NEHİRLER TERSİNE AKIYOR

 

Bu ülkede birçok şey tersinden okunuyor…

Olmadık yerlerde olmadık kişiler oturuyor.

Olmaması gereken şeyler, oluruna bırakılmış; sessizce ve sinsice akıp gidiyor.

Bu ülkede nehirlerin çoğunluğu tersine akıyor.

10 Kasım’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde saygı duruşunda bulunanların, Atatürkçü düşüncenin temel ilkesi olan “laikliğe karşı eylemlerin odağı” durumunda olduğu Anayasa Mahkemesi kararı ile sabit…

Gizli örgüt suçlaması ile yıllardır tutuklu olarak yargılanan insanlar, bu ülkedeki derin devlet uygulamaları ile uzun yıllardır mücadele vermiş olan aydın kişiler.

Bu ülkenin millet meclisinde kanunları yapma yetkisini elinde bulunduran çok sayıda milletvekili, çeşitli adi suçlardan soruşturma altında ve milletvekili dokunulmazlığının kalkanına sığınmış gününü gün etmekle meşgul… Yani, kanunları yapma yetkisine sahip olan çoğu kişi, kanunlara aykırı davranışları yüzünden haklarında açılmış olan ceza dosyalarını sumen altında tutabiliyorlar.

Teröre karşı en çetin mücadeleyi vermiş olan general düzeyindeki saygın komutanlar, terör örgütü kurma suçundan mahkûm olmuş zindanlarda ömürlerini törpülüyorlar.

Evet, 2008 yılının Türkiye’si, alt alta sıralamaya çalıştığımız bu terslikler kargaşası içinde yüzmektedir.

Bu tersine gidişi düzlüğe çıkartacak ve nehirleri tekrar kendi mecralarında denizlere doğru akıtacak olan güç, halkın bilincidir.

Bir toplumda yükselen bilinç düzeyi; siyasal, sosyal ve kültürel örgütlenme sonucunu doğurur.

Örgütlenme, siyasal bilinci daha da yükseklere taşır… Birbirini tetikleyerek hızlanan olan bu gelişme süreci, sonuç olarak o ülkenin uygarlık düzeyini yükseltir.

Ya da o toplum, başına musallat edilen tersliklerin arasına sıkışır ve içine düşürülmüş olduğu karmaşanın altında kalıp, ezilir.

Bu çelişki, bir varlık yokluk keskinliğindedir.

İnce ayrıntılar, ikinci derece zıtlıklar bu keskinliğin ışığında gerilerde kalır, görünmez hale gelir.

Ülkemizin geleceği ise, emperyalizme karşı verilecek topyekûn bir mücadelenin sonucuna bağlanmıştır.

Sözünü ettiğimiz bu çarpıklık, ancak halkın ülkesine fiilen sahip çıkması ile düzeltilebilecek bir nitelik taşımaktadır.

Bir ülkenin uygarlık yolundaki yürüyüşü, emek, cesaret, yürek ve bilinç gerektirir…

Türkiye 1919’larda bu niteliklere sahipti…

Bugünün koşullarında da sahip olduğumuz kudret, damarlarımızdaki kanda, dimağlarımızdaki bilinçte ve yüreklerimizdeki güçte [fazlası ile]… mevcuttur!..

Sorun; bu nitelikleri seferber edebilmekte, milletin enerjisini tam bağımsız, demokratik ve laik hukuk devleti idealine doğru yönlendirebilmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar