NÜFUS CÜZDANI

Tuzburgazı Köyünün tek öğretmeni ve müdürü Feyzullah Ölmez,her zaman olduğu gibi bayrak töreninden önce öğrencilerine uyarılarda bulunuyordu.Genellikle temizlik ve ders çalışma konularında uyarılarda bulunurdu. Bugünkü uyarı ise farklıydı:
"Çocuklar! Bazılarınızın nüfus cüzdanı yok. Bu durumda okulunuzu bitirseniz bile, size diploma veremem.Bu nedenle, babalarınıza söyleyin, en kısa zamanda nüfus cüzdanlarınızı çıkartsınlar" dedi ve nüfus cüzdanları olmayanların isimlerini okudu.Bu isimlerin arasında Sarı Mustafa'nın oğlunun ismi de vardı.
Feyzullah Öğretmen, özenli ve dikkâtli bir tavırla , öğrencileriyle birlikte İstiklal Marşı'nı söyledi ve her zaman olduğu gibi ani bir gülüşle"Paydos!" dedi. Çocuklar sevinç çığlıkları atarak okuldan ayrıldılar.
Sarı Mustafa'nın oğlu, kara bezden dikilmiş çantasını kaptığı gibi, koşarak evlerinin yolunu tuttu. Evleri köyün kenarındaydı. Eve vardığında Annesi Ayşe, avludaki ocakta akşam yemeği hazırllığı yapıyordu. "Babam nerede?!" diye sordu annesine heyacanla. "Çamlı tepede koyunları otlatıyor" dedi annesi.Sarı Mustafa'nın oğlu,doludizgin koşarak babasının olduğu tepeye doğru gitti.Annesi arkasından, "Biraz dinlenip de gitseydin oğlum!" diye seslendi.
İlkbahar gelmişti.Ağaçlar yeşillenmiş, çiçekler açmıştı. Etraf mis gibi kokuyordu.Kuşlar ötüyor, kelebekler uçuşuyor, arılar vızıldıyor, kamlumbağalar tıslıyordu.Sarı Mustafa'nın oğlu heyecanla, önüne gelen engelleri atlayarak koşuyordu.Babasını uzaktan gördü.Bir kuzuyu kucağına almış, bir şeyler yapıyordu.
Sarı Mustafa, tek geçim kaynağı olan koyunlarına gözü gibi bakıyordu.Koyunları, otlarken tek tek gözlüyordu. Bir kuzunun otlamadığını fark etmişti. Kuzuyu yakalayıp incemiş, burnunda bir şişlik olduğunu görmüştü. Kuru ve temiz bir ağaç parçasının uucunu inceltmiş, bir neşter gibi kullanarak şişliğin içindeki irini boşaltıyordu.
Sarı Mustafa'nın oğlu babasının yanına vardığında soluk soluğaydı.Babası:
"Hoş geldin oğlum,neden bu kadar koştun?" dedi başını okşarken. Oğlu, öğretmeninin dediklerini heyecanla, olduğu gibi anlattı.
Sarı Mustafa, oğlunun sözünü kesmeden, dikkâtle dinledi ve "Önümüzdeki çarşamba günü gidelim oğlum." dedi.
Sarı Mustafa,hemen ertesi gün köy muhtarına giderek , oğlunun doğum şehadetnamesini aldı.
Çarşamba günü Söke'nin pazarıydı. Hem oğlunun nüfus cüzdanını çıkartacak, hem de pazardan evinin ihtiyaçlarını alacaktı. O gün, karısı Ayşe ,koyunları köyün etrafında otlatacaktı.
Çarşamba günü erkenden, Sarı Mustafa, oğluyla birlikte köyün tek ulaşım aracı olan Recep Ağanın kamyonetine bindi.Söke'ye iner inmez dosdoğru Hükümet Konağına gitti.Hükümet Konağı, iki katlı eski bir binaydı. Nüfus memurluğu da bu binanın zemin katındaydı.
Sarı Mustafa, oğluyla nüfus memurluğuna girdi.Şapkasını çıkarıp sağ eliyle dizine yapışık durumda tuttu. Oda, ahşap bir bankoyla ikiye bölünmüştü. Ön tarafında vatandaşlar için dar bir koridor ayrılmıştı. Odanın geri kalan büyük bölümü iki memur tarafından kullanılıyordu. Vatandaşlara ayrılmış dar bölümde sekiz -on kişi şapkaları dizlerine yapışık durumda sesizce bekliyordu.
Bir süre sonra, kara kıyıklı, sert yüzlü memur işaret parmağı ile dört kişiyi tek tek göstererek ,"Bunlar kalsın, diğerleri yarın gelsin!" dedi, buyurgan bir ses tonuyla. İşaret edilmeyen kişiler, başları önde, olağan bir durum havası içinde, sessizce dışarı çıktılar.Alışılmış bir el hareketiyle ellerindeki şapkalarını başlarına koydular.
Sarı Mustafa dışarı çıkmamıştı. Memura yaklaşarak, "Beyim, koyunlarımı komşuma emanet bıraktım,benim işimi yapamaz mısınız?!" dedi, yavaş ve yalvaran bir ses tonuyla.
Memur, hiddetle ayağa kalktı, kollarını Sarı Mustafa'ya doğru sallayarak: "Sen devlet memuruna karşı mı geliyorsun?!" diye azarladı. Elleri, neredeyse Sarı Mustafa'nın yüzüne değecekti.Sarı Mustafa " Beyim, olur mu öyle şey!" dedi ve oğlu ile birlikte hemen dışarı çıktı.
Oğlu bu duruma çok üzülmüştü.Gözünde Dünya kadar büyük olan babasını, nüfus memuru azarlamıştı. Babasına dönerek:
"Baba, neden öyle yaptı?" dedi yavaş ve korkulu bir sesle.
"Rüşvet istiyor oğlum. Ama bizim rüşvet verecek paramız yok" dedi yılgın bir sesle.
Pazar yerine doğru yürüdüler. Söke pazarı büyük bir pazardı. Satıcılar mallarını özenle tezgahlarına yerleştirmişlerdi. "Buyrun! Buyrun!" diye bağırıyorlardı.Bazıları sebze- meyve; bazıları elbise; bazıları da ayakkabı satıyordu. Pazar, Sarı Mustafa'nın oğlunun gözüne köyleurinden büyük göründü. En çok dikkatini çeken şey, satıcıların bağrışmaları oldu. Sarı Mustafa, oğlunu sevindirmek için fıstıklı tatlı aldı. Oğlu tatlıyı hemen yedi. İhtiyaçları olan toz şeker, tavuklara mısır, karısı Ayşe için de dört metre basma aldı. Tabii üç tane pazar ekmeği ve bir kilo da helva... Tümünü heybesinin gözlerine yerleştirdi.
Recep Ağanın kamyonetiyle köylerine döndüler.
Ertesi çarşamba günü yine nüfus memurluğuna gideceklerdi Sarı Mustafa, iki gün öncesinden karısı Ayşe'ye tereyağı çıkarmasını söyledi.Yeterli yoğurtları yoktu.Ertesi gün, karısı Ayşe,komşusundan bir tencere ödünç yoğurt aldı.Yayığı kurdu ve tereyağını çıkardı.Sarı Mustafa'nın dediği gibi iki bakır çanağa koydu.Çanaklar ancak doldu.Sarı Mustafa, akşamdan çanaklardaki tereyağlarını kontrol etti. Üzerlerini, kaşıkla özenle desenleyerek süsledi.Kapaklarını kapattı ve her birini temiz, beyaz tülbentle sardı.
Çarşamba günü erkenden kalktılar.Sarı Mustafa,tereyağı dolu bakır çanakları heybesinin gözlerine yerleştirdi ve omzuna attı. Koyunlara yine karısı bakacaktı.Oğlu ile birlikte Recep Ağanın komyonetiyle Söke'ye gitti. İner inmez nüfus memurluğunun yolunu tuttu.Geçen hafta olduğu gibi bir çok insan, nüfus memurluğunun dar koridorunu doldurmuştu.Şapkalarını elleriyle bacaklarına yapıştırmışlar, sessizlik içinde bekliyorlardı.
Sarı Mustafa, kapıcıya yaklaşarak, "Beyim! Bunun biri memurun, biri senin.Bugün benim işimi halledin. Fakat, çanaklarımı isterim!" dedi yavaş bir sesle. Kapıcı, çanakkları aldı ve hemen kayboldu. Bir süre sonra getirdiği boş çanakları Sarı Mustafa'ya verdi.
Aradan kısa bir zaman geçmişti.Aynı nüfus memuru, elindeki nüfus cüzdanını havada sallıyor; bir taraftan da "Kıyık Kerim! Mustafa! Kıyık Kerim ! Mustafa!" diye bağırıyordu.
Sarı Mustafa hemen memura doğru yaklaştı.Oğluna"Al" dedi. Oğlu nüfus cüzdanını heyecanla aldı ve ilk sayfayı açtı.El yazısı ve düzgün harflerle yazılmıştı:
Soyadı: KIYIK.
Adı. : Kerim
Baba adı: Mustafa
Ana adı : Ayşe yazıyordu.
İlk kez bir defterde adının yazıldığını görüyordu.Çok sevindi.
Kendisine bir elbise, bir ayakkabı, hâttâ bir çakı bıçağı alınsaydı bu kadar sevinemezdi.


Önceki ve Sonraki Yazılar