OKUNMASI GEREKEN BİR YAZAR: NİKOS KAZANCAKİS

Nikos  Kazancakis, bin dokuz yüz elli yedi yılında bir grup edebiyatçı tarafından Nobel Edebiyat  Ödülüne aday gösterilen,  ödülü, bir oy farkla Fransız  Albert Camus’a   kaptıran Giritli   Yunan yazar.  Albert Camus, ödülü aldığı zaman, “Ödül benden daha  çok, Nikos Kazancakis’in hakkıydı” diyor. Her iki taraf için de  büyüklük bu olsa gerek. Bu yaz, Nikos  Kazancakis’in iki kitabını okudum;  Zorba ve El Greko’ya Mektuplar. Tabi, başka kitapları da var. Yeniden Çarmıha Gerilen İsa, Kardeş Kavgası, Kaptan Mihalis, Günaha Son Çağrı. (Can Yayınları)  Zorba romanı, filme de  uyarlanmış. Her iki kitabı da çok beğendim.  Gözlem gücü, betimleme  ve psikolojik tahliller  müthiş. Beni, Girit’in  caddelerinde, sokaklarında adım adım dolaştırdı.  Taşına, toprağına, denizine, ağaçlarına, insanına baktırdı, görmemi sağladı. Rum ve Türk mahallerinde gezdirdi, Yunan ve Türkler’le  tanıştırdı. Sanki bizim  insanlarımızdan  biriymiş  gibi…  Olaylar büyük  oranda  Girit’te geçiyor. Zaman zaman Türkler’den  de söz ediyor.  Yunanca  aslından  dilimize çeviren de Giritli bir Türk, Ahmet Angın.  Çeviriyi hatasız ve akıcı bir dille  yapmış. .Bütün bunların da etkisi olmuştur, kitabı beğenmemde.

         Nikos Kazancakis, “varoluşçu” edebiyatın temsilcilerinden. İnsanın biricik, çok değerli bir varlık olduğunu, bireyin tanımlanamayacağını savunuyor. İnsan yaşamının çok değerli olduğunu söylüyor. Önemli olan, öz değil, insanın yaşamıdır, diyor.

         Betimlemeleri o kadar canlı ki, ben buradan Girit’in zeytin ağaçlarının  yeşil renginin tonunu, denizinin dalgalanırken aldığı maviliği, karpuzlarının, şeftalilerinin nasıl  büyüyüp geliştiklerini   görür gibiyim.

         İnsana dair yaptığı psikolojik tahlilleri  “benim” diyen psikologların bile yapamayacağını düşünüyorum. Bakın,  şu psikolojik tahlil Kazancakis’e  ait. İnsan denen varlık, doğuştan bir çok güdülerle gelir. Bu  güdülerin en güçlüsü cinselliğidir. İnsanın cinselliğini yok saymak, onu söküp  atmak, onun gücünden çok şey alır, götürür. Hatta, hayvanlaştırır. Oysa, insanın cinselliğini tatmin ederek uysallaştırabiliriz, diyor.  Bu gözlemlerini ve tahlillerini, özellikle kiliseleri gezdikten sonra yapıyor.

       Nikos Kazancakis’in belki de en önemli değerlendirmesi; sadece okuyarak bir şey öğrenilemeyeceği. Asıl  öğrenmenin hayatın içinde yaşarken olacağı. Bu amaçla bütün dünyayı dolaşıyor.  Toplumun her katmanından insanlarla görüşüyor.  Özellikle  yaşamın  zorluklarıyla boğuşanlarıyla… Korkmamayı, yaşamı sevmeyi, ayakta durabilmeyi  Aleksi Zorba adındaki  madenci arkadaşından  öğrendiğini söylüyor.

        Şu sözler  de  Nikos Kazancakis’e ait. “Hiçbir şey ummuyorum, hiçbir şeyden korkmuyorum, ben özgürüm.”   Bu sözleri,  doğduğu kent olan Heroklion’daki  mezar  taşına  yazılmış.

       Bir eser yaratanlar( yazarlar, şairler, besteciler, yontucular  vb.) sıra dışı insanlar. Hepsinin bir eksiği, gediği var. Dolasıyla “acı” çekiyorlar. Yoksa, yaratamazlardı. Kazancakis  de,

 bunlardan biri. Çok acı çekiyor. Kendisinin   toplumu tarafından anlaşılmadığını söylüyor.  Kendisini ancak,  Giritli olan, ünlü Rönesans ressamı El Greko’nun anlayacağını söylüyor  ve   “  El Greko’ya Mektuplar”  adındaki otobiyografisini  yazıyor. Bu kitap, insan varoluşunun   anlamını sorguluyor. Okumanızı  tavsiye ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar