OĞLUMA YALNIZLIK HİKAYELERİ (4)

Mavi kızıl karıncalar

Necla’nın anlattıklarından sonra bu olayda onun bir suçunun olmadığına emin olmuştum. O sadece işini yapmaya çalışmıştı. Artık konuyu uzatmanın ve onu endişelendirmenin bir anlamı yoktu. O yüzden ‘’Gerçekten bir sebebi olduğu için merak etmedim bu adamı. Uyumadan önce son kitabıma kafa yorarken aklıma geldi birden. Şimdiye kadar neden hiç merak etmediğimi düşünüp senden öğrenmek istedim. Biliyorsun biraz sabırsızımdır. Uyumamış olduğunu düşünerek aradım bu saatte. Uyandırdığım için tekrar özür dilerim. Ben yarın döneceğim. Gelince uzun uzun konuşuruz. Şimdi sen uyumana bak. İyi geceler.’’ dedim. ‘’İnanmadım ama olsun bakalım. Geldiğinde nasıl olsa beni bu saatte uyandırdığın için neler olduğunu anlatmak zorundasın. Yarın yola çıkmadan ara olur mu? İyi geceler. ‘’ dedikten sonra telefonu kapattı.
Biraz olsun kendime gelmek için yüzümü yıkamaya banyoya gittim. Yüzümü yıkadıktan sonra aynadan yansıyan görüntüme baktım. Ben her ne kadar istemesem de babama benziyordum. Kendimi izlerken içimden ‘’Sen istediğin babandan kadar kaç Barış. Bu adam, senin kendi yüzünde bile varlığını hissettirecek.’’ dedim. Elimdeki havluyu yerine asıp, aynada gördüğüm yüze daha fazla bakmamak için ışığı kapayarak kapıdan çıktım. 
Tekrar salondaki kanepeye oturdum. Bir tarafımda kitaplarımın taslakları, diğer yanımda da babamın bana yazdığı açılmamış mektup duruyordu. ‘’Buraya hiç gelmeyecektim.’’ dedim içimden. İstanbul’da herkesten ve unutmaya çalıştığım geçmişimden uzak bir hayat kurmuşken, neden aklımın karanlık mağaralarına hapsettiğim yere geri gelip, tekrar aynı çöküşü kendime yaşatmıştım. Yalnız bir yaşam sürerken, yazdıklarımda bile bir parçasını öldürmeye çalıştığım adamın cenazesine gelmiş, kötü hatıralarımı gün yüzüne çıkarmıştım. Kendime kızarken bir yandan babamın neden böyle bir şey yapmış olabileceğini, bana ve anneme yaşattıklarını düşünmeye başladım. 
Babam, ben ortaokul ikinci sınıfa giderken ortadan kaybolup, dokuz yıl sonra üniversitedeki son yılımda eve dönmüştü. Gitmeden önce ne anneme ne de amcama hiç bir şey söylememişti. Annem, babam gittikten sonra birçok kez hastalanıp, hastane odalarında günlerini geçirmişti. Babamın döndüğü yıl da kanser olduğunu öğrenip, birkaç ay içinde ölmüştü. Annemin hastalığa yakalanmasının sorumlusu olarak hep babamı suçladım. Annem öldüğü gün mezarının başında dua edip ağlarken, babamın gözlerinin içine nefretle bakıp ‘’Unutma! Bize yaşattıkların için sen yalnız öleceksin. Son nefesinde bile beni bir kez daha görmek için yalvaracaksın tanrıya. Artık rahat edebilirsin. Çünkü ölene kadar yalnızsın.’’ demiştim. Bir hafta sonrada bir daha buraya dönmemek üzere İstanbul’a okula gittim.
Babam gitmeden önce varlığı ile hayatımızı ne kadar zorlaştırmış olsa da, bir aile olduğumuz gerçeği ile iyi kötü yaşamımızı sürdürüyorduk. 
Babam, okuduğu okuldan mezun olduktan sonra dört yıl doğunun bir ilçesinde görev yapmış. Gençlik aşkı olan annem ile evlendikten sonra da kasabanın okulunda öğretmenlik yapmaya başlamış. Sert mizaçlı, biraz fazla otoriter bir adamdı. Hiçbir öğrenciye vurmamasına rağmen genelde asık olan suratı ve sert duruşundan okuldaki tüm öğrenciler babamdan çekinirdi. Babam okulda olduğu gibi evdeyken bize karşı da hep sert ve mesafeli olmuştu. Okuldan çıkıp geldiğinde veya hafta sonları, evimizde hep sessiz ve huzursuz bir hava vardı. Belki de çocukluk dönemimden itibaren bu otoriter havanın etkisi altında kalarak yalnızlaşmaya başladım. 
Annem de babamın tam tersi, her zaman gülen, hayatın renkli taraflarını görerek mutlu olmayı bilen bir kadındı. Babamla aralarındaki ilişki hep mesafeli olmuştu. Ancak gençlik yıllarında âşık olup evlendiği adam bir anda ortadan kaybolup, yıllar sonra geri dönse de sevmekten hiç vazgeçmemişti.
Annem, babam gittikten beş sene sonra, bir yaz günü bahçede yemek yediğimiz bir akşam anlatmıştı bana nasıl tanıştıklarını. Babam okulunu bitirip kasabaya tayin beklemek için döndüğü yaz görmüş annemi. Küçük bir yer olduğu için daha önce görseler de, birbirlerinin dikkatini hiç çekmemişler. Ama yıllar geçip annem çok güzel, genç bir kız olunca babamın dikkatini fazlası ile çekmiş. Annem de babamı gördüğünde yakışıklılığı karşısında hemen gönlünü kaptırmış. Bir süre sonra babam ortak arkadaşların yardımı ile annemle tanışmış. Daha sonra da anlaşmaya başlamışlar. Babam doğuda öğretmenlik yaptığı dört yıl zarfında bol bol birbirlerine mektup yazıp arkadaşlıklarını aşka dönüştürmüşler. Babamın doğudaki görevi bitip buraya gelince de hemen evlenmişler.

Önceki ve Sonraki Yazılar