OKUDUKÇA

 

 

Okudukça gelişir ve değişiriz. Ön  yargılarımızdan kurtuluruz. Dolasıyla, olayları ve olguları daha sağlıklı değerlendirebiliriz.  Ruhumuz incelir. Estetik duygular geliştiririz. Kendimizi ve Dünya’yı daha iyi tanırız. Tüm bunların sonucunda, zihinsel üretimde bulunuruz. Özgür ve mutlu bir birey oluruz. Daha açık bir ifade ile söylersek, düşünemeyen ve zihinsel faaliyette bulunamayan insan  “özgür” değildir. İnsanın okudukça gelişmesini  ve bu gelişmesinin sonucunda değişmesini  olağan  kabul etmemek,  yapılabilecek hataların en büyüğüdür. İnsanı yok saymaktır. Bir insandan ömrü boyunca aynı fikirleri savunmasını beklemek; cehalet değilse, fikir efendiliği yapmaktır. O insanın fikrine, düşüncelerine ipotek koymaktır. Bence, insanın değişmemesi doğasına aykırıdır.

Bizim kuşak, okuma konusunda bir hata yaptı. Daha doğrusu biat ettiklerimiz bizi yönlendirdiler. “Solcular sol yazarları, sağcılar  sağ  yazarları okumalıydı.” Ne büyük hata idi. Her  iki kesim de, diğer kesimdeki değerleri  tanımaktan yoksun kaldılar. Ben Nazım’ı  okurken, Necip Fazıl’ı neden okumadım. Ama, biz bu yanlışlığı görebilecek bilinçten yoksunduk. Bu bilinçte olanlar da, bu yanlışlığı söylemeye cesaret edemediler. Aksi halde, hemen dışlanır, “aforoz” edilirdi. Bu yanlışlığı dile getirme cesareti gösterenler, “dönek, satılmış, hain” damgasını yediler bir daha silinmemecesine…

Sevgili gençler, sizin  böyle bir  ön yargınız yok. “İki yüzlü” değilsiniz. Samimiyetinizden  kuşkum yok. Düşüncelerinizi doğrudan söylüyorsunuz. Üstelik, kimseyi de kırmadan… Kendinizi seviyorsunuz. Dolayısıyla herkesi; doğayı, taşı, kurdu, kuşu, yağmuru, çamuru, karı seviyorsunuz. Tabii  ki, mutlusunuz. Fakat, bütün bu olumlu düşüncelerimin yanında – izniniz olursa-  bir olumsuz düşüncemi de belirtmek istiyorum. Sizlerde; emek harcamadan, kısa yoldan kazanma(!), sahip olma(!) düşüncesi olduğunu seziyorum. Geçenlerde bir ozan; “Şiir yazan çok, okuyan yok,” diyordu, bu durumu doğrularcasına…

Sevgili gençler; hoş görünüze sığınarak, size bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Şunu kesinlikle bilmeliyiz. Emek vermeden, ter dökmeden elde ettiğimiz hiçbir şeyin değerini bilemeyiz. Bu yüzden de, elde etsek bile sahibi olamayız. Kaybetmeye mahkumuz. Bir yazarın dediği gibi:  “Bir dağın eteklerinden başlayarak, etrafında dolanmadan zirveye çıkanlar, zirveye çıktıklarının farkına varamazlar.” Her başarı emek, zaman ve bir sürecin sonucunda geliyor. Bir meslek sahibi olmak da böyle, yazı yazmak da, sevmek de, mutlu olmak da…

Mutlaka okumalıyız. Ne kadar gezersek gezelim, bir yanımız eksik kalır. Bakarız, ama göremeyiz. Sadece okumak da, yetmez. Kendimizi üç alanda da, geliştirmeliyiz. Zihinsel, fiziksel ve ruhsal… Göreceksiniz; her güneşin doğuşunda yaşadığınızı fark edeceksiniz, mutlu olacaksınız. Yüzünüzden gülümseme eksik olmayacak, herkesi ve her şeyi seveceksiniz. Unutmayın, sizde olmayan bir şeyi veremezsiniz. Yüreğinizde sevgi olursa, başkalarına verebilirsiniz.

Sonuç olarak; okudukça gelişir ve değişiriz. Özgüven kazanırız. Kendimize özgü bir duruşumuz olur. Dilimizi doğru ve güzel söyleriz. İnsan ilişkilerimiz sağlıklı bir zemine oturur. İletişim kazalarına uğramayız. Beynimizde olumlu düşünceler oluşur. Ve bu olumlu düşünceler, davranışlarınıza yansır. Düşünceniz neyse, eyleminiz de odur. O nedenle, “düşünce bahçenize” zararlı otların girmesine izin vermeyin.

İşte, ben bu yazıyı bugüne kadar okuduklarım sonucunda yazabildim. Kendimi “özgür ve mutlu“ hissediyorum.

Peki, hiç merak ediyor musunuz? Şu anda  neyi okuyorum. Bir elimde Nazım, diğer elimde Necip Fazıl…Okudukça gelişir ve değişiriz. Ön  yargılarımızdan kurtuluruz. Dolasıyla, olayları ve olguları daha sağlıklı değerlendirebiliriz.  Ruhumuz incelir. Estetik duygular geliştiririz. Kendimizi ve Dünya’yı daha iyi tanırız. Tüm bunların sonucunda, zihinsel üretimde bulunuruz. Özgür ve mutlu bir birey oluruz. Daha açık bir ifade ile söylersek, düşünemeyen ve zihinsel faaliyette bulunamayan insan  “özgür” değildir. İnsanın okudukça gelişmesini  ve bu gelişmesinin sonucunda değişmesini  olağan  kabul etmemek,  yapılabilecek hataların en büyüğüdür. İnsanı yok saymaktır. Bir insandan ömrü boyunca aynı fikirleri savunmasını beklemek; cehalet değilse, fikir efendiliği yapmaktır. O insanın fikrine, düşüncelerine ipotek koymaktır. Bence, insanın değişmemesi doğasına aykırıdır.

Bizim kuşak, okuma konusunda bir hata yaptı. Daha doğrusu biat ettiklerimiz bizi yönlendirdiler. “Solcular sol yazarları, sağcılar  sağ  yazarları okumalıydı.” Ne büyük hata idi. Her  iki kesim de, diğer kesimdeki değerleri  tanımaktan yoksun kaldılar. Ben Nazım’ı  okurken, Necip Fazıl’ı neden okumadım. Ama, biz bu yanlışlığı görebilecek bilinçten yoksunduk. Bu bilinçte olanlar da, bu yanlışlığı söylemeye cesaret edemediler. Aksi halde, hemen dışlanır, “aforoz” edilirdi. Bu yanlışlığı dile getirme cesareti gösterenler, “dönek, satılmış, hain” damgasını yediler bir daha silinmemecesine…

Sevgili gençler, sizin  böyle bir  ön yargınız yok. “İki yüzlü” değilsiniz. Samimiyetinizden  kuşkum yok. Düşüncelerinizi doğrudan söylüyorsunuz. Üstelik, kimseyi de kırmadan… Kendinizi seviyorsunuz. Dolayısıyla herkesi; doğayı, taşı, kurdu, kuşu, yağmuru, çamuru, karı seviyorsunuz. Tabii  ki, mutlusunuz. Fakat, bütün bu olumlu düşüncelerimin yanında – izniniz olursa-  bir olumsuz düşüncemi de belirtmek istiyorum. Sizlerde; emek harcamadan, kısa yoldan kazanma(!), sahip olma(!) düşüncesi olduğunu seziyorum. Geçenlerde bir ozan; “Şiir yazan çok, okuyan yok,” diyordu, bu durumu doğrularcasına…

Sevgili gençler; hoş görünüze sığınarak, size bazı önerilerde bulunmak istiyorum. Şunu kesinlikle bilmeliyiz. Emek vermeden, ter dökmeden elde ettiğimiz hiçbir şeyin değerini bilemeyiz. Bu yüzden de, elde etsek bile sahibi olamayız. Kaybetmeye mahkumuz. Bir yazarın dediği gibi:  “Bir dağın eteklerinden başlayarak, etrafında dolanmadan zirveye çıkanlar, zirveye çıktıklarının farkına varamazlar.” Her başarı emek, zaman ve bir sürecin sonucunda geliyor. Bir meslek sahibi olmak da böyle, yazı yazmak da, sevmek de, mutlu olmak da…

Mutlaka okumalıyız. Ne kadar gezersek gezelim, bir yanımız eksik kalır. Bakarız, ama göremeyiz. Sadece okumak da, yetmez. Kendimizi üç alanda da, geliştirmeliyiz. Zihinsel, fiziksel ve ruhsal… Göreceksiniz; her güneşin doğuşunda yaşadığınızı fark edeceksiniz, mutlu olacaksınız. Yüzünüzden gülümseme eksik olmayacak, herkesi ve her şeyi seveceksiniz. Unutmayın, sizde olmayan bir şeyi veremezsiniz. Yüreğinizde sevgi olursa, başkalarına verebilirsiniz.

Sonuç olarak; okudukça gelişir ve değişiriz. Özgüven kazanırız. Kendimize özgü bir duruşumuz olur. Dilimizi doğru ve güzel söyleriz. İnsan ilişkilerimiz sağlıklı bir zemine oturur. İletişim kazalarına uğramayız. Beynimizde olumlu düşünceler oluşur. Ve bu olumlu düşünceler, davranışlarınıza yansır. Düşünceniz neyse, eyleminiz de odur. O nedenle, “düşünce bahçenize” zararlı otların girmesine izin vermeyin.

İşte, ben bu yazıyı bugüne kadar okuduklarım sonucunda yazabildim. Kendimi “özgür ve mutlu“ hissediyorum.

Peki, hiç merak ediyor musunuz? Şu anda  neyi okuyorum. Bir elimde Nazım, diğer elimde Necip Fazıl…

Önceki ve Sonraki Yazılar