Ne de olsa okumuş çocuk!

 

 

(...ama, Uğur Mumcu iddiasında tahsili yeterli gelmemiş)

Söke Belediyesi'nin CHP'li meclis üyelerinden Burak Özdemir'in Gerçek Gazetesi'nde "CESUR YÜREK 1" başlıklı köşe yazısını dün yayınladık. Sevdiğim ve saydığım bir insan. Bildiğim kadarıyla dürüst ve bugüne kadar da en ufak bir şaibeye adı karışmadı.

Karıştı diyenin alnını karışlarım.

Yazısında kullandığı başlık gibi, kendisini "cesur yürekli" bir insan olarak görür.

Gözünü budaktan sakınmaz!

Hiç unutmuyorum, kendisiyle ilgili gizli bir belgeye sahip olduğum duyumunu almış ve beni arayıp meydan okumuştu. Partilisi Belediye Başkanı Necdet Özekmekçi gibi, "Elinde ne tür bir belge varsa kullan, kullanmazsan bilmem nesin!" gibi sözler sarfetmişti. Çok gülmüştüm, ama cesaretine de hayran kalmıştım.

Geçtiğimiz hafta Ekspres Gazetesi'nde yayınlanan bir yazısında, aynı gazetenin yazarlarından Cevdet Üzüm'ü al aşağı etti. Cevdet Üzüm'ün daha önce yazmış olduğu yazısından alıntı yaparak, adeta gazetecilik hayatını sonlandırdı.

Burak kardeşim; yazar, çizer takımını kendi çalıştıkları gazetelerin sütunlarından rezil rüsva etme alışkınlığı edinmese bari...

Baksanıza şimdi de beni kafasına takmış görünüyor. Benimle ilgili yazısını da Gerçek Gazetesi'ne göndermiş. Önce; "Refikimiz Ekspres Gazetesi yönetimi, beni çok sevdiği için yazıyı yayınlamama kararı mı aldı!" diye düşündüm. Bunun da zayıf bir ihtimal olduğunu, Cevdet Üzüm'ün başına gelenleri hatırlayınca anladım. Kendi yazarlarının bile gözünün yaşına bakmadan kurda, kuşa yem ettiklerine göre, beni bir kaşık suda bile boğabilirlerdi...

***

Burak kardeşimin; noktasına, virgülüne dokunmadan aynen yayınladığımız yazısında, "... Bir süredir Gerçek Gazetesi'nde Belediye ve CHP ile ilgili haberleri izliyorum. Durmuş kardeşim büyük bir özveri ile yazıyor yazılarını..." diye belirtmiş.

CHP'nin iyi bir fanatiği ve Necdet Özekmekçi'nin prenslerinden olmasına rağmen, "Sezar'ın hakkını Sezar'a" vermesi güzel bir davranış.

Gerçi yazısının hemen devamında çark etmiş! Adeta kendisiyle çelişkiye düşmüş...

Doğru olduğuna emin olmadığım, bilgi eksikliğim olan bir konuda kurumları, insanları suçladığımı ve hayali senaryolar ürettiğimi iddia etmiş.

Aslında ben bu iddialara yabancı değilim!

CHP Söke İlçe Başkanı da, başkalarının hazırladığı yazılı basın açıklamasını okurken bu yönde suçlamalarda bulunmuştu.

Hep aynı ağız...

CHP'lilerin ortak söylemi haline geldi bu asılsız iddiaları...

Kamuoyunun kafasını karıştırmaya çalışıyorlar, ama kendi kafaları karışıyor...

Israrla, "Bu haberlere bir örnek gösterebilir misiniz?" diye soruyorum!

Ağızlarını bıçak açmıyor, sessizliğe büründüler.

Burak kardeşimden rica ediyorum! Lütfen, yazacağın ilk yazıda bu konuya yer ver.

***

Bürosunda çay içip, dostane bir şekilde sohbet etmiştik. Görüşmemizi ve konuşulanları köşe yazısında kullanmasını anlayabiliyorum!

Sinsice konuları ele almasını ve saptırarak kamuoyuna yansıtmasını da anlayabiliyorum!

Ne de olsa mensubu olduğu partinin ve partilisi belediye başkanının yanlış icraatlarını kamuoyuna duyuruyorum.

Elbette ki, hazımsızlığı olacak...

Burak kardeşim yazısında, "Neden bilmediğin ya da doğrusunu bildiğin halde olayları farklı lanse eden yazılar yazıyorsun diye sormuştum ve sen de o gün gazetecilik damarım tuttu demiştin..." şeklinde bir ifade kullanmış. Aramızda geçen konuşma ve benim sözlerimmiş gibi yansıttığı ifadeler tam olarak doğru değil. "Ballı takas!" olarak bilinen ve kamuoyunu rahatsız eden konu nedeniyle belediye koridorunda şakalaşma sonrası aramızda tartışma çıkmıştı. Günler sonra bürosunun bulunduğu işhanına gitmiştim ve geçerken uğradım. Bana kızgınlığının geçip geçmediğini görmek hatta üzerine fazla gittiğim için de gönlünü almak istemiştim. Beni çok iyi karşıladı. Sohbetimizin bir yerinde, "Ballı takas!" haberini neden yazma gereği duyduğumu sordu. Bende, "Habercilik yönüm ağır bastı!" diye cevap verdim.

Yani iddia ettiği gibi, "damarım tuttu!" demedim. Gazetecilik yönüm ağır bastı ve olması gerekeni yaptım. Yani her zaman olduğu gibi, haberi kamuoyuyla paylaştım.

Neden rahatsızlık duyuyorsun ki!

Ben bunu 2004 yerel seçimini kazandığınızdan beri hep yapmıyor muyum!

Seni anlayabiliyorum!

Yerel seçime çok zaman olduğu için, eleştirilerin unutulacağını düşünüyor ve önemsemiyordunuz!

Şimdi ise, pabuç pahalı mı geldi...

2004 yılından beri yaptığımız aynı türden eleştirilere şimdi hop oturup, hop kalkıyorsunuz.

Ama bunlar daha ısınma turları...

***

Burak kardeşim, kendi çapında kurnaz bir insan! Durduk yere bana sataşmasının nedenini de çok iyi biliyorum...

Amacı, dikkatimi başka yöne çekmek. Başkan Necdet Özekmekçi'ye yönelik eleştirilerimi biraz olsun engellemek.

Hiç sevinmeyin, aynı anda hem seninle ve başkalarıyla polemiğe giribilirim hem de başkanın yanlışlarını kamuoyuyla paylaşabilirim.

Burak kardeşim, yazımdan alıntı yaptığını iddia ederek, "Gazetelerin görevi iktidara muhalefet olmak!! En iyi gazeteci iktidarla en çok kavga eden gazeteci!!" anlayışını savunduğumu belirtmiş. İşine geldiği gibi saptırmış ve yazımı cımbızlamış.

Bunun adına "hin oğlu hinlik" derler...

Bana gazetecilik dersi vermeye çalışıyor, ama kendisi dürüst davranmıyor.

Ben ne yazmışım: "Gazetelerin ve gazetecilerin iktidarlara muhalefet olması gerektiğini anlayamıyorlar. En iyi gazete ve gazeteci iktidarlarla kavga halinde olandır, diyemiyorlar. Çünkü, halkın iktidarlardan hep istekleri olur. İktidarlarda bu istekleri genelde yerine getiremezler. Yanlış işler yapılır. Kamu vicdanını rahatsız eden ilişkiler görülür. "Sen, ben, bizim oğlan" zihniyetiyle hareket edilir. İşte bu durumlarda gazeteler ve gazeteciler devreye girerler... "

Yazımdaki ifadeler açık ve net.

Örnek verecek olursam; Emin Çölaşan halkçı yönü nedeniyle Türk insanı tarafından çok seviliyor. Yıllardır köşesinde iktidarlarla kavga halinde. En beğendiği lider Ecevit'i bile iktidarlığı döneminde eleştiri bombardımanına tuttu.

Bu gerçekleri gör Burak kardeşim...

Bağlı bulunduğumuz meslek kuruluşları yıllardır yerel basını eğitici seminerler düzenliyorlar. 2008 yılında da Denizli ve Dikili'de olmak üzere iki seminere katıldım. Türkiye'den ve hatta Avrupa ülkelerinden gazeteci kökenli öğretim görevlileri vardı. Saygın üniversitelerde ders veren bu insanlar, gazetelerin halk için çıkarılması gerektiğini ve gazeteciliğin de halk için yapılması gerektiği bilincini aşılıyorlardı. En iyi gazetelerin ve gazetecilerin, (ister genel, ister yerel olsun) halk adına iktidarlarla kavga halinde olanlar olduğu örneklerle gösterildi.

Burak kardeşim, bürosuna gazete alırken iktidar yanlısı gazete alıyor herhalde! İktidarın televizyonunu mu muhalefetin televizyonunu mu izliyor acaba!

Bu seminerlerde başarılı olanlara sertifikalar veriliyor. Bu sertifikalar Burak kardeşim için önemsiz birer kağıt parçası olabilir, ama bizler için önemli. Gözümüz gibi koruruz o sertifikaları.

***

Kendi yorumlarıyla bana gazetecilik anlayışı yakıştırmış. Bu anlayışa yorum yapmayacağını yazmış, ama bir sürü yorum yapmış.

Bir dediği bir dediğini tutmuyor...

Son günlerde CHP Söke İlçe yöneticilerinde görülen hakaret etme hastalığına Burak kardeşim de yakalanmış.

Allah hepinize acil şifalar versin.

Söke halkını cahil sanıyorsunuz herhalde! Kimse yazılanları okumuyor mu sanıyorsunuz? Meydanı boş bulmuş atıp, tutuyorsunuz.

Basın bilmediği bir konuyu araştırırmış... Bildiği bir konuysa ispatıyla, belgeleriyle yazar ve halkı bilgilendirirmiş... Dedikoduyla, kulaktan dolma bilgilerle, senaryolarla değilmiş...

Burak kardeşim, sen ne anlatıyorsun! Kafana güneş mi geçti? İddia ettiğin gibi, gerçek dışı gazetecilik yapsak ayağımızdan pantolonumuzu alırdınız. Bırak boş boş konuşmayı da iddia ettiğin yalan haberlere örnek göster.

Gösteremiyorsun değil mi?

***

Yazısının başında, "Elbette ben basın mensubu değilim!" diyor, ama gazetecilik dersi vermeye kalkışıyor!

Burak kardeşim, gazeteci olmadığından ve sık sık yazmadığından olsa gerek çelişkilerle dolu bir yazı çıkmış ortaya.

Yazısında gerçekleri mizansenleştirmeye çalışmış ve "Bir meslektaşın gazeteye geliyor, işte belediyede şöyle şöyle diyorlar, diye konuşuyor. Sen de oturup kendince halk adına bir yazı yazıyorsun. Bu halk adına yazılan bir yazı değil, senin kendinle ilgili bir dedikoduya dayanarak yazılan bir yazı olur ancak. Bir de o dedikodu üzerine koskoca bir kurumun yazılanlara çıkıp yalanlama yapmasını bekliyorsun." şeklinde ifadeler kullanmış.

Basın ahlak ilkeleriyle bağdaşmayan bir yaklaşım içerisinde! İmâ bile etmediğim sözleri yazmışım gibi kullanma cüretini kendisinde bulabiliyor.

Yazımın halk adına yazıldığını söylemedim ki! Senin de belirttiğin gibi, Söke Belediyesi çatısı altında benimle ilgili yapıldığı iddia edilen bir dedikoduya cevaptı. Söke Belediyesi yönetiminden açıklama istediğim yönünde yalan yazmışsın.

Ben sizi ayıbınızla baş başa bırakmayı tercih etmiştim.

Bir meslektaşımın benim hakkımda yakışıksızca sarfedilen sözleri bana getirmesi normaldir. Söke Belediyesi'nden 2008 yılı içinde 70 bin YTL. ve Geri Dönüşüm Projesi kapsamında yaptırılan matbaa işlerinden dolayı da 16 bin YTL. alıp almadığımı sordu. Piyasaya kesmiş olduğum çeklerimin ödemesinin tarafınızdan yapılması yönünde talebimin olup olmadığını da araştırması gazetecilik mesleğinin gereğidir.

Ben meslektaşımın beni sorgulamasından rahatsız olmadım, bilâkis memnun oldum.

Elbette ki, sizin rahatsızlığınızı anlayabiliyorum!

***

Burak kardeşimin yazısında çuvalladığı en önemli bölüm Uğur Mumcu hakkındaki görüşleriydi. Uğur Mumcu için, "Karşıt siyasi görüşlü kişiler dahi onun gazeteciliğine laf söylemedi!" şeklinde bir ifade kullanmış. Burak kardeşime sormak istiyorum! Acaba, Uğur Mumcu'yu karşıt görüşlü kişiler değil de, kendi görüşündeki kişeler mi katlettiler! Karşıt görüşlü kişilerin Uğur Mumcu'nun gazeteciliğine daha ne kadar laf söylemelerini bekliyorsun! O'nu katletmiş olmaları senin için yeterli değil mi?

Okumuş adamsın, ama yeterli bilgiye sahip olmadan fikir yürütüyorsun ve Uğur Mumcu'nun gazeteciliğine laf söylenmediğini iddia ediyorsun. Daha nasıl söylesinler kardeşim!!!

Hem, Uğur mumcu'nun da arkadaşı Emin Çölaşan gibi, iktidarlarlarla kavga halinde olmadığını nasıl söyleyebilirsin! Uğur Mumcu'nun geçmiş yazılarını ve kitaplarını bir kez daha oku! Hafızanı tazelemiş olursun... Sen kısa pantolonla gezerken, ben Uğur Mumcu'nun yazılarından alıntılar yapıyordum. Senin bugün kullandığın ifadeleri ben yıllar önce yazılarıma, "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!" şeklinde başlık olarak kullanıyordum. Burak kardeşim, benim adım Cevdet Üzüm değil! Beni başkalarıyla karıştırma!

***

Burak kardeşimin bürosunda yaptığımız sohbette basında kaliteden söz etmiştik. Söke'de yayınlanmakta olan 3 tane günlük yerel gazete olduğunu söyleyerek, "Ekspres Gazetesi sahibi Yılmaz Kalaycı ve Yenisöke Gazetesi sahibi Hasan Hüseyin Yavaşoğlu ilkokul mezunu. Gerçek Gazetesi sahibi olarak ben de ortaokul mezunuyum. Bizim gazetelerimizi ve gazeteciliğimizi beğenmiyorsunuz, ama Söke'deki iletişim fakültesi mezunları da bu işi yapmıyorlar. Sizin de bünyenizde iletişim fakültesi mezunu siyasetçiler var. Neden gazete çıkarmıyorlar, neden gazetecilik yapmıyorlar?" dedim. Bu konudaki konuşmaları da işine geldiği gibi saptırmış. Artık bir karar aldım! CHP'lilerle konuşurken görüntülü kayıt yapacağım. Hiç olmazsa ne dediğim ne demediğim konusunda elimde belge olur. Aslında hiç konuşmasam en mantıklısı galiba...

Aklınca bizi halkın gözünde küçük düşürmeye ve cahil göstermeye çalışmış. "İlkokul mezunu matbaacı" ifadesini kullanarak dar anlayıştan kurtulmamızı önermiş. Bu düşünceyi kafamızdan silmemizi istemiş ve ilkokul mezunu bir matbaacıdan da iyi bir gazeteci olabileceğini yazmış. Yüz kızartıcı bir açığımızı yakalamışçasına, tahsil durumumuzun yetersizliğini üstüne basa basa kullanmış.

Ne yapalım okuyamadık! Tek ahlaksızlığımız, tek ayıbımız bu olsun.

Ne de olsa kendisi okumuş çocuk!

Harita mühendisi olmuş! Belediye meclis üyesi olmuş! İmar komisyonu üyesi olmuş! Encümen üyesi olmuş!

Tüm bu saydığım güzel sıfatlara rağmen adı en ufak bir şaibeye karışmamış...

Tabii ki atacak havasını...

Ne de olsa okumuş çocuk!

Önceki ve Sonraki Yazılar