MANEVİ ZİRVE, FETİH RUHU

Yazılarımın genel karakteri, doğru ile yanlışın mukayesesi şeklindedir. Bunları  her sahada karşılaştırmalı olarak yapmaktayım.  Nefsine uyup kötülük tohumu ekenler, onu gübreleyip sulayanlar neticesinde gül bahçesi ile karşılaşmadıklarında, bunun kendi hataları olduğunu bilmeleri ve yanlışlarını görmeleri içindir. Kötülük tohumları ekerek iyilik elde edilemeyeceğini Nasrettin Hoca şu fıkrası ile ne güzel anlatmıştır.

Hoca bir gün eşeği ile yolda giderlerken, eşek bir takım kötü  ve pis şeyleri kokular. Hoca da onları alır, torbasına koyar. Eve gelince hoca eşeği ahıra bağlar ve önünü yemesi için sırtındaki torbadakileri koyar. Eşeğin, yemediğini görünce; “Niçin yemiyorsun? Sen kokladın, ben doldurdum” der.

Meşhur bir atasözümüz vardır. “Arayan mevlasını da bulur, belasını da…” diye. Hak’kı gözetip, onun doğrularını baş tacı yapanlar da hiç korkmasınlar, “Onlara dünya ve ahiret saadetleri vardır” müjdesi mutlaka gerçekleşecektir. “Gençliğinin gönlüne ve kafasına rüzgâr ekenler, sonunda fırtına biçeceklerini” de bilmelidirler.

 

FETİH RUHU

İslami değerlere inanan ve bu değerleri hayatına hâkim kılan insanlar her açıdan mükemmele yönelmiş demektir. Çünkü “Allah (c.c) bize zararı dokunan hiçbir şeyi helal, faydalı olan hiçbir şeyi de haram kılmamıştır.” Allah’ın emirlerine uyanlar, faydalı bütün işlerde en önde bulunanlardır. Böyle insanların ruhları da kemale ermekte, sadece kendinin değil ailesinin, milletinin ve hatta bütün insanların mutluluğunu isteyecek duruma gelmektedirler. Bunlar yeryüzünden kötülüklerin kalkması ve iyiliklerin hâkim olabilmesi için bütün güçleri ile çalışmakta, bu uğurda her şeylerini feda edebilmektedirler. Bu durumdakilere biz, “Fetih ruhu’na erişenler veya kısaca Milli Gençlik” diyoruz.

“1974 Kıbrıs barış harekâtıyla” Mehmetçik, Papaz Makaryos’un adada ki katliamını durduruyor, adaya huzur ve sükûn getiriyordu. Çıkarma esnasında Başbakan olan Sayın Ecevit’in gazetelere yansıyan bir beyanatında, “Fetih ruhuna karşıyım” diyerek hükümet ortağı MSP Milli Selamet Partisi bakanlarının tutumlarını eleştiriyor ve onların Kıbrıs’ın tümünde garantörlük hakkımızın kullanılmasını istemelerini,  T.C. Başbakanının ağzından tescil oluyordu. Aynı Ecevit, ülkemizin 1977 de erken seçimlere gitmesi sırasında “Asker miğferli” fotoğraflarını otobüslerin arkalarına astırıyor ve resmin altına yazdığı yazılarda kendini“Kıbrıs Fatih’i” ilan ediyordu(!)

 

MİLLİ  GENÇLİK

Milli gençlik; davasına sevdalı ve sevdası uğrunda gerektiğinde malından, gençliğinden, sıhhatinden, ilminden ve canından vazgeçebilen insandır. Onun için iman, akıl, ilim, ihlâs ve fedakârlık gibi üstün hasletlerin yanı sıra iki koluyla bütün dünyayı kucaklayabilecek yüksek bir gaye ve hedefi vardır. Yeryüzünde sömürü ve zulmün kalkması için elindeki bu değerleri harcayabilecek büyük bir fedakârlığa sahiptir.

Milli gençliğin tarihimizdeki en güzel örneği Peygamber methine de kavuşan Sultan Fatih hazretleridir. Sultan Fatih 21 yaşında, İstanbul’u almaya azmetmiş, kendisini bu fetihten döndürmek isteyenlere “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u…” diyerek azmini göstermiş, neticede İstanbul’u feth ederek oraya hakkı ve adaleti götürmüştür.

Milli gençliğin taşıdığı erişilemeyecek yüksek ideale, yaptığı  büyük fedakârlığa ve aldığı önemli neticeye karşı eğer ölmüşse, Mehmet Akif; “…sana aguşunu açmış duruyor peygamber” diye hitap etmektedir.

 

FETİH VE İŞGAL FARKI

Görünüşte ikisi de aynı olan hareketlerden birine fetih, diğerine işgal denmesinin sebebi bunlardan her birinin gayesi ile neticesinin farklı olduğundandır. Her ikisinde de bir başka ülkenin askerleri bir diğer ülkeye girmesi, ülke yönetimini ele alması, her türlü asayiş işlerini yürütmesidir.

Fetih ve işgal o kadar farklı şeylerdir ki, birisi ak diğeri karadır. Birisi minarenin ucu, diğeri kuyunun dibi gibidir. Biri elinde bıçak (neşter) bulunan doktordur. Bıçağını kullanır, hastasının vücudundaki hastalıklı uzvu keser ve hastasını daha büyük dert ve sıkıntılardan kurtarır. Diğeri elinde bıçak bulunan bir katildir. Karşısındakini yaralamaya veya öldürmeyi planlamış ve fırsat bulunca cürümünü işlemiştir. Her ikisinin elinde bıçak olmasına ve önündeki insanları kesmelerine mukabil, ikisi de adam kesmektedirler diyemediğimiz gibi Fetih ve İşgal’e de aynı şeylerdir diyemeyiz..

İstanbul’un fethedilmesi sırasında, bu şehirdeki Hıristiyan Rum’lar, kurtarıcı olarak kendi dindaşlarını değil, Osmanlıyı istemiş ve tarihe geçen şu sözleri ifade etmişlerdir. “Biz Kardinal şapkası görmektense Müslüman sarığı görmeye razıyız.” Bu sözleri söyleyebilen halkın önce kalbinin fethedildiğini daha sonra da şehrin kapılarının açıldığını görüyoruz.

 

İŞGAL GERÇEĞİ

İşgalde, işgal edilecek topraklardaki halkın bir propaganda ile uyutulması, işgalcilerin birer kurtarıcı olarak takdim edilmesi vardır. Böylece halkın işgalcilere karşı direnmesinin önü alınmış olur. Ülkeye girdikten, askerleri yerleştirdikten sonra artık keyfi idare başlamaktadır.

Amerika, Irak’a girerken, kendisini bir demokrasi havarisi gibi gösterip,“ Saddam’ın zulmünden kurtaracak, size demokrasi getireceğiz” diye propaganda yürütmüşlerdi. Aradan geçen zaman içinde, olan Irak halkına olmuş ve “Irak’tan Ebu Gureyp hapishanesinden bütün dünyaya dalga dalga yayılan çığlıkları” adeta kulalarımızı sağır etmiştir.

Hazreti Mevlana’nın deyişiyle çağrımız bütün insanlığadır. “Geliniz, tüm insanlığın mutluluğu için Fetih ruhuna sahip insanlarla bir olunuz, biliniz ki onlar yaptıkları işin ecrini Allah’tan beklemekte ama sizler için mücadele vermektedirler.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar