz baraj altı sorununu yaşatmadı.

BDP’ye gelince, meclis içindeki yerini daha da güçlenerek korudu.

Benimse gönlümde yatan 13 Haziran, asla bu değildi ama her iki kişiden biri olmasam da, öteki olarak bir hayli üzgünüm. Memleketim için düşündüğüm rejim, hiçbir zaman AKP rejimi olmadı. Ama anlıyorum ki; halkın tercihi bu yönde.

Yine de şunu söylemeden geçemeyeceğim. Seçim sonrası, sokaklarda “demokrasi kazandı” diye çığlık atan insanlar… Demokrasi sizin zannettiğiniz gibi bir kese altına, bir kutu makarnaya sığan bir terim değildir. Demokrasi, sadece seçimlerin yapıldığı bir model de değildir.

Demokrasi; hiçbir baskı uygulanmadan, vatandaşları asgari ferah seviyesinde yaşatıp, yalan dolan vaatlerde bulunmadan ve de ötekileştirmeden ve ayrıca, muhalefete de aynı devlet imkanlarını sağladıktan sonra yapılacak özgür seçimlerdir.

Tabi unutmadan da ekleyelim, bir de bu tanımın hakkını veren seçmenlerin var olması gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar