OLACAKLARI BUYDU!

 

 

Sonunda olacakları buydu.

Yaza yaza kalemimizde mürekkep kalmadı, konuşa konuşa da ağzımızda kelime kalmadı. Bu güne kadar neler yazmış isek teker teker meydanlara çıkmaya başladı.

Bizler yazarken, kahvelerde konuşur iken, umursamazlar, adam sendeciler, “olmaz , bir şey. Bu devlet yıllardan beri görüyor böyle olayları. Bu ülke hep beraber çarpışılarak kuruldu.” derlerken içimizden “vah vah” demekle yetiniyorduk.

Ama yinede vaz geçmeden yazıyor yazıyorduk. Yazıyorduk, bir avucun içindeki parmaklar kadardır. Memleket geleceğini, gerçeklerin yazanlar. Bırakın ulusal basını. Birkaç memleket sevdalısı yazardan başka “hey neler oluyor” diyen olmamıştı.

Gözünü seveyim yerel basının. Yerelde bu işi amotörce yapan emekli yazarlarımız, genç kalemlerimiz yazıyor yazıyordu.

Memleketin geleceği ile oynandığını, memleketin bölünmek istendiğini, Büyük Türkiye olgusunun çökertilmek istendiğini yazıyor, yazıyorduk.

Haksız mıymışız?

Yazdıklarımız yalan mıymış. Bilmeden, ileriyi görmeden mi yazıyormuşuz. Hayır, hayır.

Bilerek, ileriyi görerek, olaylar geleceği gösteriyor diyerek yazıyorduk.

İşte ilerisinin nelere gebe olduğu açık açık söylenir oldu.

Demokrasi diyenler, özgürlük diyenler, insan hakları diyenler, eşitlikten bahsedenler  halkım dediklerinin %25 ini kandırarak provalarını yapmaya başladılar.

İşte yine İstanbul. İşte yine Van. İşte yine Mersin. İşte yine Ağrı, Şırnak, Diyarbakır.

Ahmet Türk, Sabahat Tuncel, Fatma Kurtalan, Hasip Kaplan ve Emine Ayna gibi DTP nin önde gelenlerinin yaptıklarına ne demeli. Dış güdümlü bu DTP’lilerin “Demokratik tepki” diyerek insanları sokağa dökmeleri neleri hatırlatmaktadır. Bir düşünün.

İstanbul’da, şehirlerde, suçsuz ve günahsız insanların arabasını yakmak, Diyarbakır’da, Ağrı da siftahsız dükkan kapatan esnafın camlarını kırmak, Adana’da eline para verip polis taşlattığınız çocuklar, “Türk-Kürt kardeştir” diyen insanların arasına etnik temele dayalı nefret tohumları ekerek sokağa çıkmak neyin provasıdır?

Evlerine Türk bayrağını asıp, PKK (DTP) ayaklanmasına katılmadı diyerek “benim vatandaşım” dedikleri aileyi hastanelik edecek kadar alçaldılar.

Dağda kendi evlatların vuracak kadar alçaldılar. Artık “Bağımsız Kürdistan” diyecek kadar hainleştiler. Kendilerine katılmayan %75-80 lik bölge insanlarına kendi özel televizyonlarından tehditler yağdırarak “ya bizimle olursunuz, ya da toprak” diyerek göz dağı vermeleri neyi hatırlatması gerekir bizlere.

Bir de yeri gelince özgürlükten, demokrasiden, insan haklarından dem vururlar. Hadi onları anladık da, bizimkilere ne oluyor. Bir iki dilim baklava çaldı diye falakaya yatırılan çocuklara ses çıkarmayanlara neler oluyor. Hainler gemi azıya almışlar, son sürat bütün çirkinliklerini, ihanetlerini yüzümüze haykırırken, bizimkiler halen demokratik yollar, siyasi çözümler diyerek kendilerini kandırıyorlar.

Beyler, hangi demokratik yollardan bahsediyoruz. Hangi siyasi çözümlerden bahsediyoruz. Hangi İnsan Haklarından bahsediyoruz.

Polisimiz kurşunlayanları, askerimiz şehit edenleri, arabalarımızı yakanları, sallandırın bakalım olayı yaptığı yerde. Sonuç ne olacak. Bir daha yapabilecekler mi?

Bu ülkenin; af çıkarmalarla, Pişmanlıklara sığınanları affetmekle,

Çocuktur diyerek eşkıyadan taş, molotof yiyerek, onlara aferin demekle düzeleceğini mi sanıyoruz.

Beyler bu ülkenin başına artık Mustafa Kemal Atatürk gelmeyecektir.

Bu ülkenin başına İnönüler de gelmeyecektir.

Bu ülkenin başına sizler geldiniz, sizlerden sonra da sizlerin yetiştirdikleri gelecektir.

Anlayacağınız hepiniz birer ATATÜRK olmaya mecbursunuz. Kendinizi Atatürk gibi görüyorsanız artık gereğini yapın. Yok eğer biz kim, Atatürk olmak kim diyorsanız; dönün evinize. Artık vatandaşını sahiplenmenin zamanı geldi de geçiyor.

Ey beyler. Artık sahiplenin bizleri.

Evlerimize bayrak asmaktan korkar olduk. Duyun artık.

(Adana’da evine Türk Bayrağı astı diye, bir aile hastanelik edildi. Tercüman Gazetesi.)

Önceki ve Sonraki Yazılar