ÖFKENİN DEĞERİ VE ANLAMI

 

“Bana öfkenizin nedenini ya da sevincinizin kökenini söyleyin, size kişiliğinizin kaç okka çektiğini söyleyeyim…”

Böyle diyor eski bir Yunan filozofu.

Bir insanı kızdıran, tepkisini çeken ve öfkesine neden olan olayın niteliği, o insanın ruhsal koordinatlarını ele verir…

Dostoyevski, “öfkenizin çıtasını yükseltin,” diyor… Sanıyoruz, aynı anlama gelen anlamlı bir söz.

Öfke ve sevinç!..

Birbirinin zıttı gibi görülen iki ruh hali, iki farklı psikolojik refleks…

Ancak, insanın hangi âlemde gezindiğini, hangi sosyal ve kültürel düzlemde soluk aldığını gösteren iki önemli dayanak noktası.

Neye, kime ve hangi nedenle kızıp, öfkeleniyoruz?..

Basit ve yavan bir davranışa mı?..  Yoksa, değerler bütünlüğümüze karşı girişilmiş bir saldırıya karşı omurgamızı mı koruyoruz?.. 

Öfke-refleksi’nin kalitesi, bir insanın kişilik yapısının, derinliğinin ve tutarlılığının pusulasıdır…

Bir insan öfkesini bastırıp, sindirmemeli; tam tersine, onu kontrol altında tutup, sürekli olarak çıtasını yükseltmeli ve bu potansiyeli yaratıcı bir biçimde kullanmayı öğrenmelidir!..

İnsanın ahlaki bütünlüğünün en değerli öğesi ve öznel bağışıklık sisteminin omurgası o kişinin gönlünde [zaman zaman sessizce] volta atan potansiyel “öfke”sidir…

İnsan, kendi değerler sistemine göre kötü ve yanlış olarak değerlendirdiği olay ve davranışlara karşı oluşturduğu tepkisini “öfke şiddetine” yükseltemiyorsa, kendisini bu olay ve davranışların akıntısına bırakması riski her zaman ciddiyetini koruyacaktır…

İnsan “kötülüklere” karşı gösterdiği tepkilere yaslanarak o kötülüklerin kişiliğine bulaşmasına karşı durabilir…

“Kötü”ye karşı öfke duymayan kişi, kişiliğinin “kötü” tarafından süpürülmesine seyirci kalabilir.

Tepkimizin şiddeti, bizi koruyan değerli bir öğedir.

Tepkimizi kaybettiğimizde insanlığımızı kaybetme tehlikesi ile yüz yüze geliriz.

Tepkilerimizin tutarlılığı ve özellikle de niteliği, bir başka deyişle, öfkemizin katsayısı, kötülüklere karış direncimizin göstergesidir.

Ruhsal bağışıklık sistemiz, sözünü ettiğimiz tepkinin dinamizminden oluşur ve ondan kaynaklanır.

Bir insanın “kötü”ye tepki vermemesi, o kişinin ruhsal yapısının kötü tarafından sindirildiğini ortaya koyan çok önemli bir göstergedir.

Olup biten her şeyi olağan karşılamaya başladığınızda, hırsızlık, talan, hortumculuk ve benzeri oluşumlarla bir “aldırmazlık paktı” imzaladığınızda, gözünüzü sadece sizi reel gerçeklikten koparan ucuz yaşantı modüllerine çevirip, gününüzü “gün” etme tavrını yaşamınıza egemen kıldığınızda, sizin insanlık değerleri ile bağlarınız çatırdıyor demektir…

Eğer  çevrenizdeki olumsuzluklara karşı mücadele etmek yerine bir kenara ilişip, sesinizi kestiğinizde kişiliğiniz alarm vermektedir, sıkı durun!..

Ve [o nedenle ya da bu nedenle] eğer gerçekten böyle bir yaşamın akıntısı içine kendinizi bırakmışsanız, kendinize yeniden çeki-düzen verme zamanız kapıyı çalmış demektir.

Ancak… Bu süreci de “es” geçebilirsiniz bittabi: Özgürlük sizin…

Ama o zaman da, insanlığın hangi bodrumunda soluk aldığınızı bilin ve ona göre yaşayın… Tamam mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar