NEYİ VE KİMİ BEKLİYORSUNUZ?

Her yurttaşın, içinde yaşadığı Dünya’da ve ülkesinde olanları öğrenme, teknik deyimi ile “haber alma” hakkı vardır.
Bu hak, demokratik olduğu “varsayılan” ülkelerde medya aracılığı ile kullanılır.
Bu açıdan baktığınızda medya kamusal bir işlevi yerine getirmekte olan ciddi bir kurumdur.
Ama bu aynı soruna neo-liberal liboş gözlüğü ile baktığınızda durum çok farklıdır.
Bu düzenin kalemşorlarına göre medya organları her şeyden önce birer ticari işletmedir.
Üreteceklerdir… Satacaklardır!
Konu medya olunca da haber “üretilecek”… Ve sonra da pazarlanacaktır.
Peki… Haber kime [ve hangi amaçla] pazarlanacaktır?..
Bu noktada iş biraz çatallanmaktadır.
Haberin tüketicisi halktır.
Ama haber üretenin sponsoru [yani patronu] siyaset odaklarıdır.
Siyaset odaklarını oluşturan ve yapılandıranlar kimlerdir?
- O ülkenin egemen sınıf ve zümreleri…
Ve bu egemen sınıf ve zümreleri yaratan, besleyen ve güden yabancı holdingler, yani emperyalizm…
Bizim gibi ülkelerde uygulanmakta olan demokrasinin anatomisi böyle bir şablonu izlemektedir.
İpin, kimin elinde olduğu bellidir.
Kim elinin kimin cebinde olduğu da bellidir.
Sözünü ettiğimiz bu belirlilik hali emperyalizmin stratejisi doğrultusunda oluşturulur ve yerli işbirlikçiler eli ile yürütülen taktik uygulamalarla hayata geçirilir…
Ve siz üzerine oturduğunuz kanepe ya da koltuktan elinizdeki “düddürmatik”in düğmelerine her bastığınızda karşınıza çıkan “kanal,” gerçekte ülkenin kültür değerlerinin karanlığa doğru hızla akıtıldığı atık-kültür kanalıdır…
Onların reyting dedikleri şey ise, bu kanalın içinde karanlığa doğru akıtılmakta olan kelle sayısının tespitinden ibarettir…
Lütfen elinizdeki o müthiş “kumanda” aletine çokça basınız…
Birden çok kanalda bir süre dolaşınız.
Eğer dikkatle bakıyorsanız o çok kanallı “akıllı kutusu”na, bir tek Türkiye Cumhuriyeti içinde sanki birden çok ülke varış gibi bir manzara ile burun buruna geleceksiniz…
Birden çok ve birbirine benzemeyen farklı ülke…
Ve sanki bu ülkelerin hiçbirisi bizim ülkemiz değil!..
Her kanalın yayın yaptığı ülke farklı, haberleri farklı, olayları faklı, “idol”leri farklı, ideoloji, amaç, hedef ve yaratılmak istenen insan tipleri farklı…
Kimi kanal, dizi afyonundan girmiş insancıklarımızın beyninin içine, kemiriyor…
Kimi, hedefini açıkça koymuş, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yiyip, bitiriyor…
Kimi, ülkenin ne ölçüde refah içinde yüzdüğünden dem vurup, yağdanlığına yağ dolduruyor…
Kimisi ise, [evet, çok küçük bir kısmı da] kellesini koltuğunun arasına almış, bu ülkenin gerçek sorunlarından söz ediyor; edebiliyor…
Peki niçin böyle?..
Bu sorunun yanıtını herkes biliyor artık:
Çünkü ulusça sömürülüyoruz!..
Topraklarımız tehlikede.
Can güvenliğimiz her geçen gün daha da ciddi risklerinin içine giriyor.
Ve ülke karanlık bir geleceğe doğru gittikçe hızı artırılan adımlarla sürükleniyor; iteleniyor…
Ama bütün bunları görüp, anlayıp, feryat etmekten farklı şeyler yapmamız lazım…
Kendi içimizde yetkin insan… Ve kitlesel açıdan örgütlü topluma doğru kararlı ve “onlar”dan daha hızlı adımlar atmamız lazım…
Doğru mu vardığımız bu tanı?.. Siz ne diyorsunuz?..
Ve eğer gerçekten doğruysa vardığımız nokta, daha neyi ve kimi bekliyorsunuz?..

Önceki ve Sonraki Yazılar