KENTİMİ SEVİYORUM -6-

 

-geçen haftadan

devam-

Antik Kafe’ de insana huzur veren akvaryumun önünde bir yorgunluk çayı içiyorum. Balıklar izlendiklerini hissediyorlar sanki, televizyondaki müzik kanalından yayılan hoş müziğin ritmine uygun dans ediyorlar sanki. Bir çay daha.

Yola devam, durmak yok. Yol uzun! Bakalım daha ne kadar sürecek bir Çarşamba’ya sığdırdığım bu gezinin sizinle paylaşımı. Umarım, sıkılanlar olmamıştır.

O şımbıl şımbıl vitrinli giyim mağazasının yanında dost selamını esirgemeyen çiçekçi. Renkler ve kokular. İnsanın ruhunu okşayan iki nesne. Çiçekler bulunduğu yerin havasını değiştiriyor.  Bir çok kentte sokakları çiçek bahçesine döndürüyor çiçeksever yöneticiler. Ziyaretleri çiçek demetleriyle taçlandırmak, iş dönüşlerinde eve bir demet karanfille merhaba demek, yaşamı ne kadar güzelleştirir. Daha önce de yazmıştım, 7 Mayıs Dünya Çiçek Günü, “Söke Çiçek Açsın!” diyerek önerilerimi sıralamıştım. Umarım gelecek bahara, daha önce yaşadığım Didim’e kazandırdığım “ÇİÇEK FESTİVALİ” ni hep birlikte Söke’de de yaşama geçiririz.

Söke’nin en ünlü köftecisi olarak, beğeniyle söz edilen aş evinin önünden, sanki yeni yapıların arasında sıkışıp kalmış, hissi veren duygularla geçiyorum. Ve bir gün burada öğle yemeği yemek için kendime söz veriyorum.  Karşıda, yine caddeyi parka bağlayan bir kısık, dershane, uluslararası bir dünya bankası.  Banka dedim de, hiçbir kriz döneminde bankaların hiç zarar etmediğini hatta en çok kar eden kurumlar olduğunu biliyor muydunuz? Ha tabi görev zararı addedilerek yöneticileri cezalandırılmayan ve tüm zararları devletçe, bizim ödediğimiz vergilerden karşılanan bankalardan, bir zamanlar oldukça moda olan batan bankalardan söz etmiyorum. Geçenlerde birkaç bankaya işim düştüğünde karşılaştıklarım çok ilginç geldi bana. Altı yıl önce sıkıntılı bir şekilde ödemek zorunda kaldığım ve geri verdiğim kredi kartlarımla ilgili, “borcu yoktur belgesi” almak için gittiğim bankalardan ilki, beş dakikada işlemi bitirip belgemi verirken, diğeri başka kentteki şubesinde olan hesabımla  ilgili bankayla temasa geçip, işi ileriki günlere uzattı. Bir diğer banka görevlisi böyle bir belgeyi 50 Tl. karşılığında verebileceğini bildirirken, ondan sonraki de genel merkezle bir dizi yazışmanın ardından ertesi gün verebildi.

 ‘Vatandaş Müstahak’ öyküsü anlayacağınız.

Banka hükümet alanına giden yola dayanıyor. Yanına park etmiş araçlar zaman zaman dönüşlerde trafik akışını zora soksa da şimdilik sorun yok gibi. Kaldırımdaki ağacın gölgesinde bir yaşlı dilenci, bankayla tam bir uyum içinde. Allahtan bunda çocuk yok.

Karşıda baharatçı, kuyumcu ve eczane.  İnsanın alışkanlıktan öte bağımlılık derecesinde oturup dost çayını yudumladığı ve bulduğu her fırsatta uğradı yerler vardır. İşte benim için nadir yerlerden bir yer Sema Eczanesi. Baba Arif amcayla burada tanıştım. Didim’de benden çok önce yaşamış, o günleri keyifle dinliyorum ondan. Bazen eski Söke’den, Sökelilerden konuşuyoruz. Söke’nin eski yaşamını ondan dinlemek bana müthiş keyif veriyor. Arif amca tam bir Söke beyefendisi. Söke’nin 100 yüzünden birisi diye düşünüyorum.  Eczaneye uğramadığım günler eksiklik hissettiğimi söylersem abartmış olmam. Orda yudumladığım dost çayının tadını başak bir yerde duyumsamıyorum.

Yanda Beyaz Eşya mağazası, karşıda sarraf, konfeksiyon mağazalarının çoğalmasıyla yok olmaya   yüz tutmuş mesleklerden  biri,  kumaş pazarı. Hiç konuşmadan, sadece gülümseyerek selamlaştığımız iki dost yüz. Ama güzellikler adına aynı şeyleri düşündüğümüz bir gerçek. Cadde üzerinde trafiğin sağa oldukça yoğun aktığı ve oto gara ulaşan sokak. “Sanki trafik buradan sonra kesildiğinde de, tren garına kadar kalan bölüm  sevgi yolu için yeter.” diye düşünüyorum. Ola bilir mi, kim bilir?

Keser döner, sap döner. Tavuk döner, et döner. Çevreye yayılan koku insana acıktığını hissettiriyor. Kahve Evi’nin bitişiğindeki ayak üstü atıştırmalık dönerci.

 (devamı haftaya)

Önceki ve Sonraki Yazılar